Ödüllü yönetmen Karaçelik: Kelebekler'i çekerken hastanelik oldum

Ödüllü yönetmen Karaçelik: Kelebekler'i çekerken hastanelik oldum
By Eşref Aydoğmuş
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Bu yıl 34'üncüsü yapılan Varşova Film Festivali devam ediyor. Barış Atay imzalı ‘Aden’ filminin dünya prömiyerinin yapıldığı festivalde Tolga Karaçelik’in Sundance ödüllü Kelebekler filminin de özel gösterimi yapıldı

REKLAM

Bu yıl 34'üncüsü düzenlenen Varşova Film Festivali'nin ana jüri üyeleri arasında Türk yönetmen Tolga Karaçelik de var. Karaçelik ile Sundance ödüllü filmi Kelebekler'in özel gösteriminin yapıldığı Varşova'da buluştuk.

Festival filmlerinin performansını, Türk sinemasını konuştuğumuz Karaçelik, yönetmen koltuğunda oturduğu ve Blu TV’de yayın hayatına başlayacak olan ‘Bartu Ben’ dizisinden de bahsetti: “Bundan bir zaman sonra dönüp ‘şöyle bir dizi vardı’ diye güzel bir şekilde hatırlayacak bence bizim jenerasyonumuz.”

Kelebekler filminin biletleri ilk günde tükendi

Euronews: Barış Atay'ın yönettiği Aden filminin dünya prömiyeri yapıldı. Kelebekler’in gösterimi de bugün. Festivalle ilgili izlenimleriniz nasıl?

Tolga Karaçelik: Kelebekler bugün. 3 gösterimin biletleri de ilk günün sonunda tükenmiş. Hoşuma gitti gerçekten. Aden’i de izledim, o da keyifliydi Barış’ın filmi. Şu ana kadar güzel filmler izledik. Festival, seyircisiyle çok barışık, çok güzel bir araya gelmiş bir festival. Gördüğüm kadarıyla keyifli. Keyif alıyor seyirciler de. Salonlar genelde dolu. O yüzden şu ana kadar deneyimimin iyi gittiğini söyleyebilirim.

Euronews: Filmlerinize beklediğiniz ilgiyi görüyor musunuz?

Tolga Karaçelik: Görüyorum. Sinemanın güzelliği burada. Sinema kalıcı bir şey. Ve bir şekilde seyirci eğer ilgi gösterecekse ona ileride de gösterebiliyor. Sadece yayınlandığı zaman değil. İnsanların bana hala Sarmaşık’tan bahsediyor olması, Gişe Memuru’ndan bahsediyor olması da bu söylediğimi kanıtlıyor. ‘Yeni izledim’ diyorlar mesela. Bir şekilde insanların yolu kesişiyor. Film yaptığınız zaman filmler kalıcı oluyor. Mesela şimdi Oslo Film Festivali’nde hem Gişe Memuru, hem Sarmaşık, hem Kelebekler gösterimi yapıyorlar. Bu da benim hoşuma gidiyor. Keyifli tabii eski filmlerin tekrar gösterilmek istenmesi…

Festival filmi, gişe filmi

Euronews: ’Festival filmi’ ve ‘gişe filmi’ diye bir ayrım yapılıyor malum. Siz bu ayrımı nasıl değerlendiriyorsunuz? ‘Festival filmi’ olarak adlandırılan filmler neden gişe almıyor? Nasıl değişebilir bu denklem?

Tolga Karaçelik: Ben festival filmi, gişe filmi vs. pek düşünmüyorum. Ben, sadece film var; iyi film var, kötü film var diye düşünüyorum. Seyirciyi daha kolay içine alacak, daha çok seyirciyi içine alacak filmler var, izlemesi daha zor filmler var, bunun gibi bir sürü ayrım yapabilirsiniz filmlerle ilgili. Tabi ki gişe filmi-sanat filmi ayrımı da yapabilirsiniz ama, bunlar çok üzerine düşündüğüm kavramlar değil açıkçası. Çok da beni ilgilendiren kavramlar değil. Ben film izlemeyi seviyorum, her türlü film izlemeyi seviyorum, çok film izlerim. İzlediğim filmler içinde bir ayrıma gitmiyorum.

Esasında kimse neyin ne yapacağını bilmiyor değil tabi ki. Formüller üzerine işliyor. O formüllerin içinde belki de Türkiye’de çözemedikleri işte tekelleşme gibi durumlar da olabiliyor. Tahmin edilmez noktalarda, tahmin edilemez zorluklarla karşılaşabiliyorsunuz.

