PKK karar vermek zorunda: Savaş mı barış mı?

PKK karar vermek zorunda: Savaş mı barış mı?
© 
By Bora Bayraktar
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Bir yanda Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Leyla Zana’nın girişimleri diğer yanda bir türlü durdurulamayan şiddet. Türkiye’nin özellikle güneydoğusunda hemen hemen her gün askerlere ve polislere yönelik saldırılar düzenleniyor, ülkenin dört bir yanına şehit cenazeleri gidiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri operasyon üzerine operasyon yapıyor, önde gelen Kürt siyasiler diyalogdan söz ediyor. Peki ama birbirine zıt bu iki süreç nasıl ilerliyor. Türkiye’nin Kürt meselesini iyi bilen aydınlarından Ümit Fırat’a göre tüm gelişmeler PKK’nın bir yol ayrımında olduğuna işaret ediyor.

Ümit Fırat son şiddet olaylarının kendisini şaşırtmadığını belirtiyor: “Aslında bir diyalog süreci olup olmadığını bile bilemiyoruz. Bununla ilgili bir açıklama yapılırsa, belgeler yayınlanırsa bir gün bu ortaya çıkarsa öğreniriz. Ama şu var, son günlerde bir gelişme bir yumuşama eğilimi vardı. Silvan olayının üzeriden epey zaman geçmişti. Askeri alanda, operasyonel anlamda Türkiye güvenlik güçleri üstün konumda. Bu noktada PKK’yı bir eylemsizliğe terk etmeye doğru bir takım adımlar atılabilirdi. Çünkü Türk ordusu ülkeyi terk etmeyeceğine göre PKK’lı militanlar alan dışına çıkabilirdi. Geçmişte ne zaman bu tür olumlu ortamlara gelinse birileri çıkıp bunu baltaladı. Ben de böyle bir iyimser havada şiddetin tırmanmasını bekliyordum. Ve bu oldu. Beklenmeyen bir durum değildi.

Burada şu ortaya çıkıyor. Bir yandan Murat Karayılan çıkıp bazı şeyler söylüyor. Leyla Zana her ne kadar partisinin karar alma mekanizmasında değilse de taban üzerinde, partisi üzerinde etkin bir insan, bir siyasi figür. İyimserlik ortamında Başbakan bir yandan, Bülent Arınç, Beşir Atalay iyimser imaj veriyor. Avni Özgürel’in Karayılan röportajı da bu yönde bir eğilim taşıyordu. Bunun üzerine şiddet tırmandı.”

Euronews: Peki bunun arkasında kimler var?

Ümit Fırat: Hangi PKK? PKK bu tip eylemlere girişiyor. Baktığınız zaman merkezde PKK adına konuşan kişiler önce bu eylemleri sahipleniyor. Sonra anlaşılamayan bir takım yorumlar yapıyorlar. “Benim iradem dışında oldu, merkezin kontrolü dışında oldu, yerel bazı inisiyatifler oldu” gibi. Bu ne ölçüde inandırıcıdır? Bu çok inandırıcı değil. Çok planlı eylemler bunlar. Karşılaşma değil.

Euronews: Örgüt liderleri ilerde yakalanırsak diye kendilerini sorumluluktan kurtarmak için mi bu şekilde?

Ümit Fırat: Meşru olmayan pozisyonları var. Bunu meşrulaştırmaya dönük “biz iyiyiz, biz ölüm tehdidi altında kalırsak çatışıyoruz” derler. Ama bu son Yeşiltaş olayı planlı bir eylemdir. Siz eğer bir takım insanları kaçırıyorsanız, bunların içinde ordu mensubu var, ister istemez onlar da adamlarını kurtarmak için harekete geçiyorlar. Takibe çıkanlara temas sağlandı gibi gerekçe olmaz. Durağan hedeflere saldırıyorlar. Burada PKK’ya olumlu yaklaşımı olan insanların şunu sormasını lazım: O zaman PKK kendi içinde bir yol ayrıma gitmesi lazım. Savaşı isteyenler ve istemeyenler olarak. Murat Karayılan’ın söylediklerini doğrulayanlar ya da Bahoz Erdal kod adlı şahsın politikasını onaylayanlar olarak bölünürler. Eğer PKK içerisinde Türkiye’de bu savaşın anlamsızlığı hakkında büyük bir çoğunluk desteği söz konusu ise bu politika gündeme gelir. Eğer Bu politika gündeme gelmezse ayrışırlar. Herkes kendi yoluna gider. En azından savaşı istemeyenlerin normal koşullarda politikalarını sürdürmelerinin yolu yordamı aranır. Diğerleriyle de anladıkları dilden mücadele edilir, istedikleri dilden.

