Euroviews. ABD küresel hegemonyası Suriye’de sona mı eriyor? - Görüş

ABD küresel hegemonyası Suriye’de sona mı eriyor? - Görüş
By Euronews
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

ABD Başkanı Trump’ın dünya kamuoyunun pek de alıştık olmadığı bir yöntemle, sosyal medya hesabından Suriye’den çekileceğini açıklaması hegemonya teorisi açısından ne anlama geliyor? Uluslararası sistemin diğer aktörleri bu geri çekilmeyi nasıl yorumlayacak?

REKLAM

Yazar: Mehmet Cem Demirci, Deniz güvenliği uzmanı

ABD Başkanı Trump’ın dünya kamuoyunun pek de alıştık olmadığı bir yöntemle, sosyal medya hesabından Suriye’den çekileceğini açıklaması hegemonya teorisi açısından ne anlama geliyor? Uluslararası sistemin diğer aktörleri bu geri çekilmeyi nasıl yorumlayacak? ABD Suriye’den çekilmesi hegemon devlet olarak sorumluluklarını yerine getiremediğinin işareti olarak mı değerlendirilmelidir?

Hegemonya Nedir?

Hegemonya bir devletin, diğer devletler üzerinde çeşitli araçlarla oluşturduğu üstünlük, liderlik, baskın/hâkim etki veya otoritedir. Hegemonya düzeninde hegemon devlet kendi menfaatlerine hizmet edecek şekilde bir sistem kurgular. Bu düzenin kurallarını tayin eder ve normlar oluşturur. Bu kurallar ve normlar, hegemon devletin hegemonyasını işletme kurgularıdır. Hegemon devletin kendi çıkarları doğrultusunda koyduğu kurallara diğer devletlerin uyması, bir başka deyişle rıza göstermesi aynı zamanda hegemonyanın etkinliğin de bir göstergesidir.

Küresel Hegemonya Tanımı ve Özellikleri

Uluslararası ilişkiler disiplininin en problem konularından biri, sistemi oluşturan devletler arasındaki güç dağılımıdır. Devletlerin eşitliği varsayımı esasına dayanarak oluşturulan Westphalian Sistemi istenilen sonucu verememiş, sistem içerisinde hem hiyerarşik yapılanma hem de hegemon konumda bir güç daima var olmuştur. Bu nedenle sistem içerisinde yer alan aktörlerden her biri bölgesel ya da küresel güç olmaya, güçlerden birinin yerini almaya ya da diğer gücü dengelemeye çalışmıştır. Modelski, Wallerstein ve Cox gibi düşünürler teorik olarak farklı bakış açıları sergileseler de hepsinin üzerinde uzlaşıya vardıkları nokta hiyerarşik yapının başındaki hegemonun varlığıdır.

Hegemonik mücadele de devletler siyasi, ekonomik, askerî alanda birbirlerine üstünlük kurma çalışırlar. Bu mücadele hegemon devlet ile bu konumu ele geçirmek isteyen ve ona meydan okuyan devletler arasında gerçekleşir.

Bu mücadele devletlerin birbirleriyle çatışan politikalarının ve çıkarlarının doğal sonucudur. Tarihsel süreç içerisinde 16’ncı yüzyılda Hollanda ve Fransa, 18’inci yüzyılda Britanya ve Fransa, 19’uncu yüzyılda Britanya ve Almanya, 20’nci yüzyılda ise ABD ile SSCB arasında hegemonya kurma mücadelesi yaşanmıştır. Mücadele sonucunda oluşan düzenin etkin olabilmesi kurulan sistemin ve tesis edilen kuralların diğer devletler tarafından kabul edilmesi ve rıza göstermesine bağlıdır.

Uluslararası Sistem 1957 Süveyş Bunalımından Sonra ABD’yi hegemon devlet olarak kabul etti

ABD II. Dünya Savaşı sonunda hegemon güç olarak ortaya çıkmasına rağmen hem iç hem de dış kamuoyunda bu durumun kabulü 1956 Süveyş Buhranı’ndan sonra gerçekleşmiştir. ABD ve İngiltere arasında hegemonyanın el değiştirme mücadelesi 1945 ve 1956 yılları arasında örtülü olarak devam etmiştir.

İngiltere Süveyş Buhranı öncesinde hegemonyanın el değiştirdiğini kabul etmek istememiş ve hegemonyasını devam ettirmeye yönelik girişim faaliyetlerinde bulunmuştur. ABD ve İngiltere’nin Ortadoğu’ya bakışlarındaki farklılık her iki ülkenin politikalarına yansımış, 1956 Süveyş Buhranı’nda ve öncesinde yaşanan olaylarda kendisini göstermiştir.

