Türkiye’de siyasi gerilim sandığa nasıl yansıyacak?

Türkiye’de siyasi gerilim sandığa nasıl yansıyacak?
© 
By Bora Bayraktar
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
REKLAM

Seçim sathına giren Türkiye’de siyasette gerilimin dozu yüksek. 2011 seçimlerinden hemen sonra muhalefetin Meclis boykotuyla başlayan, Suriye krizinin yol açtığı güvenlik endişelerinin damga vurduğu, Gezi olayları ve sonrasındaki gerilimle süren dalgalanmalarda son tartışma konusu Ak Parti ile kamuoyunda Gülen cemaat yerini olarak da bilinen Hizmet Hareketi arasındaki gerginlik.

Peki Türkiye’de siyaset nereye gidiyor? Bu gelişmeler ülkedeki görünümü değiştirecek kırılmalara yol açtı mı? Siyasi tablo oy sandığına nasıl yansıyacak? Medialog’un “Covering Turkey” adlı toplantısında konuşan Konda Araştırma Merkezi’nden araştırmacı Bekir Ağırdır gündelik siyasi tartışmaların ötesine geçerek çok daha temel bir analiz ortaya koydu.

Ağırdır’a göre halihazırda Türk siyaset arenasında siyasi rekabetsizlik durumu var. 24 aylık periyoda bakıldığında Ak Parti oylarında konjonktüre göre 4,5 puanlık iniş-çıkışlar dışında hareket yok. Normalde bu değişimin ikinci hatta muhalefetin oylarını da etkilemesi beklenirken CHP ve MHP’nin düz çizgi şeklinde seyreden desteği var. Siyasi rekabet eksikliği yorumu bu tabloya dayanıyor. Ağırdır’ın benzetmesiyle “Türk toplumunun ağrı eşiği düşük” ve Suriye, Gezi gibi konularda hoşnutsuzluğunu belli etse de başka bir partiye dönmüyor. Ağırdır Türkiye’de seçmenin durumunu, çıkışı, kavşağı olmayan bir sürücünün sıkışık trafikte kalmasına benzetiyor. “No exit yolda kalmış gibisiniz, küfrediyorsunuz, kızıyorsunuz ama o yolda gitmeye devam ediyorsunuz. Çünkü başka seçeneğiniz yok” diyor.

Ağırdır’ın çizdiği siyasi tabloya göre Meclis’teki dört siyasi parti kimlik siyasetlerine sıkışmış durumda. Hiçbiri “bizim” politikası üretmiyor hepsi kendi görüşünü diğerlerine dayatmaya çalışıyor. AKP’nin güçlü lideri ve güçlü örgütlenmesi var. 2011’e kadar toplumda değişimin öncüsü olarak görüldü. 2002’de insanlar AKP’yi tercihten çok diğer partileri cezalandırmak için oy vermişti. 2007’de ekonomik başarı için oy verdi. 2011’de siyasi reformlar ve ekonomik başarı için oy verdi. Buna karşılık son iki yılda başta anayasa olmak üzere hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Paradoksları da burada başlıyor:
“Ak Parti’nin birinci paradoksu kutuplaşmayı teşvik ediyor. Çünkü bunun oyunu garantilediğini düşünüyor. Buna karşı diğer taraf büyüyor, köpürüyor ve sürtünme katsayısı artıyor. Dolayısıyla 2002-2011 yıllık ortalama parlamentoda çıkan yasa oranları sonrasıyla karşılaştırıldığında yavaşlama var. Toplumsal desteğe rağmen yasalar ve yenilenmeler konusunda yavaş gidiyor. İkinci paradoksu her eleştiri ve muhalefeti düşmanlaştırıyor. Bu tarzından dolayı entelektüel ve siyasi beslenme kaynakları azalıyor. Giderek kendi içine kapanma hali yaşıyor. Üçüncü paradoksu Kürt meselesi açılım sürecinde görüyoruz. Kendisi dışında hiçbir aktöre güvenmiyor, diğer her aktörü tribünde oturtuyor. Sonra da sahada oynayacak takım bulamamaktan yakınıyor. Döndüncü paradoksu devleti dönüştürmekten söz ederken kendisi devletleşiyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra AKP kadrolarının nasıl biçimleneceği kritik. Gelecek yıl çok farklı bir Ak Parti göreceğiz.”

