Euroviews. Neoliberal politikaların odağındaki kent hayatı ve pandemi

İstanbul
İstanbul © AP
© AP
By Prof. Güncel Önkal
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

Prof. Dr. Güncel Önkal, pandemi sürecinde kentleşmenin evrimini euronews için analiz etti

REKLAM

Neoliberal politikaların odağındaki kent, pandemi olgusuna kadar üretim-tüketim ilişkisine göre mekânsal ayrışmaların sahnesiydi. Şimdilerde ise sosyal mesafe kurallarının mağluplar arenasına dönüştü. Kentteki hayat, pandemi sonrası gündelik yaşam pratiklerimiz açısından nasıl şekillenecek? Toplumsal tarihin tüm değişimlerinin izlerini kentsel devrimler üzerinden okuyabileceğimizi düşündüğümüzde, kentsel sosyal ilişkilerdeki dönüşüm yeni türden bir kentlileşmenin habercisi olabilir mi; salgın sonrası dünyanın köklü değişiminin ipuçlarını verebilir mi?

Kent tüm çelişkileriyle birden fazla paradigmanın bir arada yer aldığı mekânsal bir girdap, varoluşsal bir kavşak, sosyal adaletsizlikle, yoksunluklarla ve yoksullukla dolu sokaklarıyla küresel distopya, yitip giden anıların otoyolu; bir yanda toplumun refahı diğer yanda bireyin konformizmi ve lüks tüketim alışkanlıklarının devam ettirilmesi arasında sıkışmış dikey yapılarıyla ruhunu teslim etmiş yoğun bakımda yaşlı ve yorgun bir hasta artık.

'Dev toplama kampları'

Pandemi sonrası dünyanın krizleri global kentlerin kapısında beklerken, salt ekonomik değil yaşamın anlamı ve niteliği açısından da kentler artık bir soru konusu. Sosyal ve mekânsal kutuplaşmaların, ayrışmaların kentleri, farklılaşma ile bireyselliği yeniden inşa etmek isterken aslında toplumun çalışmak zorunda olan büyük bir kesiminin içine tıkıldığı dev toplama kamplarına dönüştüler. Kültürel olarak farklı olanakların, demokratik ve özgürlükçü taleplerin kalesi olarak tarihselliği içerisinde dönüşen kentler, neoliberal kentsel dönüşümün soylulaştırma projesini geri dönülemeyecek ayrışmalarla insanlık tarihine kazımış oldu. Çevresel sorunları, refah payının dağılımı, kent hakkının kullandırılamaması, kentsel ekonominin bozucu ve yıkıcı etkisi başına “kentsel” gelen her konuda olumsuz bir nitelendirmeyi getirir oldu: Kentsel sorunlar, kentsel ihtiyaçlar, kentsel eşitsizlik, kentsel adaletsizlik, kentsel yaşam…

Çok ölçekli yapısıyla hem yerel hem de büyük ve küresel sermayeye yer açan neoliberal yeni-nesil kentlerin, bir yandan ekonominin aktörleri, diğer yandan kurumsal ve siyasal yapıların arasındaki sıkışmışlığı pandeminin “risk” ve “kriz” durumunda somuta indirgenmiş oldu. Beyaz yakalı işgücünü kente bağlayan yapıların erezyona uğraması, bir göz odalarına 7/24 sığınan kentlinin kentini ve kendini gözden geçirmesi anlamına geldi. Bir yanda kente egemen piyasa ekonomisinin üretmeden tüketen iştahı, diğer yandan çalışanlar arasındaki eşitsizliğin uçurumu gözler önüne çıktı. Evin konforunun maddi olmayan kültür ile sağlandığının farkına varan asosyal kentliler, şimdilerde ise pandemi sonrası hayatlarına ilişkin iyimserliklerini korumaya çalışıyorlar. Ancak bundan sonrasında ne kent ne de kentli aynı kalabilecek.

Kent-taşra gerilimindeki sosyal tabakalaşmanın merkeze yakın “gelişmiş orta ölçekli kasaba” çeperlerine doğru kayması, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızlanabilir. Doğa ile arasına mesafeyi bir yüzyıldır kesin çizgilerle koyan tüketici bireylerin alışkanlıklarını radikal biçimde değiştirip doğrudan toprağa dönmekten önce bir yumuşak geçiş olarak sağlık, eğitim ve eğlence unsurlarına belli ölçeklerde ulaşabilecekleri “orta halli”, daha “ekonomik” ve “doğaya yakın”, “özgürlükçü” çözümlere kucak açması hiç de uzak değil.

"Kentsel sosyal yaşam ekonomik kent yaşamından daha fazla yara alacak. Ekonomik sorunlar kısa, orta ve uzun vadelerde planlanıp çeşitli çözümlere kavuşturulabilirler; ancak sosyal sorunlar pandemik belirsizliğin içerisinde genelleştirilebilir."
Prof. Güncel Önkal
Maltepe Üniversitesi

Özellikle emlak piyasalarındaki arsa ve kooperatif odaklı dalgalanmalar şimdiden kendini bu çerçevede gösteriyor. İstanbul ölçeğinde aşırı yoğunlaşan kentli nüfusun, ülkenin diğer kentlerine doğru tersine bir göç hareketi başlatabileceğini öngörebiliriz. Halihazırda İstanbul’un keşmekeşi yerine tercih edilen alternatif kent markaları öne çıkabilir. Son dönemde resmi olmayan rakamla yılda 70 bine yakın İstanbullu göçü alan ve özellikle sosyal demokratik yapısıyla daha yaşanılır olarak görülen İzmir gibi ve onun yöresinde bulunan, denize kıyısı olan, yaz/kış yaşanılır diğer büyük kentlerin popülerliğini arttıracaktır.

