Aksaray'da otizmli çocuklara yönelik ayrımcılık: Aysbergin görünen yüzü mü?

Aksaray'da otizmli çocuklara yönelik ayrımcılık: Aysbergin görünen yüzü mü?
© Anadolu Ajansı
© Anadolu Ajansı
By Menekse Tokyay
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Aksaray'da bir ilkokulda otizmli çocuklara yönelik ayrımcılık eğitim hakkının evrenselliğini yeniden gündeme getirid.

REKLAM

Aksaray'da bulunan Merkez Mehmetçik İlkokulu'nda velilerin ve mahalle muhtarının, okulda eğitim gören otizmli öğrencilerin sınıflarının kapatılmasını talep ettiği yönündeki iddia, temel bir insan hakkı olan eğitimde ayrımcılık sorununu ve okullarda kaynaştırma sınıfının önemini yeniden gündeme getirdi.

Olayın basında yankı bulmasının ardından Milli Eğitim Bakanlığı konuyla ilgili soruşturma başlattı ve “Otistik Öğrenci Sınıfları” tabelasının kaldırılmasına karar verdi.

Yasalara göre Türkiye’de kaynaştırma modeli kapsamında, OÇEM (Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi) sınıfları ve yarı kaynaştırma uygulamaları söz konusu. Kaynaştırma modelinde özel gereksinimli öğrenciler, tipik gelişim seyreden akranlarıyla aynı sınıfta eğitim alıyorlar.

Bu çerçevede her bir öğrenciye yönelik bireysel eğitim planı hazırlanıyor; dolayısıyla söz konusu öğrenci özel gereksinimlerine ve gelişimine uygun bir eğitim almış oluyor.

Çocuklara özel hazırlanmış bireysel eğitim planlarının izlendiği OÇEM sınıflarında sınıf mevcudu 4’ü geçmezken, 2 öğretmen bulunması zorunlu. Yarı zamanlı kaynaştırma uygulamalarında ise, özel gereksinimli çocuklarla diğer akranları aynı zaman dilimlerinde teneffüse çıkarken, serbest oyun zamanlarında birlikte vakit geçirirler, belirli dersleri de birlikte alabilirler.

Aysbergin görünen yüzü

Otizmli Çocuklarla Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı ve otizmli annesi Cennet İnceöz ise, “gördükleriniz görmediklerinizin yüzde biri” diyor.

“Burada yaşadığımız mobingi üç gün dışarıdan gelen biri yaşasa tımarhanelik olur. Eylemler olurken, eylemciler bizi yuhalarken müdür eylemcilere çay dağıtıyordu. Ama o insanlar aslında bizim yasal hakkımızı elimizden almak için eylem yaptılar” diyor İnceöz.

Euronews Türkçe’nin ulaştığı İnceöz’ün aktarımlarına göre; bu olayların ardından bir otizmli çocuk günlerdir elektrik verilmiş gibi titrerken, bir diğeri annesinin koltuğunun altına sıkışıp tüm gün orada kalmak istiyor.

İnceöz’ün anaokuluna giden otizmli çocuğu da seneye bu okula kaydolacak. Kendisi, otizmli çocuk annelerine destek olmak için olayların başlangıcından beri yaşananları -yuhalama görüntüleri dahil- videoya çekip sosyal medyaya yükleyerek ilgililerin dikkatini çekmeyi başaran kişi.

Merkez Mehmetçik İlkokulu’nda otizmli çocuklar ile tipik gelişim gösteren çocuklar sadece bazı teneffüslerde karşılaşıyorlar. Otizmli çocukların annelerinin çocuklarıyla okula ana giriş kapısı yerine sadece arka kapıdan giriş yapmasına izin verilirken, anneler tüm gün zemin katta kendilerine tahsis edilen odada sandalyeler üzerinde bekliyorlar ve zil çaldığında beş metrekarelik sınıfa çocuklarının yanına ihtiyaçlarını gidermek için gidiyorlar. Çocuklar ancak beden eğitimi gibi derslerde teneffüse çıkabiliyorlar.

“Sorularla Özel Eğitim Hukuku” kitabının yazarı Avukat Jülide Işıl Bağatur, Aksaray’da yaşanana benzer olayların Türkiye’nin birçok yerinde görüldüğünü, bu olayın aysbergin sadece görünen yüzü olduğunu belirtiyor.

'Dürtü kontrol bozukluğu'ndan ürküyorlar

Kendisi de özel gereksinimli bir çocuğa sahip olmanın verdiği bir bilinçlenme sürecinden geçmiş olan ve “oğlumuz hayatımıza girmeden önce bu konu bizim de kör noktamızdı” diye ifade eden Bağatur, özel gereksinimli çocukların tipik gelişim gösteren çocukların eğitim hakkını engelledikleri, dürtü kontrol bozuklukları sonucu diğer çocuklara zarar verebilecekleri yönünde velilerde oluşmuş bir önyargının sonucu olduğunu kaydediyor.

