Kemal Burkay: Silah hiç bir zaman Kürtlerin sigortası olmamıştır

Kemal Burkay: Silah hiç bir zaman Kürtlerin sigortası olmamıştır
© 
By Euronews
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

İki yıl önce Türk hükümetinin başlattığı Kürt toplumuna yönelik özgürlükleri geliştirme amaçlı açılım politikası bugünlerde gerilemiş görünüyor. Yaz aylarında yaşanan şiddet olayları ve Türk güvenlik güçlerine yönelik ölümcül saldırılar Ankara’yı yeniden güvenlik ağırlıklı politikalara döndürdü. Diyalog geriledi, askeri operasyonlar öne çıktı. Taraflar sert sözlerle birbirini suçlamaya başladı. Son olarak önde gelen Kürt liderlerinden Leyla Zana “Silah Kürtlerin sigortasıdır” çıkışıyla gerilimi tırmandırdı. Ancak ömrünü Kürt sorununun çözümüne adayan, 30 yıl süren sürgünle ağır bedel ödeyen ama şiddete asla yeşil ışık yakmayan Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden Kemal Burkay Euronews İstanbul muhabiri Bora Bayraktar’ın sorularını yanıtladı. Burkay, “silah asla Kürtler için sigorta olmamıştır, olmayacaktır” dedi. İşte röportajın ayrıntıları:

euronews : Son iki yılda açılım politikalarından yeniden güvenlik politikalarına uzanan belirsizliğe doğru giden bir süreç yaşadık. Sizde buna destek vermek üzere yıllar sonra Türkiye’ye geri geldiniz. Ancak güvenlik politikalarının ağır bastığını görüyoruz yeniden. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal Burkay:

Bence açılım politikası başlangıçta umut verdi ve ben de bunu destekledim. Dönüm noktası ise Habur olayı oldu. Habur olayında hükümet geri adım attı. Ama bu sadece hükümetin kusuru değil. Biliyorsunuz açılım politikalarına karşı çok büyük tepki geldi muhalefetten. CHP’den, MHP’den ve hatta ordudan. Buna karşılık hükümet destek alması gereken yerlerden gereken desteği alamadı. Mesela Kürtlerden gereken desteği alamadı en başta. BDP’den ve PKK kesiminden. Onlar bu süreci kolaylaştırıcı değil bir bakıma zorlaştırıcı bir tutum izlediler. Yine Türkiye’de sol kesim. Tamam, belki şu dönemde pek güçlü değiller. Ama yine de belli bir etkinlikleri var. Ama onlar da çeşitli nedenlerle destek olmadılar. Yani AK Parti’ye karşı bir tutum öne çıkarıldı. Açılım politikaları sanki Amerikan güdümündeymiş gibi gösterildi. Öyle olunca hükümet de bu tepkiler karşısında geri çekildi. Bence daha cesur olmalıydı. Daha tutarlı olmalıydı. Ne yazık ki bu kararlılığı gösteremedi. Daha sonra referandum süreci yaşandı ardından bir seçim süreci yaşandı. Seçimden sonra yine bir umut vardı. Diyalogun başlaması açılım sürecinin yeniden canlanması ve belki barışçıl çözümler için yeni adımlar atılması gerekiyordu. Ne yazık ki bu da olmadı. Burada da ben BDP-PKK kesiminin çok önemli hatalar yaparak buna yol açtığı kanısındayım. Tabi CHP de sürece destek vermedi. Biliyorsunuz seçimden sonra hem CHP hem BDP parlamentoyu boykot ettiler. Sonra CHP geri adım attı ama BDP boykotu sürdürdü. Bununla da kalmadı. Silvan ve Çukurca olaylarıyla zincirleme giden eylemler başlattı PKK. Bu niye yaptı? Bu beklenmiyordu. Kürtler de bunu beklemiyordu. Bizzat BDP’ye oy veren seçmen kitlesi de BDP’nin parlamentoda yeni anayasanın gerçekleşmesi için çaba göstermesini bekliyordu. Ne yazık ki öyle olmadı. Boykot ve arkasından silahlı eylemler başladı. Bu hükümetin tavrını sertleştirdi. Diyalog süreci kesildi ve askeri operasyonlar yeniden başlatıldı. Yani bir çeşit eskiye dönüyoruz izlenimi doğdu. Nitekim son günlerde dil çok sertleşti. Gerek hükümetin dili gerek BDP’nin dili gerekse CHP’nin. Adeta elbirliğiyle çok daha zor bir ortama, yani çözümsüz bir ortama doğru götürülüyor ülke. Oysa yapılması gereken bu değil. Ben dolayısıyla hem muhalefetin tutumunu yanlış buluyorum. Yani hükümet de bir çeşit muhalefete ayak uydurarak sertleşti. Bu şekilde sorunların çözülmesi mümkün değil.

