Fransa'da kadın-erkek eşitliği ve şiddet

Fransa'da kadın-erkek eşitliği ve şiddet
© 
By Euronews
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Yaklaşık bir yıl önce, tam olarak 14 Mayıs 2011’de Dominique Strauss-Kahn olayı patlak verdi. Bu skandal, politika ve toplumdaki kadın hakları konusunda büyük bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Peki Fransızların yeni Cumhurbaşkanlarını seçmeye hazırlandıkları bir dönemde bu tartışmadan geriye ne kaldı? Fransa’daki kadın erkek eşitliği ne durumda? Ariane Tilve bu soruların cevaplarını aradı.

Bir yıl önce Sofitel davası gündeme bomba gibi düştü. Cinsiyet ayrımı yapıldığına dair iddialar manşetlerden verildi. Bazı gazeteciler olayın üzerinde durulmaması gerektiğini bile söyleyebildi. Peki ünlü Fransız yazar Simone de Beauvoir’ın ‘ikinci cins’i bugün ne durumda?

Fransız kadınları aynı görevi yapan erkek meslektaşlarından yaklaşık yüzde 27 oranında daha az kazanıyor. Ev işlerinin yaklaşık yüzde 80’ini yapıyorlar. Bu yüzden de iş kariyerlerinde yükselemiyorlar.

Kadınlar Avrupa Lobisi’nin Fransız kolunun yöneticiliğini yapan Olga Trostiansky buna rağmen umudunu kaybetmiş değil.

euronews:
“Dominique Strauss-Kahn skandalı feminist soruların medya sahnesinde ön plana çıkmasını sizce sağlamış olabilir mi?”
Olga Trostiansky:
“Strauss-Kahn tsunamisi Fransız ailelerinin hepsini vurdu. Bazı düşünürler ve önde gelen isimler Dominique Strauss-Kahn’a destek vermek ve onu savunmak için devreye girdi. Skandal, evlerde genelde bu tepkiler ve müdahalelerle birlikte tartışıldı.
Bence burada en ilginç olanı kadınların ve erkeklerin bir cinsel ayrım yaşandığının farkına varmasıydı.”

euronews:
“Eşitlik ve denklik konularında birçok araştırma yayınlıyorsunuz. Bu yoklamalara göre Fransızların konu hakkındaki düşüncesi ne yönde?”

Olga Trostiansky:
“Fransız kadınlar ve erkekler, ilk defa ülkede cinsel ayrımcılık olabileceğini kabul etti. Bu hiç yaşanmamıştı. Önceleri, Fransa’da ‘başkalarına oluyor ama bana asla’ deniyordu.

Lobiler Fransız kurumlarında ve şirketlerinde eşitlik için çalışa dursun, dernekler bir başka sorunla baş etmeye çalışıyor: Kadınların maruz kaldığı şiddet.

Ne sindirilmiş , ne de hayat kadını anlamına gelen “Ni Putes Ni Soumises” hareketi eşlerinden şiddet gören kadınlara ve aileleri tarafından zorla evlendirilen ya da kadın sünnetine maruz kalan genç kızlara yardım elini uzatıyor.

Dernek başkanı Esma Genifi, Strauss-Kahn olayının medyadaki yankılarının cumhurbaşkanı adaylarını harekete
geçirmemesini şaşırtıcı buluyor.

Esma Genifi:
“Kadınlara yapılan bu şiddetten hiçbir adayın bahsetmemesi bizi çok şaşırttı. Oysa kadınların konu hakkında seslerini yükseltmesine ve medyanın olayı manşetten vermesine rağmen hiçbir aday olayı sahiplenmedi.”

Oysa rakamlar durumun ciddiyetini açıkca gözler önüne seriyor. Aile ya da iş hayatında olsun kadınlar eşit haklara sahip olamıyor. Bundan daha önemlisi ise birçoğu aile içi şiddete maruz kalıyor. Eğitimsiz, işsiz ve mali kaynaklardan yoksun bu kadınlar sıklıkla evlerinde bir hapishane hayatı yaşıyor.