“Ancak çarpıcı bir şekilde dünyada kaynaştırma üzerine yapılan bütün çalışmalarda varılan ortak sonuç; kaynaştırma uygulamalarından en fazla yararı, tipik gelişim gösteren çocuklar olduğunu gösteriyor. Örneğin bir çocuk ileride mimar olacaksa, ilkokulda görme engelli veya otizmli bir sınıf arkadaşı yoksa, ileride tasarlayacağı binalarda onların orada yaşayacağını hayal edemiyor” diyor Bağatur.

Ancak, avukat Bağatur’a göre, bu sorunu çözerken, yuhalayan velilerin kınanması, yaptırımlar getirilmesi veya müdürün görevden alınması gibi önlemler yerine kök sebeplere inmek gerekiyor. Bu sebeplerin başında da 7 Temmuz 2018 tarihli özel eğitim hizmetleri yönetmeliğindeki değişiklik geliyor, keza bu değişiklikten önce okul müdürünün ilçedeki rehberlik araştırma merkezlerinin de yardımıyla, diğer velilere ve okul personeline özel eğitimle ilgili seminerler vermesi ve bilgilendirmede bulunması yükümlülüğü vardı. Ancak yapılan değişiklikle birlikte bu hüküm kaldırıldı.

“İnsanlara bu kaynaştırma eğitiminden kendilerine çıkaracakları yararları gösterdiğimizde, sevgiyle anlattığımızda, kök nedene indiğimizde, onların da birer ebeveyn olmaktan kaynaklı endişelerini giderdiğimizde, önyargılarını kırdığımızda, konuya dair bilgisizliklerini giderdiğimizde bu sorunu kesin bir şekilde aşabileceğimize inanıyorum. Çünkü iki yanlış bir doğru etmez” diyor Bağatur.

Tipik gelişim gösteren çocukların velileri de eğitilmeli

Kendisi, on sene kadar önce, tipik gelişim gösteren çocukların velilerinin özel daveti üzerine, onlara özel gereksinimli sınıf arkadaşlarına nasıl yaklaşmaları ve onlarla nasıl etkileşim kurabilecekleri konusunda özel bir seminer vermiş ve bu tür uygulamaların yaygınlaşmasının birlikte yaşama kültürü ve farklılığın anlamını idrak etme açısından önemini vurguluyor.

“Mesela velilere, çocuklarının engelli bir okul arkadaşının tekerlekli sandalyesini ittiğinde, arkadaşından çok bunun kendi gelişimi için yararlı olduğunu net bir şekilde anlatmak gerekiyor. Burada da konunun arkasında sağlam duran idarecilere büyük rol düşüyor” diyor Bağatur.

ERG Raporu: Özel eğitimde okula erişimin tablosu

Eğitim Reformu Girişimi'nin (ERG) "Öğrenciler ve Eğitime Erişim" Raporu tüm bu tartışmaların yaşandığı bir dönemde, Perşembe günü yayımlandı. ERG raporuna göre; özel eğitim hizmetlerinden yararlanan toplam çocuk sayısı 2018-19 döneminde önceki yıla göre %12,8 oranında artarak 398 bin 867 oldu. Öğrenci sayısı okul öncesinde %28,5 yükselerek 4.771, ilkokul düzeyinde %9,6 yükselerek 153 bin 503, ortaokul düzeyinde %16,2 yükselerek 166 bin 333 ve ortaöğretimde %11,2 oranında yükselerek 74 bin 260 oldu.

REKLAM

Ayrıca, ERG verilerine göre, özel eğitimde okul öncesi kademesindeki öğrenci sayısı toplam özel eğitim öğrencilerinin %1,2'sini oluşturuyor. 2017-18'de ise bu oran %1,1 düzeyinde idi.

Aksaray’daki söz konusu ilkokulun toplam 334 öğrencisinin 50’si özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerden oluşurken, zaman içerisinde yaşanan dışlama ve yıldırma olayları sonucunda sayılarının 19’a düştüğü belirtiliyor. Bazı öğrenciler okulu tamamen bırakırken, kimisi evde eğitim görmek için başvuruda bulundular.

Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler’in Engellilerin Haklarına dair Sözleşmesi, 24. Maddesinde eğitim hakkını ayrıntılı bir şekilde düzenliyor.

Buna göre, “Taraf Devletler engellilerin eğitim hakkını tanır, bu hakkın fırsat eşitliği temelinde ve ayrımcılık yapılmaksızın sağlanması için eğitim sisteminin bütünleştirici bir şekilde her seviyede engellileri içine almasını ve ömür boyu öğrenim imkanı sağlar.”