Euronews:

BDP’nin son dönemde sert açıklamaları geliyor. Leyla Zana’nın Kürtler silah bırakmamalı, silah Kürtlerin garantisidir dediği bir açıklaması var. Amaç nedir? Niçin BDP ve PKK bu süreci baltaladılar ya da destek vermediler?*

Kemal Burkay:

Leyla Zana’nın açıklamasını dün duydum ama izleyemedim. Nerede söylediğini bilmiyorum. Ama böyle bir şey söylemişse bu son derece yanlıştır. Silahlar Kürt halkı için bir sigorta değil. PKK’nin silahları değil. Tam tersine ben silahların çözümü zorlaştırdığı kanısındayım. Hele hele bu aşamada silahların hiçbir hizmeti olmayacağı kanısındayım. Ama biliyorsunuz öteden beri şu andaki kazanımları bile PKK’nın silahlı mücadelesine bağlayan kesimler var. Öyle iddialar var. Bunu doğru bulmuyorum. Bu son derece yanlış bir görüş. Aksine, PKK silahlı eylemleri başlatalı 30 yıl oldu. Öncesine bakarsak 30 yılı da geçiyor aslında. Bununla Kürt halkı bir şey kazanmadı. Bence hem Kürt halkı hem Türkiye çok şeyler kaybetti. Kaldı ki Kürt hareketinin silahlı mücadeleye eden, terörize edenlerin kim olduğu şimdi daha net ortaya çıkıyor. Bakın şu günlerde darbeciler yani onlardan sağ kalanlar Evren ve Şahinkaya yargılanıyor. Haklarında müebbet isteniyor. Maraş olayları, Çorum olayları, 1 Mayıs olayları dahil bir çok olayların arkasında cuntanın olduğu anlaşılıyor. Demek ki darbe yapanlar, militaristler aynı zamanda Kürt sorununu da terörize ettiler. Ondan sonra yaşadıklarımız ise açık. Türkiye çok büyük kayıplara uğradı. Kürt halkı büyük kayıplara uğradı. Milyonlarca insan sürgün oldu, perişan oldu. Daha da önemlisi 40-50 bin insan hayatını yitirdi bu kirli savaşta. Bu hala devam ediyor. Bunun sonuç vermesi mümkün değil. Her iki taraf açısından da. Kürt hareketini şiddete iten cunta ve savaşçı güçler, militarist güçler bununla bir şey kazanmış olmadılar. Belki gönüllerinde Kürt sorununu bitirmek vardı. Ama bununla bitirmediler Kürt sorununu daha da büyüdü. Daha da ağırlaştı daha da içinden çıkılmaz hale geldi. Buna karşı çözümü silahlı eylemde gördüğünü söyleyen PKK da herhangi bir sonuca ulaşmadı. Hatta Öcalan yakalanıp tutuklandıktan sonra bana göre tümüyle teslim oldu. Örgütü de onu izledi. Öyle olunca artık bu silahlara ne gerek var? Yani şu anda PKK ne istiyor BDP ne istiyor? İstedikleri demokratik özerklik. Diyorlar ki sınırlara gerek yok. Herhangi bir bayrağa gerek yok. Resmi dil Türkçe olsun. Öyle ise bu kadar asgariye çekilmiş talepler için dağda silahlı güç bulundurmaya ne gerek var? Ölmeye ve öldürmeye ne gerek var? Biz bunu Kürt halkı olarak pek ala siyasal çalışmamızla barışçıl demokratik yöntemlerle yapabiliriz. Şu 2012 yılında dünya koşulları buna çok uygun. Arap baharı yaşandı. Görüyoruz ki kitlelerin mücadelesi önem kazanıyor. Üstelik bu haklı bir mücadele. Özgürlük talebi. Onun için diyorum ki silahlar Kürt halkının sigortası değildir hiçbir zaman olmadı. Hele hele bu aşamadan sonra hiç değildir. Böyle bir iddiayı son derece yanlış ve tehlikeli buluyorum.

