Orta Doğu'da beyazcama Türk dizileriyle gelen bahar

Orta Doğu'da beyazcama Türk dizileriyle gelen bahar
By Nezahat Sevim
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Irak’tan Auhood, Ürdun’den Ahmet, Mısır’dan Esma… Orta Doğulu turistlerin oluşturduğu kafileyle birlikte Boğaz turunun tadını çıkarıyorlar.

Ancak onları İstanbul’a getiren neden sadece kentin güzelliği değil.

Onlar yıllardır beyazcamda, Türk dizilerinde izledikleri mekanları ve hayatları kendi gözleriyle görmek, birkaç günlüğüne o hayatları tatmak üzere İstanbul’dalar.

Irak’ta doktorluk yapan Auhood Salim, Türk dizileri denince birçok ismi saymaya başlıyor:

“Aşk-ı Memnu, Muhammed ile Samar (Gümüş)… Bir tane daha var, Yaprak Dökümü, onu da çok seviyorum.”

Ürdünlü mühendis Ahmet El-Sarayreh ise tercihini daha siyasi konulu dizilerden yana kullanıyor:

“Sakarya Fırat, Murat Alemdar (Kurtlar Vadisi) gibi birçok Türk dizisi seyrettim. Murat Alemdar, Filistin ile ilgili çok iyi diziler çekti. O benim gözümde bir kahraman.”

Türk dizilerinin Orta Doğu’daki popülaritesi günden güne artıyor.

TESEV’in Orta Doğu’da Türkiye Algısı 2011 araştırmasına göre bu popülariteyle birlikte Orta Doğu halkının Türk kültürüne yakınlığı artarken, tatil için Türkiye’yi seçenlerin sayısı da yükseliyor.

16 Orta Doğu ülkesinde yapılan araştırmaya göre katılımcıların yüzde 74’ü en az bir Türk dizisi izlemiş, çoğu birden fazla Türk oyuncunun ismini sayabiliyor.

Türk dizilerinin bölgede bu kadar popüler olmasının nedeni Orta Doğu halkının Brezilya veya Amerikan dizilerinde bulamadığı yakınlık olabilir mi?

Iraklı Auhood’a göre Orta Doğu halkı Türk dizilerinde bu yakınlıktan da fazlasını buluyor:

“Bu dizilerde hem Müslüman hem de modern olabileceğinizi görüyorsunuz. Bu diziler bazı Arapların şu an mahrum oldukları birçok şeyi gösteriyor: teknoloji, modern hayat, iyi yaşam. Bu bölgedeki bazı ülkelerde olmayan bir hayat.”

Mısır’dan gelen Esma da Auhood’un dediklerini doğruluyor:

“Bu diziler Müslümanların açık görüşlü ve modern hayat yaşayan insanlar da olabileceğini gösteriyor.”

Türk dizileri evlilik öncesi ilişkiler, aşk üçgenleri gibi cüretkar hikayeleri sebebiyle Orta Doğu’da kimi dini otoriteler tarafından ‘ahlaka aykırı’ ve ‘tahrik edici’ olarak etiketlenip yasaklansa da, bu fenomen çoktan tüm bölgeyi sardı. Türk aktörler ve aktiristler artık Orta Doğu ziyaretlerinde birer ‘Hollywood’ yıldızı gibi karşılanıyor.

Daha önce birkaç Türk dizisi bölgede yayınlanmış olsa da ilk büyük çıkış, 2006’da 22 Orta Doğu ülkesine yayın yapan MBC kanalının Gümüş dizisinin yayın haklarını almasıyla yapıldı. MBC’nin araştırmasına göre Orta Doğu’da ‘Noor’ adıyla yayınlanan dizinin final bölümünü 85 milyon kişi izlemiş. Gümüş‘ün yapımcısı İrfan Şahin, ilk başlarda böyle bir başarının kendileri için sürpriz olduğunu belirtse de, geleceğe dönük hayalleri büyük:

“Şu ana kadar 50’ye yakın diziyi 70’ten fazla ülkeye sattık. İlk başlarda bölümünü 300-500 Dolar’dan, değil para kazanmak üstüne para verirdiğimiz bir işti. Şu anda özellikle Orta Doğu için söyleyebilirim, 100 bin Dolar’ları geçtiğimiz işlerimiz var. Bollywood olmamamız için hiçbir neden yok, var bizde o potansiyel.”

Ancak sadece kültürel yakınlık değil ortak tarihi geçmiş de Orta Doğu’da Türk dizilerine olan ilgiyi açıklıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun 600 yıldan fazla hüküm sürdüğü bu coğrafyadaki halkla Türk dizilerinin bir ortak noktası daha var: Osmanlı Tarihi…

Öne çıkan yapımlardan birisi de TRT’nin 12 milyon Lira gibi rekor bir bütçe ayırdığı ‘Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam’ dizisi…

Dizinin Dubai televizyonlarına bölüm başı 75 bin Dolar gibi bir fiyatla satılması Türk oyuncuları uluslararası bir kariyer için umutlandırsa da aktrist Leyla Göksün’a göre bu yol güllerle kaplı değil:

“Bizim dizi starlarımız, dünya çapında tanınan insanlar haline geldi. Bir Amerikan starından farkları yok. Hedef olarak çok gerçekçi birşey değil bir Türk oyuncunun yurtdışında çok büyük bir yere geleceğini hayal etmek, dilden dolayı.”