Ağırdır muhalefetin de sorunları olduğuna dikkat çekiyor. “CHP bir kitle partisi değil. CHP yüksek eğitimlilere sıkışmış durumda. Belli coğrafi bölgelere sıkışmış durumda. Hayat tarzı olarak sadece modernlere sıkışmış durumda. Hangi katmana bakarsak bakalım belli gruplar içine sıkışmış durumdalar. CHP ne eski ne yeni. Kimliksiz bir parti durumuna geldi. Değişimden söz etmesine rağmen, Ak Parti’ye duyduğu nefret duygularından dolayı bütün entelektüel kesimlerle ilişkisini kesti. Parti ne fikri olarak ne kadro olarak kendini yenileyemiyor. Temel problematiği var. Toplumdaki algısı olumsuz. Bu reklam sloganı ve kampanya ile düzeltilecek bir şey değil. Seçmen gözünde inandırıcılık sorunu var. Nasıl şekilleneceği seçimden sonra netleşecek. MHP’nin ise ideolojik sorunları var. Bu ülkede Kürt meselesi var, milliyetçiliği nasıl yorumlayıp yorumlamadıkları kendi içlerinde de bir tartışma konusu. Türkiye’de milliyetçilik yükselişte haberleri doğru değil. Türkiye’de milliyetçilik yükselmiyor lümpenleşiyor. MHP partiyi bu lümpenliğe teslim etmediği için teşekkür etmeliyiz. Yüzde 10-15 ‘bandında hareket ediyor. BDP’nin sorunları ise farklı. Kürtleri toplumsal olarak iki küme olarak tanımlamak mümkün. Meseleleri Müslüman olarak düşünenler ile etnik olarak görenler var. Ak Parti ve BDP arasına sıkışmış durumdalar. Kürtlerin bu kümelenme üzerinde kendi içlerinde bir kutuplaşma yaşanıyor. Uludere BDP seçmeni için çok önemli iken Ak Parti seçmeni açısından o kadar önemli bir yer teşkil etmiyor. Kürtlerin üçte ikisi kendi bölgesinde yaşarken üçte biri İstanbul ya da Anadolu’da yaşıyor. Ak Parti 81’ ilin 80’inde oy alıyor diğer üç parti üç coğrafi alana bölünmüş durumda. Kürt siyaseti için problem bir Türkiye partisi olma sorunudur.”

Ağırdır, “son gerginlikler ışığında Ak Parti oylarını etkilenecek mi?” sorusuna “Seçmenin tercihinin değişmesi için daha kuvvetli bir vaadin olması lazım. Siyasi rekabetsizlik diye kastettiğim şey bu zaten. Toplumun duyarlılıkları hassasiyeti artıyor o yüzden testere dişi gibi bir eğriden söz ediyoruz. Başka bir partinin ütopyası olmadığı için bu bir tercih değişikliğine yol açmıyor” diyor. Burada Euronews’un sorularını soruyorum.

euronews: Radikal bir değişim olmazsa oy tabanları çok değişmez diyorsunuz. Gezi olayları, dershanelerin kapatılması konuları epey ses getirdi. Kendi tabanında çatlağa yol açtı. Bunlar büyük olaylar değil mi?

Bekir Ağırdır: Gezi’nin olduğu ay, 8 gün sonra sokağa çıktık. 2006-2013 döneminde Ak Parti en radikal düşüşlerinden birini yaşadı. Fakat olaylar illere yayıldıkça ve olay gezi olmaktan çıktıkça Gezi’den sonra halkın önüne Gezi’den başka bir mesele çıkarılamadığı için hükümet oylarını geri topladı. Gezi Türkiye siyasetinin içinde oluştu ama bu dinamiklerden beslenen bir hareket değildi. Gezi’nin gerçek dinamikleri Gezi’nin insanlarının yeni hassasiyetleriydi ama daha 5. gününden itibaren iktidar, muhalefet ve medya Gezi’yi mevcut dinamiklerin içine bağlamayı başardı ve Gezi Gezi olmaktan çıktı Gezi Ak Parti yandaşlığı ve karşıtlığı içinde bir yere oturup sıkıştı. Gezi’nin gerçek dinamikleri her aktörün üzerinde görülecek. Ak Parti’nin geçen hafta okuduğu yerel seçim beyannamesinin bir kısmı “Şehir manifestosu” denilebilecek bir manifestoydu. Orada Tayyip Erdoğan’ın söylediği her şey Gezi’dekilerin savunduklarıydı. Şehirlerin kimliği, yönetime insanların katılımı, AKP’nin 10 yıldır TOKİ ile başka araçlarla yaptıklarının tam tersiydi. Ben o beyannameyi özeleştiri yapıyor diye yorumladım.
Dershane meselesinin oya yansıyacak bir boyutu olduğunu sanmıyorum. Bunun nedenleri var. Bir tanesi Ak Parti ile cemaat arasında siyasi bir gerilimden söz ediyoruz. Dershane bahane. Cemaat bir hiyerarşik yapıdan çok bir network. İkinci karakteri entelektüel ve girişimci gücünün yüksek ama sosyal tabanının zayıf olduğunu düşünüyorum. Böyle bir hiyerarşik yapılanma olmadığı ve sosyal tabanı düşük olduğu için oya yansıyacak özel bir gücü yoktur kanaatindeyim. Entelektüel gücü ve etki gücünün ise yüksek olduğunu ve önümüzdeki iki yılda AKP’nin gideceği değişim yönünde etkileme yapabileceğini düşünüyorum.

euronews: Her seçimin bir teması vardır. Kimi zaman ekonomi, askeri vesayet, güvenlik, terör vs. Bu seçimin ana teması sizce ne olacak?