*Euronews:

Barış süreçlerinde en önemli şey herhalde sorunun doğru tespiti. Biz Kürt sorunu diyoruz. Acaba bu sorun tam olarak nedir? Doğru tanımlanıyor mu? Kürt sorunu mu Kürtlerin sorunu mu yoksa Türkiye’nin Kürtlerle sorunu mu? Bu nedir efendim? Nedir sizce esas mesele?*

Kemal Burkay:

Kürt sorunu tabi en başta Kürt halkının varlığı ve haklarıyla ilgili bir sorun. Kürt halkı Ortadoğu’nun en eski halklarından bir tanesi. Araplar gibi Farslar gibi en eski halklardan bir tanesi. Bu sorun 19. Yüzyılın başından beri kendini gösterdi. Osmanlı İmparatorluğu çöküşe giderken Balkanlar’da yeni özgürlük hareketleri yaşandı. Yeni devletler kuruldu. Daha sonra Araplar ayrıldı imparatorluktan. 19. Yüzyıldan itibaren Kürt sorunu yaşandı. Kürdistan’da ayaklanmalar yaşandı. Abdurrahman Baban ayaklanması 1806’dadır. Bunları Bedirhan, Şeyh Ubeydullah, Cumhuriyet döneminde Şeyh Sait, Dersim ve Ağrı direnişleri önemli nirengi noktaları Kürtlerin özgürlüğe yönelik mücadelesinde. Eğer sorun adil bir şekilde çözülseydi, Kürtlerin hakları tanınarak zaten böyle bir sorundan söz etmeyecektik. Yalnız Türkiye’de değil Irak’ta da vardı. Orada federal bir yapı oluştu. Aynı sorun İran’da hala var. Suriye’de var ve Türkiye’de de var. Çünkü en büyük Kürt nüfusu Türkiye’de. Bu sorun çözülemedi bir türlü. Kürt sorunu Türkiye Cumhuriyeti’ne Osmanlı’dan miras kaldı. Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Mustafa Kemal sorunun çözüleceğine dair belli işaretler verdi. Amasya Protokolünde özerklikten söz etti. 1923 İzmit konuşmasında yine Kürt bölgelerine özerklik verileceğini söyledi ama bunlar hayata geçmedi. Tam tersine Şeyh Sait ayaklanmasının ardından Kürtler yok sayıldılar. Kürt kültürü yok sayıldı. Asimilasyona geçildi. Bunlara direnişler sert bir şekilde bastırıldı. Kürt sorunu bugüne kadar kaldı. Doğru tanımlanmadı. Doğru çözüme gidilmedi. Doğru tanımlanma yolunda olumlu değişiklikler vardır. Kürtlerin belli haklarının verilmesi gibi bir anlayış var. Ama Kürtlere verilecek haklar nedir? Bu sorun nasıl çözülür hala devlet netleşmiş değil.