'Yazlıkçıların nitelikli göç hareketi'

Ege ve Akdeniz hayatının yazlıkçı gönüllülerinin nitelikli göç hareketi, beyaz-yakalı işlerinden ayrılıp, küçük (ve sosyal medyadaki temsiliyle her emeklilik planında arzu edilircesine şirin) girişimci modellerde, temsili “ikinci bahar hayatlar” kurma gayretlerinin yeniden hız kazanması gencinden yaşlısına belli kesimler için gündemde olabilir. Benzer biçimde Anadolu’daki, özellikle iç ve kıyı kesimlerindeki hava ulaşımı olanağı, sağlık, bayındırlık, eğitim girişimi hizmetleri son yıllarda hızlanmış kentlere doğru, toprağıyla, akrabalarıyla kuvvetli bağlarını sürdüren bir kesimin de sosyal hareketliliği orta vadede kendisini gösterebilir. Sayılan farklı tabakalardaki kentli birey ve gruplardan oluşan nitelikli kentli göçünün öngörülebilir olması özellikle sürdürülebilir kent planlamalarını yapan yerel yönetimler için oldukça önemli bir nokta.

Pandemik kentlerin sakinleri “esnek çalışma saatleri”nde aslında çalışma boyunduruğunda olduklarını ve mesai kavramının insani varoluşu hapsettiğini fazlasıyla anlamış oldular. Pandemi sonrası dünyanın yeni kentlisi uzaktan çalışma, uzaktan eğitim ve uzaktan sosyalleşmenin getirdiği mesafeyi kendisine yeniden yönelmek, doğasına dönmek olarak kullanabilir. Bu durum kendisini ekonomik olduğu kadar kültürel olanaklarıyla da sunan küresel kentlerin mega ve metro-polis olma özelliklerine ket vurursa şaşırmayalım.

Kentli bu süreçte kendine dönerken aslında kentsel mekanlarda neoliberalizmin çok hızlı biçimde yaptığı çarpık dönüşümü uzun vadede kendi elleriyle daha istenir düzeyde gerçekleştirebilir. Örneğin, kentteki ihtiyaç-değer dengesinin kentli bireyler özelinde dönüşümü kitlesel tüketimin mekânsallaşmasına, yani AVM kültürüne büyük bir gedik açacaktır. Birden fazla işlevselliği kendi bünyesinde çelişkili biçimde barındıran mekânların yerine daha sade, daha kontrol edilebilir fiziksel mesafe kurallarının taleplerle oluşacağı ve sosyal mesafe temelinde fiziksel olarak da bir mesafeye yol açılacağını tahmin etmek zor değil.

"Kentin “sosyal antikor” üretme özelliğinin giderek mekânsal dayanaklarından yoksun bırakılması, yerine ihdâs edilecek sanal çözümlerle ne kadar desteklenirse desteklensin işe yaramayacak."
Prof. Güncel Önkal
Maltepe Üniversitesi

Kent sosyal antikor üretiyor

Bu bağlamda, sanılanın tersine kentsel sosyal yaşamın ekonomik kent yaşamından daha fazla yara alacağını söylemek gerekir. Ekonomik sorunlar kısa, orta ve uzun vadelerde planlanıp çeşitli çözümlere kavuşturulabilirler; ancak sosyal sorunlar pandemik belirsizliğin içerisinde genelleştirilebilir, tek ve mutlak bir formülle ifade edilemezler. Pandemi sonrası asosyal yaşamın “canı sıkılmış kentli”si kendisini bu belirsizliğin yarattığı bilinmezlikler içerisinde bulacaktır.

Kentin “sosyal antikor” üretme özelliğinin giderek mekânsal dayanaklarından yoksun bırakılması, yerine ihdâs edilecek sanal çözümlerle ne kadar desteklenirse desteklensin işe yaramayacaktır. Klasik sosyoloji açıklamalarının neoliberalleşmeyi karşılayamamasından hareketle, yeni nesil Marksist kent sosyologlarının kent eşiği, kentsel ayrışma, mekânın yeniden üretimi, kentsel yoksunluk, kentsel ayrışma gibi kavramları pandemi sonrası krizlerin küresel kentlerinde kapımızı çalıyorlar.

Prof. Güncel Önkal, Maltepe Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Dört İş Günü Girişimi: Covid-19 pandemisi değişim için harika bir fırsat yarattı

Restoranlar pandemide nasıl çalışacak? Sosyal mesafeyi koruyacak yaratıcı yöntemler | Foto Galeri

Pandemiyle perdeleri inen tiyatroların emekçileri 'dayanışmayla' yaşıyor