Kadın cinayetlerinde hak arayışı: Avukatlıkta etik ilkeler ne olmalı?

Kadın cinayetlerinde hak arayışı: Avukatlıkta etik ilkeler ne olmalı?
© Anadolu
By Menekse Tokyay
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Türkiye'de sayıları günbegün artan kadın cinayetleriyle birlikte, kadınların geride kalan yakınlarının hukuk mücadelesinin etik değerleri de gündeme geliyor.

REKLAM

Türkiye'de sayıları günbegün artan kadın cinayetleriyle birlikte, kadınların geride kalan yakınlarının hukuk mücadelesiyle ilgili süreçler de ayrı bir tartışma konusu. Öldürülen kadınların 'haksız tahrik' indirimi gerekçesiyle özel hayatlarının kendilerine söz hakkı verilemediği bir ortamda deşifre edilmesi gibi durumlar kamuoyunda zaman zaman büyük tepki çekiyor.

Kadın cinayetleri alanında yıllardır mücadele veren hak savunucuları ve hukukçular, kadın cinayetlerinin savunmasında avukatların uyması gereken etik ilkelere dikkat çekiyor ve sanık avukatlarının zaman zaman mahkemelerde bir "şov"u andıran açıklamalarının yaratabileceği risklerden söz ediyor.

Ortak talep ise, kadın cinayetleri konusundaki müdahil avukatların kadına yönelik şiddetin kaynağındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten söylem ve savunmalardan uzak durması.

Avukat Selin Nakipoğlu, kadın cinayetlerini feministlerin literatüre soktuğunu, kadın cinayetlerinin toplumsal cinsiyetle organik bağını görünür kılan ve cinayetlerin “adlandırılması” sürecini inşa eden ulusal ve uluslararası çapta feministlerin çok önemli payı olduğunu belirtiyor.

euronews Türkçe'ye konuşan Nakipoğlu, "Homicide kavramının kullanımı kısıtlanarak öldürülen kişinin cinsiyetine vurgu yapan femicide kavramının literatüre dahil edilmesi ve toplumsal cinsiyeti karşılayacak bir içeriğe kavuşması feminist akademisyenlerin kadınlara yönelik şiddet konusunda derinleşen çalışmalarıyla mümkün oldu" diyor ve örneğin Russell'in 1990 yılındaki bir çalışmasında "femicide" kavramını "kadınların, kadın oldukları için öldürülmeleri" şeklinde tanımlamasını örnek olarak veriyor.

Dolayısıyla, "femicide" kavramı, feminist literatürde, ekseriyetle toplumda kadına yüklenen rol ve anlamlardan kaynaklı kadın cinayetlerini tanımlamak için kullanılıyor.

Dava takibinin önemi

Erkek şiddetinin, kadın cinayetleri ile sınırlı olmadığını, sadece kadın cinayetleri açısından bakınca bile durumun çok vahim olduğunu belirten Nakipoğlu, "Üstelik bildiklerimiz sadece sosyal medyada haber olabilen kadın cinayetleri. Gerçekte bu bir haftada kaç kadın öldürüldü, bilmiyoruz" diyor.

Nakipoğlu'na göre, bu noktada dava takibi erkek şiddeti ile mücadelenin bir ayağı oluyor ve yargılama sırasında erkek faillerin eril pratiğe uygun olarak davrandıklarını ve tüm bu pratiğin diğer erkeklerden öğrenildiğini düşünüyor.

"Meselenin gerçekten toplumsal cinsiyet meselesi olduğunu konuşmadan ağır cezada ya da başka bir mahkeme karsısında davanın ele alınması yanlış ve eksiktir. Kadınların hem yasalar hem de uygulama konusundaki takipçiliğinin, yargıdaki kadın ya da erkek belli uygulayıcılar üzerindeki pozitif ve dönüştürücü etkisinin de bir göstergesi oluyor" diye Nakipoğlu, "Biz erkek şiddeti ile mücadele eden hak savunucuları olarak hem toplumu dönüştürmeye çalışırken, onun bir parçası olan yargı mensuplarının zihniyetinde de bir dönüşüm yaratmaya çalışıyoruz. Erkek şiddeti sonucu yasam hakları ellerinden alınan kadın ve çocukların davalarının takibi bu açıdan çok önemli" diyor.

Haksız tahrik indirimi

Şule Çet, Emine Bulut, Özgecan Arslan, Ceren Damar, Pınar Gültekin ve katledilen kadınlar için gönüllü avukatları eşliğinde yıllardır adalet arayışını sürdüren Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre 2019 yılında 474 kadın erkekler tarafından öldürüldü.