*Euronews:

Tam olarak hangi haklar efendim sizce verilmesi gereken haklar nedir?*

Kemal Burkay:

Bence eşitlik temelli bir çözüm gerekir. *Euronews: Ulusal bir eşitlik mi yoksa bireysel anlamda mı? *

Kemal Burkay:

Ulusal bir sorundur Kürt sorunu. Bir etnik sorundur. Dil ve kültür farklılığından, geçmişten gelen bir sorundur. Benzer sorunlar dünyanın başka yerlerinde de yaşandı. Kanada’da Quebec sorunu, Belçika’daki etnik sorun, Çarlık Rusya’sında yaşandı. Nasıl çözüldü? Ya eşitlik temelli bir çözüm oldu mesela İsviçre’de olduğu gibi, federatif bir çözüm . Belçika’daki gibi federatif ya da Kanada’daki gibi geniş bir otonomi. Ya da tam tersine bu haklar yok sayıldı. Bu da çatışmaya, savaşa yol açtı. Nerede eşitlik temelinde çözülmüşse sorun olmaktan çıkmıştır. Ama nerede halklar yok sayılmış, asimilasyon süreci işletilmiş, baskı yöntemleri devreye konulmuşsa orada da çatışma yaşanmıştır. Bizim konuştuğumuz bu ikincisidir. Kürt sorunu eşitlik temelinde çözülebilir. İki türlü çözüm vardır: Ya o etnik grup ayrılır kendi devletini kurar. Tunus’un Cezayir’den Norveç’in İsveç’ten ayrılması gibi. Ya da eşitlik temelinde bir birlikte yaşama formülü bulunur. O da ya otonomidir ya da federasyondur. Bana göre eşitlikçi bir federasyon en gerçekçi çözümdür. Bunu 70’ten beri savunuyorum. Eşitlik temelinde Kürtlerin hakları tanınırsa ayrı bir devlete gerek kalmaz. Kürtlerle Türkler birlikte yaşamayı sürdürebilirler, etnik sorun ortadan kalkar ve barış içinde yaşayabiliriz.

*Euronews:

Müzakere gerekiyor tabi böyle bir şey için. Bunun için Kürt tarafında Kürt halkını doğru bir şekilde temsil edebilecek bir oluşum sizce var mı? PKK-BDP gibi milliyetçiler var. Bugün AK Parti’ye oy veren dini değerleri ön plana çıkartanlar var. Sizin gibi aydınlar var. Kim doğru temsil edebilir ya da arkasında siyasi destek bulabilir.* Kemal Burkay:

