"Ortak paydaları kırdık, Türkiye çözülme noktasında"

"Ortak paydaları kırdık, Türkiye çözülme noktasında"
© 
By Irmak Tanir Zenturk
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Ergüner, 1973 yılında Türkiye'den ayrıldı ve seksenlerin başında Mevlana Enstitüsü'nü kurarak kendisini klasik tasavvuf düşüncesini öğretmeye adadı.

REKLAM

Kudsi Ergüner, hayatını vakfettiği tasavvuf musikisinin yaşayan en büyük bayraktarlarından. Uzun yıllardır Paris’te yaşayan ünlü neyzen, dünyanın dört bir yanında verdiği konserlerle Türk kültürünün de elçiliğini yapıyor. Bakü’de düzenlenen Uluslararası Muğam Festivali’de buluştuğumuz Ergüner, uluslararası arenada tasavvuf musikisine gösterilen yoğun ilgiden ne kadar memnunsa, Türkiye’deki ilgisizlikten de bir o kadar şikayetçi. Türkiye’nin büyük bir kırılma yaşadığını ifade eden müzisyen; toplumun ortak paydalarını yok ederek kutuplaştığını, farklı kesimlerin birbirinden nefret ettiğini belirterek “Geleceğe umutla bakmıyorum” dedi.

İltifat bana değil, icra ettiğim sanata

‘‘Ben Paris’te mimarlık tahsili yaptım, müzikoloji okudum ama müzik kariyerim hep devam etti. Bağlı olduğum bir müzik kültürü ve medeniyet var. Bu medeniyetin de bir musikisi, bir edebiyatı var. Bu edebiyat içerisinde tasavvuf da var. Dolayısıyla bu medeniyetin yüceliği ve zenginliği benim başarımı sebebi. Kendim değil… Bana gösterilen ilginin ise şahsıma değil, icra ettiğim sanata olan bir iltifat olarak görüyorum.’‘

1973 yılında Türkiye’den ayrılan Ergüner, 1981 yılında Paris’te Mevlana Enstitüsü’nü kurarak kendisini klasik tasavvuf düşüncesini öğretmeye adadı. Ülkesi ile gerek kültürel gerek sosyal anlamda bağını hiç koparmayan müzisyen, o günlerden bu yana Türkiye’de ve dünyada musikiye verilen önemin arttığının altını çiziyor:

‘‘Eğer bir kültür politikası belli bir istikamette giderse insanlar da o yönde gelişiyorlar. Benim Türkiye’den ayrıldığım yıllarda bu sanata, musikiye olan iltifat yok gibiydi. Sanatta marifet iltifata tabidir derler ya işte bu iltifat gerektiriyor. Bugün görüyoruz, genç arkadaşlarımız ellerinde ney, ud, kanun, sadece Türkiye’de değil Yunanistan’da, Avrupa’da dahi bir sürü genç, klasik batı müziğinin tıkanmış ortamında kendilerine yeni bir müzik dünyası keşfediyorlar. Belki de benim 70’li yıllarda Avrupa’da ve dünyanın dört bir yanında yaptığım çalışmalar bu kapının açılmasına sebep olmuştur.’‘

Türklerin müzik dinleme kültürü yok

Dünya genelinde verdiği konserlerle tasavvuf müziğinin elçiliğini yapan Ergüner, Türkiye’deki müzik kültüründen yakınıyor:

‘‘Batı insanının dinleme kültürü var. Yani bir konsere gittiği vakit oturup sessizce dinlemesi, ondan zevklenmeye çalışması bir kültür meselesi. Türk insanının genelde, kaba tabiriyle böyle bir kültürü yok. Müziğe merak saldığı vakit bir konserde bulunduğu vakit sıkılıyor çünkü dinlemeye alışkın değil. Yani müzik bizim ülkemizde çok büyük bir kesim için düğünlerde eğlence arasında, konuşurken dinlenen bir şey, bir atmosfer. Onun için biz müzisyenler Batı’da verdiğimiz konserlerden büyük zevk alıyoruz. İnsanlar huşu içinde dinliyorlar. Zevklenip zevklenmemeleri ayrı bir mesele.

Bir kesim Doğu’ya kapalı, muhafazakarlarda ise konserler sünnet düğününe dönüyor

Türkiye’de de böyle bir kesim var esasında ama o kitle çok küçük. O elit kitle daha çok Batı müziğine dönük. Mesela ben bir Bach ve Itri konseri verdiğim vakit o kitle geliyor. Bach var çünkü içinde. Ama ben diğer muhafazakar kitleye Peygamberimizin mevluduyle ilgili ilahilerin konserini bile yapsam ortalık sünnet düğününe dönüveriyor. Çoluk çocuk koşuşuyor, konuşuluyor, telefonlar susmuyor. Çünkü bir dinleme kültürü yok. Muhafazakar kesimimizin aklı da mirasımız olan kültürü batılılaştırma hevesinde. Bu durum da ortaya arabesk gibi yozlaşmış bir şey çıkartıyor. Öte yandan batılılaşan kesim de sadece Batı kültüründen zevk alıyor. Yani ortada kalmış değerlendirilmeyen, kimsenin asimile edemediği fakat sadece muhafaza etme heyecanıyla yaşadığı bir kültürel miras var ve bu miras çok zengin.’‘

Türkiye zevklerini kaybetti, paylaşacak bir şey kalmadı

Uzun yıllardır Türkiye’den uzakta yaşamasına rağmen her lafını ülkesine getiren ünlü neyzen, Türkiye’nin geleceğinden ise umutsuz gözüküyor:

‘‘Şu anda Türkiye kutuplaşmış durumda, birbirinden nefret eden iki kitle bulunuyor ve her grubun da kendine ait bir kültürel dünyası var. Onlar birbirinden resmen nefret ediyorlar, müzikal açıdan da diğer konularda da. Halbuki bunu bir ortak payda haline getirmek lazım. Bir topumun ortak paydaları olmazsa hele ki müzikte, edebiyatta, o ülke çözülür. Türkiye maalesef bir çözülme noktasında. Çünkü ortak paydaları kırdık. Bu ortak paydalar kolay kolay yerine konulacak şeyler değil. Çünkü insanların ruhundaki zevki kaldırıyorsunuz ortadan. Zevki, şevki kaldırıyorsunuz. Bu kalktığı vakit insanların paylaşacak bir şeyi kalmıyor. Yani aynı dili bile konuşsak paylaşacak bir şeyimiz yok. O zaman ortak bir yaşam da olmuyor. Burada müziğin çok önemli bir rolü var. Ama ben sadece eğlenmek için yapılan müzik etkinliğinden bahsetmiyorum. İnsanlara ruh zarafeti vermesi gereken müziklerden bahsediyorum. Geleceğe umutlu bakmıyorum. Sorunun ne olduğunu anlayan, bu yola baş koymuş, bir mücadele içine girebilecek inanmış insanlara ihtiyacımız var. Nietzsche’nin bir sözü vardır: ‘Sanatçı toplumun doktorudur’ der. Bizim doktorumuz kalmadı.’‘

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Video | Faşizm polemiğine alternatif bir bakış: Mozart ile Itrî dinletmek arasında fark yok

Dünya Bankası, Türkiye'ye ilave 18 milyar dolar finansman sağlayacak

HRW'den Ankara'ya suçlama: Suriye'de Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde hak ihlalleri yaşanıyor