Euroviews. Dolara mı, Türk ekonomisine mi 'demir yumruk' nereye indi?

Dolara mı, Türk ekonomisine mi 'demir yumruk' nereye indi?
© AA
© AA
By Prof. Dr. Yalçın Karatepe
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

Dolara mı Türk ekonomisine mi, 'demir yumruk' nereye indi?

REKLAM

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak hafta sonu Trabzon’da yaptığı konuşmada “6 ay önce 5 yıl boyunca maruz kaldığımız saldırılardan bir tanesine daha maruz kaldık. Ekonomik bir saldırı ile dolar 6, 7, 8, 9, 10 lira olacak diye ülkemize yüklenenler... Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yeni sistemin etkinliğinde avuçlarını yalayacakları bir şekilde demir bir yumrukla doları 5 liraya indirdik" ifadesini kullandı. Öncelikle doların 5 liraya inmediğini vurgulamak isterim.

Benzer bir açıklamayı 2013 yılında dönemin Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı dolar kurunun 2 lirayı aşması üzerine “doların belini kıracağız, 1,92 seviyesine gerilerse şaşırmayın. Biz TL'nin değerini aslanlar gibi koruyacağız. Bunu sadece döviz silahıyla yapacağız. Faiz silahını kullanmayacağız” demişti. Bu açıklamadan sonra kurların yükseldiğini biliyoruz.

2 Ocak 2018 tarihinde yıla 3,76 seviyesinden başlayan ABD doları 4 Mart 2019 tarihinde 5,40 lira seviyesinde işlem görüyor. 2018 yılı Ağustos ayında 7 liraya kadar yükselmiş olan dolar kuru son zamanlarda yaşanan gerilemeye rağmen 2018 yılı başına göre %44 oranında artmış bulunuyor. Ancak bu süre içerisinde Merkez Bankasının uyguladığı politika faiz oranı üç kat(%300) artarak %8’den %24 kadar kademeli olarak yükselmiştir. Bu da gösteriyor ki kurlardaki artışı önlemek için öncelikli olarak faiz oranları artırılmıştır. Faiz oranlarında yaşanan bu denli yüksek artışa rağmen dolar kurunun bir önceki yıla göre %44 oranında artmış olması aslında kurlarda yaşanan kısmi gerilemenin hangi maliyetlere katlanarak ortaya çıktığını göstermektedir. Tabi sadece faizler yükselmedi. 2018 yılında “kaynağı bilinmeyen para” (net hata ve noksan) miktarı da 21 milyar dolara çıkmıştır.

Yine bu dönem içinde sanayi üretim endeksi yıllık bazda %9,8 gerilemiş, kapasite kullanım oranı düşmüş, işsiz olanların sayısı dört milyona yaklaşmış, banka kredilerinin faiz oranları yükselmiş, yatırımlar durmuş, tüketim harcamaları azalmış, kamu harcamaları ve bütçe açıkları hızla artmıştır. İthalat gerilemiş, İnşaat sektörü durgunluğa girmiş, otomobil satışları yüzde 60’a yakın düşmüş, vergi indirimlerine rağmen beyaz eşya satışları azalmıştır. Ekonomik ve tüketici güven endeksleri hızla azalmıştır. Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak ekonomik büyüme çok yavaşlamış ve 2018 yılı son çeyreğinde ekonominin %5’in üzerinde küçülmesi bekleniyor. Bütün bu göstergeler aslında “yeni sistemin” ekonomi politikalarının sorgulanması gerektiğini ve eğer bir demir yumruk var ise bunun doların değil, Türkiye ekonomisinin üzerine indiğini gösteriyor.

Enflasyon rakamları beklentilerin altında

TÜİK tarafından açıklanan Tüketici fiyat endeksi Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 0,16 oranında artarak yıllık bazda yüzde 19,67’ye geriledi. En yüksek gerileme yüzde 4,81 ile giyim ve ayakkabı grubunda olurken sağlık harcamalarındaki fiyat artışı yüzde 2,48 oranında gerçekleşti. Yurt içi üretici fiyat endeksi Şubat ayında yüzde 0,09 oranında artarak yıllık olarak yüzde 29,97’ye geriledi. Üretici fiyatlarında en fazla düşüş yüzde 7,43’lük oranla elektrik ve gazda gerçekleşti. Bu ürünlerin fiyatlarının kamu tarafından yönetilen-yönlendirilen fiyatlar olduğunu hatırlatmak gerekir. Benzer şekilde su fiyatlarında da yüzde 1,02’lik bir gerileme yaşanmıştır ancak bu gerilemenin arkasında ağırlıklı olarak yaklaşan yerel seçimleri göz önüne alarak belediyeler tarafından yapılan indirimlerin etkisi büyük olmuştur. Dolayısıyla üretici fiyatlarında yaşanan gerilemede kamu otoritesinin etkisinin büyük olduğu açıktır.

Tüketici fiyat endeksini oluşturan alt gruplara baktığımız zaman gıda ve alkolsüz içecekler grubunda aylık bazda yüzde 0,90 oranında gerçekleşen artış tüm baskılara ve tanzim satış uygulamalarına rağmen gıda fiyatlarındaki artışın yüksek oranda seyrettiğini gösterdi. Türkiye’de özellikle meyve sebze fiyatlarını kontrol etmek için perakendeciler ve zincir marketler üzerinde büyük baskıların uygulandığını biliyoruz. En son Ankara’da uygulanan politikaları eleştiren esnafa polis nezaretinde geçen hafta yapılan baskın ve denetleme bunun bir örneğini oluşturmaktadır. Bütün baskılara ve tanzim satış noktalarında maliyetinin altında meyve sebze satışına rağmen taze meyve ve sebze fiyatları Şubat ayında yüzde 1,78 arttı. Son iki aylık dönemde bu grup ürünlerin fiyat artış oranı yüzde 32,02 olurken, yıllık olarak artış oranı ise yüzde 59,75 olarak gerçekleşti. Oldukça yüksek bir oran.

Piyasa ekonomisine doğrudan müdahale anlamına gelen ve kamusal maliyetlere yol açan tanzim satış uygulamalarına rağmen meyve ve sebze enflasyonunun yüksek seyrediyor olması gıda enflasyonunun baskı ile düşürülemeyeceğini gösteriyor. Gıda fiyatlarını baskılamak yerine ürünlerin makul fiyatlarla vatandaşın sofrasına ulaşmasını sağlayacak tarım politikalarının hayata geçirilmesinin zorunluğu en son açıklanan enflasyon verileri ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, Euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

WhatsApp'ta ücretsiz bültenimize abone olun, Türkiye ve dünya gündeminden seçtiğimiz haberler her gün telefonunuza gelsin! Abone olmak için tıklayın

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Daha uzun borçlanınca ekonomi canlanır mı?

İşsizlik Fonu işsizlerden çok işverenlere mi destek oluyor? Kaynaklar nasıl kullanılıyor?

Türk Lirası Dolar karşısında yüzde 7 değer kaybetti