ABD Süveyş Buhranı’nın yeni kurulan düzenin temel organı BM tarafından çözülmesi yönünde irade göstermiş, İngiltere-İsrail ve Fransa tarafından Mısır’a yapılan müdahaleye karşı çıkmış, hegemon devlet olarak kurumların işlevlerini yerine getirmesi yanında tavrını belirlemiş ve müteakip Ortadoğu politikasını İngilizlerin sömürgecilik politikalarına ortak olarak tehlikeye atmak istememiştir. Bu nedenle, İngiltere ve Fransa, SSCB ve ABD tarafından yapılan baskılara dayanamayarak Mısır’dan geri çekilmiş ve Süveyş Kanalı temizlenerek 1957 yılı Mart ayında tekrar deniz trafiğine açılmıştır.

Bu buhran sonucunda; İngiltere’nin küresel hegemon olmadığı tescillenmiştir. İngiltere 1966 yılında, Süveyş Kanalı’nın doğusundaki yükümlülüklerini kaldırmış, yeni uçak gemisi yapımından vazgeçmiş ve 1971 yılı sonuna kadar Basra Körfezinden çekileceğini açıklamıştır.

Süveyş Bunalımı; ABD’nin yeni hegemon güç olduğunu tasdik etmiş, ABD’nin İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’daki tarihi rollerinden uzaklaşması nedeniyle bölgedeki güç boşluğunu dolduracak ve bölgeye nizam verecek ülke konumuna gelmesiyle sonuçlanmıştır.

ABD, hegemon olarak İngiltere’nin boşalttığı alanlara yerleşmiş ve kendi düzeni kurmaya başlamıştır. Bunun en somut örneği Ocak 1957’de “Eisenhower Doktrini” adıyla kamuoyuna duyurulan doktrinin Kongre tarafından onaylanmış, Eisenhower yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında ABD’nin tüm hür dünyayı koruma yükümlülüğü olduğu söyleyerek küresel hegemon ülke rolünü deklare etmiştir.

Ortadoğu’da Başlayan Hegemonya Ortadoğu’da mı Bitecek?

Bugün Suriye’de yaşanan sorunlar ve oluşan kırılgan güvenlik ortamı ABD’nin hegemon güç olduğu uluslararası sistemin işleyişini de etkilenmektedir. Diğer aktörler ABD’den Suriye’de politik bir menfaati olmasa dahi, hegemon güç olarak bu sorunu çözmesini ve gerekli girişimlere liderlik etmesini beklemektedir. Aksi bir durum diğer aktörlerin hegemon gücün hegemonyasını sorgulamasında neden olacaktır.

Trump’ın Suriye’den ABD askerlerini çekeceğini açıklamasından sonra istifade eden Savunma Bakanı Mattis istifa mektubunda; “Benzer şekilde, stratejik çıkarları bizimkilerle giderek artan bir şekilde gergin olan ülkelere yaklaşımımızda kararlı ve açık olmalıyız. Örneğin, Çin ve Rusya’nın kendi otoriter modelleriyle uyumlu bir dünya şekillendirmek istedikleri açık. Çin ve Rusya, diğer ülkelerin ekonomik, diplomatik ve güvenlik kararlarında veto yetkisi kazanıyor ve kendi çıkarları için bu ülkelere komşu ülkelere, ABD’ye ve müttefiklerimize zarar (masraf) oluşturuyorlar. İşte bu yüzden Amerikan savunmasının tüm araçlarını ortak savunmayı sağlamak için kullanmalıyız Müttefiklerimize saygı duyulması ve açık davranılması hususuna ilişkin görüşlerim ise, dört asırdan bu yana bu tür hususlarda olduğu gibi; kötü aktörlerin ve stratejik rakiplerimizin güçlü bir şekilde tutulması ve bilgilenmek şeklindedir. Güvenliğimizi, refahımızı ve değerlerimizi sağlayacak uluslararası düzeni elde etme adına mümkün olan her şeyi yapmalıyız. Ve müttefiklerimiz ile dayanışma çabamızla bu konularda güçleniriz.”

Savunma Bakanı Mattis’in de açıkça ifade etmeye çalıştığı gibi, ABD’nin Suriye’den çekilmesi uluslararası sistemde özellikle de hegemonya düzeninde yükselen güç olan Çin tarafından ABD’nin güçten düşmesi ve sorumluluklarını yerine getirememesi olarak yorumlanacaktır. Güney Çin Denizi potansiyel güç mücadelesinin yaşanabileceği en muhtemel alandır.

* Görüş sayfamızda yayınlanan makaleler, Euronews'ün editoryal duruşunu yansıtmaz.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton Türkiye'ye gidiyor

Körfez ülkeleri 7 yıl aradan sonra Şam'a dönüyor

Suriye, Türkiye üzerinden sınır ötesi yardım sevkiyatı iznini 6 ay daha uzattı