Uzmanlar, kadın cinayetlerinin savunusu sırasında "iyi hal" ve "haksız tahrik indirimi" uygulamalarının cinsiyetçi bir şekle büründüğüne dikkat çekiyorlar.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin konuya dair yaptığı bir araştırmaya göre; son dönemde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti dosyalarının yüzde 45’inde haksız tahrik ve iyi hal indirimleri uygulanmış.

"Faili savunanların da maktulun vekili olan erkek avukatların da eril bir zihniyetle hareket ettigini görüyoruz. Adeta IŞİD yöntemleri uygulanarak katledilen kadınların failleri icin ‘hasta, patolojik vaka’ nitelendirmesi yapanların olduğunu okuyoruz. Bu yaklaşım çok yanlış ve tehlikelidir. Hele de bu dosyalarda öldürülen kadının avukatlığını yaparken bu şiddetin adını koymamak, erkek şiddeti diyememek, toplumsal cinsiyet eşitsizliği çerçevesinden bakmamak oldukça problemli. Kaldı ki, kadınların erkek şiddetine maruz kaldığı davalar, sadece sonuç odaklı değil sürecin kendisinden elde edilebilecek kazanımları da göz önüne alarak takip edilmeli" diyor Nakipoğlu.

Özel hayatla ilgili meselelerin gündeme gelmesi

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fahri Gökçen Taner, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet konulu davalarda görev alan avukatların, cinsiyetlerinden bağımsız olarak, kadın olsun erkek olsun, mağdurun mahremiyetine saygı göstermeleri ve suçun ispatıyla ilgisi olmayan özel hayatla ilgili meseleleri gündeme getirmemeleri gerektiğini kaydediyor.

euronews Türkçe’ye konuşan Taner, “Davanın konusu neyse, o tartışılmalıdır. Cinsel suçsa cinsel suç, insan öldürmeyse insan öldürme. Bununla alakalı olmayan, hayatın olağan akışıyla bağdaşmayan ve gerçek olmadığı son derece belirgin hususların, işlenen suçu mazur göstermek, bir şekilde kamuoyu desteği kazanmak veya haksız tahriki gündeme getirmek için ileri sürülmesi, burada asıl sorunu oluşturuyor. Savunma için ileri sürülenlerin, suçun ispatıyla alakalı olması ve gerçekle bağdaşması gereklidir” diyor.

En son olarak araştırma görevlisi Ceren Damar Şenel'in vahşice katledilmesine ilişkin davada, avukat, Damar'ı itibarsızlaştırmaya yönelik bir savunma metniyle eleştiri konusu olmuş, şu ifadeleri kullanmıştı: 'Maktule, danışmanlığını yürüttüğü öğrencisiyle ilişkiye girerek görevini istismar etmiştir. Maktule, ‘kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak cinsel saldırıda bulunma' suçunu işlemiştir. Maktule, hayatta olsaydı bu suçtan yargılanabilirdi. Böylesine ağır bir suçun mağduru olmuş bir sanığın karşınızda olduğunu söylemek isterim. İlk cinsel saldırıdan sonra maktule baskılarını arttırmıştır. Sanığı okulda sıkıntıya sokacağını söyleyerek sanığı baskıya almıştır. Sanık, maktulenin tehditlerine boyun eğmek zorunda kalmıştır.'

Ankara Barosu ise bunun üzerine ilgili avukat hakkında soruşturma başlatmıştı.

Taner, bu konuda savunma etiğine bağlı kalınması gerektiğini belirtirken, avukatlık staj eğitiminin bu hassasiyeti kazandıracak şekilde yapılandırılması gerektiğini düşünüyor ve ekliyor:

REKLAM

“Müdafi (sanığın avukatı) sanığı yalan söylemeye teşvik edemez. Ancak söylemeyi düşündüğü olası şeylerin hukuki sonuçlarını sanığa anlatmak, müdafiin görevidir. Müdafi bildiği her doğruyu söylemek zorunda değildir. Ancak ağzından çıkan her söz, doğru olmalıdır."