Şimdi şu aşamada sahnede ben devletin muhatap olarak alacağı Kürt kesimini temsil eden ciddi kitlesel bir güç olduğu kanısında değilim. BDP, PKK kesimini böyle bir muhatap olarak görmüyorum. Niçin? Çünkü bu hareket PKK hareketi başından beri kusurlu doğdu. Kuşkulu doğdu. Kürtlere de güven vermeyen bir hareketti. Ama zaman içerisinde güç topladı. Şimdi izlediği politikalar bakımından da güven vermiyor. Biliyorsunuz hükümet belli kurumlar vasıtasıyla, MİT vasıtasıyla Öcalan ile diyalog kurdu. Zaten önceden de Genelkurmay’ın Öcalan ile diyalogu vardı. İmralı’da olduğu sürede. Sonra hükümet MİT’i devreye soktu. Oslo’da Kandil’de İmralı’da Öcalan’la görüşüldü doğrudan. Ama bu süreci yine sabote ettiler. Şimdi tutarlı değil PKK. BDP ise onun etkisinden sıyrılamıyor. BDP’nin çıkması da orada. Legal bir parti önemli olanaklara sahip. 100 kadar Belediye başkanlığını elinde tutuyor. 30 kadar milletvekili soktu parlamentoya. Arkasında kitle desteği var. Bu önemli bir güçtür. Bu parti sorunun barışçı çözümü için sahneye çıkabilir. Ama ne yazık ki öyle yapmıyor. Topu başka yere atıyor ve temsilci olarak içerideki Öcalan’ı gösteriyor. Bu yanlıştır. Hele hele Öcalan yakalandıktan sonra teslim olduğu için, pişman olduğunu söylediği için, ne istiyorsanız onu yapayım dediği için. Çünkü Öcalan yakalandıktan sonra bütün taleplerini terk etti. O zaman Kürtler için bir şey istemiyor Öcalan. Bu aşamadan sonar PKK’nın ve BDP’nin Öcalan’ın arkasına takılması büyük bir talihsizlik. Bu durumda bir siyasi hareket Kürtleri temsil edemez. Ben şu an onların yürüttüğü politikaların neye hizmet ettiği konusunda da hiç iyimser değilim. Kürt halkının temel taleplerini savunmadıkları konusunda netim. Çünkü eşitlik temelinde bir çözümü savunmuyor. Yani istedikleri bir şey yok ama bir çatışmayı da sürdürüyorlar. O zaman bu çatışma kime yarıyor? Bu çatışma Kürt halkına yaramıyor. Bu çatışma Türkiye’de ortalığın gergin olmasını isteyen güçlere, derin devlet unsurlarına yarıyor. Hala bir darbe umudu peşinde koşanlara yarıyor. Bu nedenle onları sağlam bir muhatap olarak görmüyorum. Başından beri Kürt hareketinin barışçı legal gelişim engellendiği için, öne duvarlarla kapatıldığı için Kürt hareketi bugün kendisini açık bir siyasal hareket olarak gösteremiyor. Bu Kürtlerin suçu değil. 12 Eylül darbesinden sonra Kürt hareketinin önü kesildi. Bizim hareketimiz kitleseldi, barışçıydı, gelişiyordu ama önümüz kesildi. Bugün her şeye rağmen bir muhatap var. O da Kürt halkıdır. Bunun için pazarlığa gerek yok. Hükümet isterse Türkiye Cumhuriyeti bu hakları tek yönlü de tanıyabilir. Federatif, eşitlikçi bir çözüm bu sorunu ortadan kaldırır. Kolay mı? Değil elbette. Ne hükümet ne muhalefet buna açık değil. Kamuoyu henüz hazıdr değil. Ama en azından şu aşamada Kürt dili ile eğitim başlatılabilir. Siyasetin kanalları açılabilir. Şiddeti reddeden Kürt partilerinin serbestçe faaliyet göstermesine yol açılabilir ve açılmalı. Güven verici ciddi adımlar atılırsa PKK’nın çatışmayı sürdürmesi de zorlaşır. Kürt halkından artık destek alamaz. Sorunun çözümü için ciddi ve güven verici adımları atmak gerekir.

Eğer silahlar susarsa karşılıklı olarak, hatta PKK tek yanlı olarak silahları susturursa siyasi çözümün önündeki engellerin teker teker ortadan kalkacağına inanıyorum. Türkiye kamuoyunu ikna etmek daha da kolaylaşacaktır. Kürt siyasi hareketinin önü açılacaktır. Çünkü PKK’nın siyasi eylemleri askeri bir vesayettir Kürt halkı üzerinde. Sigorta deniyor. Tam tersine . Kürtlerin serbestçe siyaset yapmasını engelleyen askeri vesayet gibidir. Türkiye bir dönem ordu bunu oynadı. Ama Türkiye yavaş yavaş bundan çıkıyor. Askeri vesayet geriletildi. Ve bu olumluydu. Şu anda darbe yapmak isteyenler yargılanıyor. Buna karşı Kürt kesiminde PKK’nın silahları hala o baskıyı sürdürüyor. Onun için bu silahların susması, PKK’nın silahları tek yanlı olarak da susturması Kürt hareketinin Kürt siyasetinin önünü açacaktır. O korkuyu o baskıyı kaldıracaktır.
Bora Bayraktar, Istanbul

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Dünya Bankası, Türkiye'ye ilave 18 milyar dolar finansman sağlayacak

HRW'den Ankara'ya suçlama: Suriye'de Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde hak ihlalleri yaşanıyor

ABD'nin yeni yaptırım tehdidi Türk-Rus ticaretini nasıl etkiledi?