Euronews: Irak’la birlikte düşündüğünüzde orada da kriz var. Kürt federasyonun ayrılma, referandum söylemi var? Kürt meselesini Türkiye ve Irak içinde nereye koyuyorsunuz.

Ümit Fırat: Türkiye devletin geleneksel politikası bakımından Bağdat merkezi yönetimi ve onun devlet sınırlarının korunmasından yana. Bir de şu var: Irak kendi iç dinamikleri içinde duracak güçte değil. Zaten hiçbir zaman öyle olmadı. Yani İngilizler Irak diye bir ülke uydurdular. Şerif Hüseyin işsiz kalan iki oğlundan Birini Irak’a birini Ürdün’e kral yaptılar. Irak böyle bir monarşik sistemde devlet oldu. Ardından kral gitti başka bir askeri diktatörlük geldi. Ardında son halkası Baas diktatörlüğü olan rejim oluşturuldu. O gittikten sonra demokratik bir Irak olamazdı. Bu üç toplum kendi tarihsel süreçleri olarak bir arada olma koşullarına sahip değil, öyle bir gelenekten gelmiyorlar. Son 90 yılda birbirlerine tam husumet duyacak şekilde gelişmişler. Taşı çektiğinizde yıkılıyor. Kürtler geçmişte bu sisteme hep itiraz ettiler. İsyan ettiler ve bastırıldılar. Ama Amerika devreye girdikten sonra Kürtler isyanın değil birliğin, bütünlüğün temsiline kadar, cumhurbaşkanlığına kadar gittiler. Bu kez Kürtler doğru yapıyor. Ayırımı isteyen taraf değiller. Esas büyük dinamit Şii kesimde ve onun ezmek istediği Sünni kesimde. Kürtler ayrıştıran olmayarak belki de uluslararası çok daha meşru bir pozisyon sağlıyorlar. Bu da tabiî ki bölgeden uzak, siyasi olarak uzak olan Türkiye’nin olduğu daha uygun bir sisteme ayak uydurması.

Euronews: Peki bu denklemde PKK’yı nereye koyuyorsunuz ?

Ümit Fırat: PKK bölgenin istikrarından değil, istikrarsız olmasından yanadır. Irak’ta ve Türkiye’de belli bir demokratikleşme ve istikrar olsaydı Suriye hala bu kadar kanlı bir diktatörlüğe boyun eğmezdi. Burada bölge devletlerinin başta Suriye bu kadar kanlı ve İran istikrarsızlığı destekleyen politikaları var. Orada insanlar büyük hayal kırıklığı yaşıyor. İran’da dış tehdit dinamiği ayakta tutuyor.

PKK tek başına bir aktör değil. PKK içindeki savaş yanlıları bölgesel, uluslararası odaklar tarafından beslenen bir yapı. Bence PKK içinde Abdullah Öcalan tartışılmaz bir liderdir ama giderek Sovyetlerin Lenin’i gibi hep adından söz edilen ama farklı eğilimler taşıyan, alanda ismi geçen bir insan, bir figür haline gelebilir. Öcalan “tamamdır” derse iki hafta içinde militanlarını Türkiye dışarısına çıkarabilir mi? Güçlü bir figürdür ama örgütü tek başına yönetemiyor. Öcalan için canını kurtarmak, başarmak istediği bir hedefti. Sonunda adresin kendisi olmasını istiyor. Ama bu konuma gelebilmesi için en azından örgütünün bunu desteklemesi gerekir. Orada da öyle bir şey yok. Abdullah Öcalan belki barış istiyor ama araya savaş da sokuşturuyor. Savaş karşıtlarını dışlayacak bir durumda değil. Onları (savaş karşıtlarını)kendisi bizzat Ergenekon ittifakıyla 2003-2004 döneminde PKK’dan tasfiye etti. Kani Yılmaz öldürüldü. Halil Ataç, Nizamettin Taş. Bunlar savaş istemeyen ekipti. O gün PKK’nın önemli ve etkin ekibiydiler ve tasfiye edildiler. Şimdi Abdullah Öcalan kendi getirdiği bu savaşçı kanadı tasfiye etmekte zorlanır.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Dünya Bankası, Türkiye'ye ilave 18 milyar dolar finansman sağlayacak

HRW'den Ankara'ya suçlama: Suriye'de Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde hak ihlalleri yaşanıyor

ABD'nin yeni yaptırım tehdidi Türk-Rus ticaretini nasıl etkiledi?