Bekir Ağırdır: Siyaset, devlet yönetim buna cevap vermediği dönemde Türk halkının iki tavrı olmuş. Türk halkı oturup kalmamış. İki şey yapmış. Bireysel ve siyasi yönetim kodlarını ayırarak iki ayrı haritayla yaşamaya başlamış. Açık bir ayrılık var zihinsel olarak. Orta dünya ve üst dünya var ve bunun kodları tamamen ayrı. Bireysel hayatında meşru ve gayrı meşru her türlü sorununu çözüyor. Çaresiz değil. Ormandan ağaç kesiyor, vergi kaçırıyor, hazine arazisine ev yapıyor, kişisel hayatında umutlu, heyecanlı, coşkulu ve umutlu. Farklı kültürlerle aynı işte çalışıyor. Ama ülke hayatına geldiği zaman kendini çok çaresiz hissediyor çünkü ortak çözüm mekanizmaları yok. Kendi iş yerindeki Kürt ya da türbanlı ile beraber yaşarken sokaktaki diğer Kürtlerin ülkeyi bölmek istediğini türbanlıların gerici olduğunu düşünüyor.
İkincisi doğru bildiği değerleriyle günlük hayatı arasındaki açıklık giderek açılıyor. Kırmızıda geçmek yanlış ama geçenlerin sayısı artıyor. O yapmasa da diğerlerinin yapacağını bildiği için oradan kendine meşruiyet üretiyor. Toplumsal beka duygusu son derece güçlü. Başbakan “one minute” dediğinde seviniyor ama “savaşa gidelim” dediğinde karşılık vermiyor.

Bu farklılıkları giderecek miyiz yoksa ümidi kesip aynen devam mı edeceğiz? Başka bir partinin farklı bir ütopyayı koymasına göre bir siyasi tavır değişikliği olabilir. Yoksa farklı bir gelişme beklememeliyiz.

Türkiye’deki siyasi tarafların birbirlerine karşı vehimleri çok derin. Örneğin dine dayalı her konuda tartışmada gerginlik duyan bir kesim var. 90 yılın eğitim sistemiyle de beslenmiş. Buna karşı muhafazakar, siyasi İslam vs. Sol lafını duyunca özgürlük deyince rahatsız olan Soğuk Savaş yıllarından belli bir duygu birikimi var. Türkiye’deki siyasetin hiçbir tarafının diğer tarafın ne istediğine dair bilgisi açık ve net değil. Birbirlerinin ne dergilerini okuyor dinliyorlar. Birbirlerine karşı vehimleri var. Siyasi zemin münakaşa üzerine kurulu, münazara değil. Siyasetin doğallaşmasına ihtiyacımız var. Siyasetin demokratikleştirilmesi sadece seçim barajından ibaret değil. O yüzden her partiyi ziyaret edip siyasetin doğallaştırılması çağrısında bulunuyorum. Dernekler kanunundan, toplantı yürüyüşleri kanunundan temizleme ve demokratikleşme yapılması gerek. Birbirimizi bilmiyoruz oradan da yeni bir uzlaşma iklimi çıkmıyor. Gezi de böyle Ak Parti’nin zemini de böyle.

*euronews: Peki Türkiye uzlaşmayı nerede bulacak? *

Bekir Ağırdır: Ak Parti’nin muhalifleri de, tabanı da, Erdoğan da partinin dindarlıktan beslendiğini savunuyor. Ama Ak Parti’nin tabanı aslında değişimde birleşiyor. Bakın Türkiye’de kendini dindar diye tanımlayan insanların oranı yüzde 75. Hayat tarzını dindar, muhafazakar diye yorumlayanlar ise yüzde 27. Bizim araştırmamıza göre geçekten dini hayat tarzı var dediğimiz insanlar yüzde 12. “Şer’i hukuka dönelim kız çocuklarını mirastan mahrum edelim” diyenlerin oranı yüzde 1. Dolayısıyla ana eksen değişimdir.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Dünya Bankası, Türkiye'ye ilave 18 milyar dolar finansman sağlayacak

HRW'den Ankara'ya suçlama: Suriye'de Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde hak ihlalleri yaşanıyor

ABD'nin yeni yaptırım tehdidi Türk-Rus ticaretini nasıl etkiledi?