Prof. Dr. Ulusoy: TÜİK’in enflasyon verileri ile sahadaki gerçekler uyuşmuyor

Prof. Dr. Veysel Ulusoy
Prof. Dr. Veysel Ulusoy © euronews
© euronews
By Dilek Gul
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Aşağıda yerleştirilen video haber linkini kopyalayın/yapıştırınCopy to clipboardCopied

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) kurucularından Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a göre TÜİK’in enflasyon verileri ile sahadaki gerçekler uyuşmuyor. Euronews'e konuşan Ulusoy, enflasyon yukarı çıkarken Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesiyle halkın gelirinden onbeş yıl kaybettiğini söylüyor.

REKLAM

Türkiye’de milyonlarca emekli, memur, asgari ücretli ve kiracıyı yakından ilgilendiren kasım ayı enflasyon verileri açıklandı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre kasım ayında enflasyon 3,51 arttı. Yıllık enflasyon yüzde 21,31 oldu.

Enflasyonu günlük olarak hesaplayan alternatif platformlardan Enflasyon Araştırma Grubu’na göre ise Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Kasım ayında %9.91 arttı. E-TÜFE’deki son 12 aylık artış oranı ise %58.65 olarak gerçekleşti.

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) kurucularından Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a göre TÜİK’in enflasyon verileri ile sahadaki gerçekler uyuşmuyor.

Yeditepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Veysel Ulusoy’un ENAG bünyesinde yaptığı çalışmalara bakıldığında Türkiye’de yıllık enflasyon yüzde 60 dolaylarında.

''Türkiye ekonomisi son beş yıldır büyümedi, küçüldü ve devamlı aşağı giden bir yönde''

Son beş yıldan beri Türkiye ekonomisinin ne sanayide ne tarımda ne de gayri safi milli hasılada büyüdüğünü söyleyen Prof. Dr. Veysel Ulusoy, Türkiye ekonomisinin bir tane bile ek olarak istihdam sağlamadığını dile getiriyor.

Ve bu nedenle de yine son beş yıldan beri ekonomi büyümediği için bir refah payı da maaşlara yansımadı. Yani halk enflasyon kadar bile maaş zammı alamadı.

Bu yansımalara bakıldığında ise resmi kurumlar tarafından açıklanan veriler sorgulanır hale geldi.

"Ekonomide sular durgun akarken kimse veriler yanlış bile olsa genelde sorgulamaz. Çünkü bu dönemlerde faiz oranı düşüktür, enflasyon oranı makuldur. Gelir ve refah seviyesi artıyordur. Fakat işler biraz tersine gittiğinde, günlük masraflardaki artış rahatsız hissettirmeye başlayınca sorgulamalar başlar. Bu 2010’dan beri başladı, yakın zamanda olmadı. 2010’da girdilerde inanılmaz bir fiyat artışı oldu. Ama en büyük etkiyi 2018 yılının başında gördük. Şubat ayında sinyallerini aldık, enflasyonun yavaş yavaş kıpırdadığı hatta ipin ucunun kaçtığını gördük. Ve 2018’in Temmuz ayında döviz şoku denilen darbeyi yedik bu da ekonomik krizi ortaya çıkardı. En azından enflasyon olarak iş rayından çıktı. 2018 yılında maaş artış hızıyla enflasyon arasında yada sokakta hissedilen enflasyon ile açıklanan arasında inanılmaz farklar oluştu. Ve devlet, TÜİK ve Merkez Bankası kanalıyla politika uygulamalarında baskılanmış fiyatları bize empoze etti. Ve o baskılanmış fiyatları maaş artışı için kullanmamıza kaynak ayırdı, ön açtı. Firmalar veya devlet TÜİK’in açıkladığı TÜFE enflasyon oranlarına göre maaşlara zam yapar. Büyümenin yarısını bir refah etkisi olarak bizlere verir. Ama bunu kaybettik.’’

''Türkiye 2018 yılından bu yana iki ekonomik kriz yaşadı''

Yeditepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a göre Türkiye 2018 yılından bu yana iki önemli ekonomik kriz yüklendi; "Biri yerli ve milli, diğeri de pandemi ile geld"

İlk ekonomik krizin her ne kadar Rahip Brunson olayı ile birleştirilse de ‘milli ve yerli’ olduğunu dile getiren Ulusoy, sebeplerini şöyle sıralıyor:

‘’İlki yerli ve milli olan kriz; kendi makro dengesizliklerimiz, verimliliğin azalması, verilerde olmasa bile işsizliğin hane halkına ve de firmalara yansıması gibi bir sürü faktörle birlikte bizi haziran-temmuz ayındaki döviz şokuna yöneltti. Ama biz bunu Rahip Brunson olayı ile birleştirdik halbuki tamamen kendi makro dengesizliklerimiz vb. gibi durumlar bizi bu noktaya taşıdı. Üstüne 2020’nin ilk aylarında pandemi geldi. Bu iki yük, parçalayıcı etkiye sebep oldu. Biz de bu kadar yıkıcı olmasının sebebi hazırlıksız yakalanmamız. Gerçi bir ülke her türlü şeye hazırlıklı olmalıdır.’’