Esma Genifi:
“Fransa’da eş dayağı yüzünden iki günde bir, bir kadının öldüğü unutulmamalı. Hem de bu 2012 Fransa’sında…!”

Dernek Paris’teki lokallerinde her yıl yardım çağrısında bulunan 4 bin kadına elini uzatıyor. Hareket önceliği, beş parasız bu kadınlara bir sığınak bulmaya veriyor:

“Fransa’da kadınlara bir çatı bulmak ve yaşadıkları ortamı iyileştirebilmek konusunda çok büyük sorunlar var. Bazen onları kötü durumdaki ucuz otellere yerleştirmek zorunda kalıyoruz. Üstelik bu süreç devlete çok pahalıya mal oluyor.”

Şiddete maruz kalan kadınların sadece yüzde 10’u şikayette bulunuyor. Peki Fransa’nın konu üzerinde bu kadar geri kalmasının nedeni ne? Strauss-Kahn olayının bu kadar gürültü yaratmasına rağmen, cumhurbaşkanı adayları konuya girmekten çekiniyor.

Acaba seçmenler kadına şiddet ve eşitlik konularına bu kadar mı ilgisiz? Bu sorunun yanıtını Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (CNRS) araştırmacılarından sosyolog Christine Delphy’ye sorduk:

“Seçmenleri asıl ilgilendiren işlerin onlara mali yük getirmeden çözülmesi. ‘Feminizme cesaret edin’ örgütü tarafından yapılan, bir kadının evli olmadığını gösteren ‘mademoiselle’ kelimesinin resmi belgelerden kaldırılması önerisi kabul edildi. İşte çok güzel bir reform. Çünkü hiçbir mali yük getirmiyor. Bir resmi belgedeki bir yazıyı siliyorsunuz, hatta mürekkepten de kar ediyorsunuz. (…) İspanya ile aradaki farksa yaklaşık 15 yıldır, bir kadın eşi tarafından öldürüldüğünde bu olay manşetten verilmesi. Yapılan protestolar televizyondan yayınlanıyor. Fransa’da bunları gazetelerde görüyor musunuz? Hayır. (…) Bu ilerlemelerin aksine giden bir durumda Mağrip kökenlilere karşı yapılan ırkçılık. Sanki onlar tüm kötülüklerin anasıymış, cinsiyet ayrımını sadece onlar yapıyormuş gibi bir durum yarattık. Bu ırkçılık türünü kullanarak beyazların kendilerini daha üstün hissetmelerini sağladık. Yani aslında, topluca ırza geçen ya da cinsel ayrımcılık yapan sadece Araplar değildi. Fakat medya bir tek onlara yer verdi. İnsanlar Arap isimli erkeklerin öldürdüğü yine Arap isimli kadınları hatırlıyor. Her yıl hayatını kaybeden 170 kadının çoğunluğunu Şehrazat ya da Soan değil, Michel ve Pierre tarafından öldürülmüş Monique ve Catherine oluşturuyor.”

Kadınlar farklı şekillerde şiddete maruz kalabiliyor. Cinsel içerikli küfürler, aile içi şiddet ve ırza geçme bunların başlıcaları… Bu karmaşık durum toplumun en büyük tabularından biri. Sadece Fransa’da değil, tüm Avrupa Birliği genelinde politikacılar konuya girmekten adeta kaçıyor. Çünkü toplumsal tabular hiçbir zaman oy olarak geri gelmiyor.

“Eşitlik ve denklik için çalışan, kadınların maruz kaldığı şiddete karşı mücadele edenler, yeni Cumhurbaşkanı kim seçilirse seçilsin, savaşı kazanmaktan henüz çok uzakta.”

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Görünmez işçiler: Düşük ücretlerle Avrupa çiftliklerinde sömürülen ve tehlikeye atılan insanlar

İklim değişikliği, hava kirliliği ve ekonomik zorluk üçgeninde Polonya

Kaçak göçmenler AB'ye hangi yollardan giriyor?