Euroviews. Şiilik: Orta Doğu’da olup biteni anlamanın anahtarı

Şiilik: Orta Doğu’da olup biteni anlamanın anahtarı
© euronews
© euronews
By Prof. Dr. Hasan Onat
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

Müslümanların yaklaşık %10-15'inin din anlayışını biçimlendiren Şiîlik, İmamet meselesini iman meselesi olarak görmekle, din ve siyaseti, dinî liderlikle siyasî liderliği, hatta din ile devleti aynileştirmiş olmaktadır.

REKLAM

İslam dininin günümüz açısından problemli olan, çatışmaların odağında yer alan yönü, din-siyaset ilişkisi bağlamında tezahür etmektedir. Müslümanların yaklaşık %10-15'inin din anlayışını biçimlendiren Şiîlik, İmamet meselesini iman meselesi olarak görmekle, din ve siyaseti, dinî liderlikle siyasî liderliği, hatta din ile devleti aynileştirmiş olmaktadır. 

İmamlar toplumların din ve dünya işlerini düzenlemekle görevlendirilmişlerdir. İran İslâm Devrimi'nin arka planındaki en mühim dinamiklerden birisi Şiîliktir. Humeynî, geliştirmiş olduğu “Velayet-i Fakih” nazariyesi ile, On ikinci İmam Muhammed Mehdi'nin gaybeti (ortadan kaybolması) döneminde onun bütün yetkilerinin fukahada (din alimlerinde) olduğu tezini işlemiş; kitleleri Mehdi geldiğinde işini kolaylaştıracak şekilde aktif olmaya çağırmıştır. 

Bugün de İran, Şiî nüfusun var olduğu her yerle ciddi olarak ilgilenmekte; bir yandan Şiîliğin İslâm dünyasında daha etkin olması için çalışırken, diğer yandan da kendisini bütün Şiîlerin hamisi gibi görmektedir. Şiîlik, Orta Doğu'da yaşananları anlamak için bir tür anahtar niteliği taşımaktadır. İran ve Suudi Arabistan arasındaki rekabet, çıkar ve nüfuz çatışması, Şiîlik ve Selefîlik üzerinden meşrulaştırılmaktadır.

'Ayetullah'ların dokunulmazlığı

Şiiliğin özellikle İmamiye koluna göre, 873 tarihinde ortadan kaybolan 12. İmam Muhammed Mehdi'nin "Gaybet-i Suğra" denilen küçük gizlilik dönemine girdiği kabul edilir.

İmamet nazariyesi, Şiiliğin bel kemiğini oluşturmaktadır. Şia, bu konudaki görüşleri ile diğer mezheplerden ayrılmıştır. Bu imamlar, tek tek, Allah'ın emriyle Hz. Peygamber tarafından belirlenmiş, hatasız günahsız masum kimselerdir. İmamların her sözü, Hz. Peygamber'in sözleriyle eşdeğerdedir; o da Kur'an'la eşdeğerdedir. Humeyni'nin işlediği “Velayet-i Fakih” görüşü İmam'ın yetkilerini din alimlerinde topladığı için din alimleri de İmam'a atfedilen vasıflara sahip kabul edilir. Bundan dolayı bugün özellikle "Ayetullah" sıfatıyla anılan din alimleri sınıfı bir nevi dokunulmazlık elde etmiştir.  

'Olası bir mezhep çatışmasını ancak Türkiye önleyebilir'

Yeri gelmişken, önemine binaen konunun pek dikkat edilmeyen bir yönüne de işaret etmekte yarar var. Aslında Şiîlik-Sünnîlik meselesi Arapların ve Farsların doğrudan meselesi değildir ama Türklerin doğrudan meselesidir. Sadece İran ve Azerbaycan’daki Türk nüfusun oranı, bu tespiti anlamayı kolaylaştırabilir. Durumu açıklayıcı bir örnek vermek gerekirse; Irak'taki Türkmenlerin yarısı Şiî diğer yarısı ise Sünnî'dir. IŞİD'in yaptığı katliamdan en çok zarar gören oradaki Şiî Türkmen grubuydu; ancak kimsenin kılı kıpırdamadı. Şu anda Irak'ta Türkmenler'den pek söz edilmemektedir. İran'ın her yerinde Türkçe etkin bir dildir ve nüfusun yarıya yakını Türk'tür. Türkiye'deki Câferîleri de unutmamak gerekir. İşte bu gerçekler, muhtemel bir Şiî-Sünnî mezhep çatışmasında Türkiye'nin kilit bir rol oynayacağını göstermektedir. Böyle bir çatışmayı ancak Türkiye önleyebilir; hatta önlemek mecburiyetindedir. Bunun için de Türkiye'nin binlerce yıllık devlet geleneğinden, Cumhuriyetten, demokrasiden ve istenildiği gibi olmasa da laiklik tecrübesinden yararlanmayı bilmesi lazımdır.

*Prof Dr. Hasan Onat, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Mezhepleri Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı

Qries
Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Türkiye'de en çok gençler işsiz, işi olanların da geliri düşük

ABD Kuzey Akım-2 projesine neden karşı çıkıyor?

İran'da meydana gelen patlamalar hakkında neler biliniyor?