Eril bir yargılanma yaygınlaşıyor

Avukat Kardelen Yarlı ise, kadına yönelik şiddet vakalarında yürütülen yargılamanın sadece Türkiye'de değil tüm dünyada eril bir biçimde ilerlemesini eleştiriyor.

euronews Türkçe'ye konuşan Yarlı, "Yine bizler biliyoruz ki hakim, savcı sayısında dahi erkeklerle kadınların sayısı hala eşit değil. Bu durum dahi yargının hala ne kadar cinsiyetçi olduğunun en büyük göstergesi. Ancak bu duruma ek olarak erillik bir zihniyet meselesi olduğu icin sistem içerisinde çok sık olmasa da erkekler kadar ataerkil düsünceye sahip kadın yargı mensupları da görebiliyoruz" dedi.

Yarlı, feminist bir avukat olarak, "mücadele ettiğimiz erkeklerden ziyade bu tehlikeli ve zehirli erkeklik algısı. Ve ne yazık ki bu toksik erkeklik algısı Kadın cinayeti olarak adlandırdığımız davalarda oldukça yoğun bir bicimde gerek yargı mensupları gerek sanık tarafı gerekse kolluk tarafından pekiştiriliyor" diyor.

Avukatlar özeleştiriye davet ediliyor

Yarlı'ya göre, "dünya üzerindeki sistem ataerkil bir sistem olduğu icin biz kadına yönelik şiddet davalarında dahi mağdurla empati kurmak yerine faille empati kuruyor ve mağdur suçlanıyor. İşte tam da bu noktada bu tür davalarda tek önemli olan seyin sadece hukuk bilmek ya da teknik bilgiye sahip olmak olmadığını, en az bunlar kadar feminist teori bilmenin de önemli olduğunu fark ediyoruz."

REKLAM

Bir diğer ifadeyle, Yarlı, teoride doğru olan her hukuki savunmanın pratikte etik bir karşılık bulmadığını belirtiyor ve avukatları bir öz-eleştiriye davet ediyor.

"Zira öznenin çok büyük bir önem kazandığı kadına yonelik şiddet davalarında maruz bırakılan öznenin yine kendi hemcinsi olan bir kadın avukat tarafından savunulması ilk bakışta cinsiyetçi bir durum olarak gözükse de özneyi baz alan bir görüş olarak değerlendirilmeli. Özellikle bu tür davalarda kadın avukatlar arasında da feminist bakış açısına sahip ya da feminist mücadele içinde yer alan, feminist teoriye hakim kadın avukatların kürsüde olması bizler icin çok kıymetli" diyor Yarlı ve ekliyor:

"Böylece sanık tarafının yargılamanın esası ile alakası olmayan, kadın düşmanlığı yapan, mağdur suclayıcı bir tonda konuşan ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile kadın düşmanlığını tekrar tekrar besleyen argümanlarını durdurmak da daha rahat olacak."

Tam da bu noktada, Yarlı, gercekten kadın hakları konusunda duyarlı olduğunu beyan eden ve bu mücadeleye destek sunan erkek avukatların alanda kadın meslektaşlarına yol açmaları, konunun öznesi olan kadınlardan öne çıkmamaları, desteklerini sunmaları ama bu durumu şova dönüştürmemeleri, feminist teoriyi hiç tartışmadan sadece ceza hukuku bilgisi ile kürsüde savunmanlık yapmamaları gerektiğini düşünüyor.

"Ne yazık ki bu durum gündem oldukça erkek avukatlar arasında da sadece şirin gözükmek, medyatik olmak, daha fazla iş alabilmek ya da vicdan rahatlatmak icin sürekli bu tür davaları ücretsiz olarak almaya hazır erkek avukatlar görmekteyiz. Bu durumun dahi kadınlardan rol çalmak olduğunu düşünmekteyim, zira ne yazık ki kadın mücadelesi sadece davalarda avukatlık yapmak olmadığı gibi sadece bir dava kazanmakla kazanılmıyor ya da bir dava kaybedilmekle de kaybedilmiyor. Bu noktada bizim icin kıymetli olan amacımızın, yargılamada artık feminist teorinin daha çok tartışılması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin yargıda da yer bulması ve mücadelenin bir faile ceza aldırmaktan ziyade kadın düşmanı bir sistemi dönüştürmek olduğunun anlaşılması" diye açıklıyor Yarlı.

REKLAM
Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Türkiye'nin Brüksel Büyükelçiliği önünde Aytaç Ünsal'ın serbest bırakılması için eylem

Kadın cinayetleri 2019 raporu: 474 kadın erkekler tarafından öldürüldü

Kadın cinayetleri nasıl haberleştirilmeli? Haber dili ve görsel seçiminde nelere dikkat edilmeli?