Özel Eğitim Kanunu şart

Bağatur, Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri ışığında özel eğitim kanunu çıkarması gerektiğine de işaret ediyor.

REKLAM

Eğitim Uzmanı ve Psikolojik Danışman Aylin Çalışkan, “Özel eğitim geniş bir şemsiyedir. Standart eğitim tabldot sistemi yemek uygulamalarına benzer. Her öğrenci standart eğitim programlarıyla standart eğitimini alır. Bunu hazır giyime de benzetebiliriz. Standart beden kıyafeti alırsınız ve giyersiniz,” diye açıklıyor.

Ancak, Çalışkan, özel eğitimi “a la kart” usulü yemeğe benzetiyor ve “menüye bakarak istediğiniz ve kendinize en uygun olan yemek tercihlerinizi sipariş edebilirsiniz. Bu, hazır giyim yerine terziye gömlek, elbise, bluz veya pantolon diktirmek gibidir” diyor.

Bu nedenle, Çalışkan, özel eğitimin zaman, emek ve “gönül” istediğini önemle vurguluyor. Oldukça geniş olan engellilik spektrumu içerisinde yer alan çocuğun özel eğitime başlaması için rehberlik araştırma merkezlerindeki eğitsel değerlendirme ve tanılama sürecinden geçmeleri gerekiyor. Çocuğun spektrumda özel eğitimin hangi noktasında olduğu konusunda bu şekilde tanılama yapılıyor ve çocuğun alacağı özel eğitimin türüne karar veriliyor. Çocukların okullara yerleştirilmesi ise İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri kanalıyla yapılıyor.

“Eğer kaynaştırma eğitimi uygun görülmüşse kaynaştırma eğitimine, özel eğitim sınıfı veya OÇEM sınıfı uygun görülmüşse OÇEM sınıfına alınır. Burada ölçme ve değerlendirme çalışmasının sonunda yapılan bir uygulama söz konusu olduğu için özel eğitimin bireysel gelişime göre hareket edildiği bir alan olduğunu unutmamamız gerekir” diye açıklıyor Çalışkan.

Buna göre, kaynaştırma eğitimi yasal ve uygulama açısından her sınıfta gerçekleşebiliyor; ancak Çalışkan’ın da vurguladığı gibi, “özel eğitim alması gereken orta ve ağır dereceli zihinsel yetersizliği olan ve orta ve ağır derecede otistik spektrum tanısı alan öğrenciler İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri’nce bünyesinde özel eğitim sınıfı ve OÇEM sınıfı olan okullara yerleştiriliyorlar.”

REKLAM

“Çünkü çocuğun gelişimine en uygun ortamda eğitim hedefleniyor. Bazı gelişim özelliği olan öğrenciler kaynaştırma eğitimine akademik olarak hazır ve açık olamayabiliyor” diyor Çalışkan.

Bağatur ise, özel gereksinimli çocukların potansiyeline uygun eğitim verilmesi için okulun yapısının güçlendirilmesi, etkin rehberlik servislerinin ve uzman personelin olmasının şart olduğunu vurguluyor.

"Çocuğun üstün yararı"

Ailelerin ise tanılama ve yerleştirmeye itiraz hakkı, ancak bu uygulamanın çocuğun üstün yararına göre olmadığı durumlarda mevcut.

Öte yandan, tanı ile özel eğitim sistemine katılan çocukların üzerinde bu tanının bir “etiket” haline gelmemesi de gerekiyor.

İnceöz’e göre artık Pandora’nın kutusu açıldı ve bu mesele enine boyuna tartışılıp ivedilikle çözüme kavuşturulmalı.

REKLAM

“Okulda özel eğitim konusunda uzman tek bir kadrolu öğretmenleri yok. Mevcut öğretmenler ya muhasebe mezunu ya da okul-öncesi eğitim. Çocukların sorunlarına bu yüzden de yanıt veremiyorlar” diye vurguluyor İnceöz.

TBMM Down Sendromu, Otizm ve Diğer Gelişim Bozuklukları Araştırma Komisyonu, Pazartesi günü olayın yaşandığı Aksaray Mehmetçik İlkokulu'nu ziyaret ederek yerinde inceleme yapmayı planlıyor.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Otizm nedir? Otizmli bireyler için nasıl bir eğitim modeli uygulanmalı?

Araştırma: Türkiye'de mutluluk oranının en düşük olduğu grup üniversite mezunları

Türkiye’de kadınlar üniversite okursa erkeklere göre istihdam şansı artıyor; o da daha düşük ücrete