Hükümetin yeni ekonomi adı altında slogan vari yaklaşımları bu yangını söndürmeye yeterli değil. Bunun için yıllardır söylediğimiz ekonomik reformları aynı anda ortaya koymak gerekir.
Prof. Dr. Veysel Ulusoy
ENAG Kurucusu ve Ekonomist

Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a göre sanki Türkiye 1977-79 döneminde arz şoku ve petrol şoku ile yaşadığı enflasyon ortamına itiliyor. Ve o ortamda üç haneli enflasyona yükselme olasılığı artıyor.

"Üç haneli enflasyon 2000’lerdeki yapıya göre hiperenflasyon değildir ama finansal açıklık kapsamıyla üç haneli enflasyon bizim gibi ülkelerde hiperenflasyondur. O sarmalı daha da bozacak ve genişletecek mekanizmayı yaratır. Bu olasılık çok arttığı için hükümetin yeni ekonomi adı altında sloganvari yaklaşımları bu yangını söndürmeye yeterli değil. Bunun için yıllardır söylediğimiz ekonomik reformları aynı anda ortaya koymak gerekir. Ama maalesef yok. Enflasyon döviz kurunu, borsayı, faizi de etkileyen en önemli ortak faktördür. Biz ENAG’da günlük veri olarak 255 bin fiyat verisiyle enflasyonu hesaplıyoruz, tahmin etmiyoruz. Yani aylık yedi milyondan fazla veriyle Türkiye’de aylık enflasyonu kamuoyuna sunuyoruz.’’

Kurumlarda ve bürokratlarda siyasi bir baskı olmasa bile artık bir self-kontrol var. Kimse ne olduğu belirsiz bir Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde sorumluluk almak istemiyor. Buradan çıkış için yeni bir seçim, parlamenter sistem ve senatonun kurulması şart

Sokakta hissedilen ile resmi kurumlar tarafından açıklanan verilerin uyuşmamasını da eleştiriyor Ekonomist Ulusoy.

Çünkü Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) kurucularından Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a göre enflasyon yukarı çıkarken Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesiyle halk gelirinden onbeş yıl kaybetti.

Bunun ilerde nasıl bir sonuç doğuracağını da; "Verileri siyasi destek ile baskılayıp gerçek hayattan koparırsanız sadece siyasilerin değil halkın da felaketi olur. Maalesef oraya gidiyoruz’’ sözleri ile ifade ediyor.

"Kurumlarda ve bürokratlarda siyasi bir baskı olmasa bile artık bir self-kontrol var. Kimse ne olduğu belirsiz bir Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde sorumluluk almak istemiyor. Ve esasında da bulundukları yerlerde rahatlar, günlük işlerine gidip maaşlarını alıyorlar. Söz söylememek onları rahatlatıyor. Sorumluluğu üzerlerinden atıyorlar. Sadece imzalar atıp sorumluluğu Beştepe’ye atmanın huzurunu yaşıyorlar. Dolayısıyla sanki bir baskıya ihtiyaç yok, kendilerini self-kontrol haline almışlar. Yani kamuda kurumsal yapı bozuldu, baskı da var elbette ama onlar da memnunlar. Buradan çıkış için yeni bir seçim, parlamenter sistem ve senatonun kurulması şart… Eskiden Meclis ile beraber Senatomuz vardı bizim, ülkeyi yönetirlerdi. Türkiye’ye senato lazım.’’

REKLAM

"Ak Parti'nin ekonomi planı yok"

Seçimin her zaman yeni bir aksiyon alınması anlamına geldiğini ve bunun da halka umut aşılayacağını düşünen Ulusoy, ekonomist olarak seçimin zorunlu olduğu kanaatinde.

Ak Parti’nin ekonomi planından çok bir tavrı olduğunu ifade eden ekonomist Ulusoy, mevcut adımların ekonomide bir adının olmadığını söylüyor ve ekliyor; "Şimdi bir cari fazla politikası denen, ekonomide yer bulmaya çalıştığım fakat hiç bir zaman bir politika aracı olmayan mekanizmayı denemek istiyorlar. Ama tren kaçtı, hikaye bitti. ‘’

Görüntü editörü • Mert Can Yilmaz

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

TÜİK: Enflasyon aralık 2021'de yüzde 13,58, yıllık bazda yüzde 36,08 arttı

Covid-19 salgınında hanehalklarının tüketim harcamaları Türkiye ve AB’de nasıl değişti?

Merkez Bankası yıllık enflasyon tahmininde ne kadar başarılı?