Aktör Tolga Karel ise kendi adına çoktan bu yolun bir bölümünü aştığını belirtiyor:

“Kendi adıma dünya çapında 200 milyondan fazla izleyicim var, daha 33 yaşındayım. Vietnam’da bile tanınıyorum. Arabistan’a da gideceğim Mısır’la alakalı bir çalışmamız olacak dizi kapsamında. Ufak ufak Arapça öğrenmeye çalışıyorum. 10 sene içerisinde Türkiye gerçekten Orta Doğu ve Balkanlar’ın Hollywoodu’dur, sloganım bu.”

Ancak başka bir yapım daha var ki, bütçesiyle değil uluslararası diplomaside yarattığı etkiyle uzun süre gündemden düşmedi: Kurtlar Vadisi.

İsrail güvenlik güçlerinin Gazze’ye insani yardım götüren filoya yapttığı baskını konu alan film, İsrail’de tepkiyle karşılanmış, basın Polat Alemdar için ‘Türk ajan Mavi Marmara’nın intikamını alıyor’ diye yorum yapmıştı.

Çok değil bu filmin gösterime girmesinden sadece bir sene önce İsrail Dış İşleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, ‘Kurtlar Vadisi’ dizisine tepkilerini, Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u alçak koltukta oturttuğu ve Türk bayrağına yer vermediği bir toplantıyla göstermişti.

Daha sonra tansiyon düşürülmeye çalışılsa da bu olay bir dizi veya filmin ne kadar etkili olabileceğinin büyük bir kanıtı oldu.

Gazeteci Seyfullah Türksoy’a göre ‘Kurtlar Vadisi’ yapımlarının bu kadar ses getirmesinin nedeni, halkın bir kahramana ihtiyaç duyması:

“Bu bir ihtiyaç. Ve o ihtiyaç nispetinde insanlar bir kahraman buldular, Amerika’yi İsrail’i yenen, onlara meydan okuyan. Kurtlar Vadisi tarzı filmler önümüzdeki dönemde de ağırlığını, etkisini koruyacak. Ve Türkiye’nin özellikle Orta Doğu ülkelerinde sinema, sanat ve bu görsel anlamdaki etkisi devam edecek. Belki yeni Polat Alemdarlar ortaya çıkacak. Belki Libya’da Suriye’de Mısır’da önümüzdeki dönemlerde yeni kahramanlar ortaya çıkacak.”

Türk dizilerinin ihracatı geçtiğimiz sene 60 milyon Dolar’ı aştı.

Peki bu dizilerde görülen yaşam tarzları, Arap Baharı ile birlikte ortaya çıkan daha modern ve demokratik hayat arayışına bir yol açmış olabilir mi? Sosyolog Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver’e göre Türk dizileri doğru zamanda doğru yerde bir ihtiyaca cevap vermiş:

“Özellikle Müslüman ağırlıklı toplumlarda diktatörlük dışı rejimler pek az tanınmış olduğu için bugüne kadar tarhisel süreçte, bunlardan çıkışta farklı siyasal, sosyal, kültürel modellere bakıyorlar. Tam da o ülkelerdeki insanlar Türk dizilerinin anlattığı türden hikayelere ve yaşam tarzlarına zaten ihtiyaç duyuyorlarmış, o tarz hikayeleri beğenmeye yönelmişler ki bu dizileri kabul ettiler.”

Peki, barışa hasret bu coğrafyada sanatın gücü, kardeş kavgasının önüne geçebilir mi? Arap yapımcı Daniel Abdülfettah’a göre cevap evet:

“Ramallah’ta El Fetih ve Hamas’ın en şiddetli çatıştığı dönemde yayınlanıyordu, Ihlamurlar Altında dizimiz. Dizi öğleden sonra saat 4’te yayınlanıyordu Filistin’de. Saat 15:45’ten 17:00’ye kadar, o bir saatlik yayın içinde ateşkes ilan edilmişti, her iki taraf da rahat bir şekilde diziyi izliyordu. Bir dizi veya film içinde bir romans, bir aşk, bir hikaye varsa kardeş ölümünü ve kardeş savaşını da durdurabilir, muhabbet ve sevgiyle.”

Nezahat Sevim

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Türk dizileri İsrail’de Türkiye’nin kültür elçisi olur mu?

Görünmez işçiler: Düşük ücretlerle Avrupa çiftliklerinde sömürülen ve tehlikeye atılan insanlar

İklim değişikliği, hava kirliliği ve ekonomik zorluk üçgeninde Polonya