Ama bir filme baktığınız zaman, ben gişe yapmış filmlerin hepsini kötüdür diye nitelendirmenin de saçma olduğunu düşünüyorum. Sonuçta birileri izlemekten keyif alıyorsa, güzel zaman geçiriyorsa buna ihtiyacı vardır, alan mutlu satan mutlu. Dolayısıyla beni çok ilgilendirmiyor bunlar. Dediğim gibi beni tek ilgilendiren bir şey var ben bir sonrakinde neyi çekeceğim. Tabi ki sinemanın sorunları, tekelleşme vs sorunun bir parçası esasında, söylediğiniz şeyin sonu oraya da uzanıyor. Fakat insanlar mutluysa çok fazla buna takılmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Benim açımdan yok en azından. Çünkü ben bir yazar yönetmenim ve genelde ilgilendiğim şey yazıp, daha sonra yöneteceğim şeye odaklanmak oluyor.

'Sinema salonları iki üç şirketin elinde'

Euronews: Türkiye’de sinema dünyasında tekelleşmeden söz ediyorsunuz bir yerde. Biraz daha açar mısınız bunu? “Seyirciye ulaşmak isteyen, ‘gişe filmi yapmak istiyorum’ diyen, belli gruplarla anlaşmadan, belli sinemalara girmeden seyirciye ulaşamıyor” diyorsunuz…

Yönetmen ve senarist Tolga Karaçelik

Tolga Karaçelik: Şu anda Türkiye’de sinema salonlarının çok büyük bir kısmı iki üç şirket arasında dağıtılmış durumda. Bu, yeni gelecek, alttan gelecek yeni insanlar için çok büyük bir tehlike oluşturuyor. Aynı şekilde benzer kaygılarla hareket edilmediği için televizyon öldü, aynı şekilde sinemanın da önünde bu büyük bir tehlike olarak duruyor. Bunun hakikaten iyice düşünülmesi, konuşulması lazım. Bu hiçbir zaman kimsede bir yılgınlık yaratmasın. Çünkü mücadele etmenin yolu her zaman bir şekilde bulunur, vardır. Fakat niye bu kadar zor olsun anlamıyorum.

Euronews: Niye bu kadar zor? Nasıl aşılır bu?

Tolga Karaçelik: Regülasyonları uygulamakla aşılır. Bununla ilgili tekelleşmenin karşısında olan regülasyonlar bellidir. Denetleme kurumları vardır, Rekabet Üst Kurumları vardır, bunun gerçekten düşünülmesi ve konuşulması lazım.

Euronews: Son dönemde internet televizyonculuğu, internet dizileri yaygınlaşıyor. İnternet yayıncılığını ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Tolga Karaçelik: Zaman gösterecek bunu. Tabi ki şu an ayrı bir platform olması bizim için, üretmek isteyen insanlar için keyif verici bir şey. Fakat zaman içinde neye dönüşecek, nasıl bir etkisi olacak, onu göreceğiz. Yani, Amerika veya Avrupa’nın tartıştığı şeyler daha farklı mesela bu konularda. Çok fazla üretimin getirdiği bir kirlilikten ve kontrolsüzlüğü, yani üretim kalitesini düşürmesi bakımından kendi içerisinde yapıların oluşmamasının da verdiği zararlar da konuşuluyor. Fakat işte her ülkenin yolu birazcık farklı. Bizim sürecimizin nasıl sonuçlanacağını iki dakikada her şeyin değişebildiği bir ülkede tahmin etmek çok zor. O yüzden zaman gösterecek.

Karaçelik'in yeni dizisi 'Bartu Ben'

Euronews: Blu TV’de 18 Ekim’de başlayacak diziniz ‘Bartu Ben’... Nasıl bir konsept, nasıl bir dizi bekliyor seyirciyi?

Tolga Karaçelik: Bence seyircinin izlemekten keyif alacağı bir şey geliyor her şeyden önce. Ben bu diziyi izlerdim. Onu diyebilirim. Yapmaktan, parçası olmaktan çok keyif aldım. Bartu yazdı senaryoları. Benim için de başkasının yazdığı senaryoyu çekmek ilk defa oluyor. O yüzden güzel bir deneyimdi. Bence güzel ve kalıcı bir şey olacağını umduğum bir şey geliyor. Bundan bir zaman sonra dönüp ‘şöyle bir dizi vardı’ diye güzel bir şekilde hatırlayacak bence bizim jenerasyonumuz.

REKLAM

Euronews: ‘Bartu Ben’ dışında yeni projeler var mı yakın zamanda? Sinema filmi vs.

Tolga Karaçelik: Benim hiçbir zaman yakın planda, yakın zamanda olamıyor. Yani baya bir zamandır aldığım notlar olan iki tane senaryodan birisinin üzerine odaklanmayı düşünüyorum. Ama bu süreçte belki bambaşka bir şeye gelir, bambaşka bir yere götürür. İki tane proje var üzerine odaklandığım özellikle… Film daha doğrusu… Proje lafından da nefret ediyorum bu arada…

Euronews: Neden?

Tolga Karaçelik: Çünkü mimar değilim ben. Bu bir film her şeyiyle. Senaryosuyla vs. Proje bana duygudan arınmış, soğuk bir tabi olarak geliyor.

'Motivasyonu kaybetmek çok kolay'

Euronews: Son olarak, sinemaya merakı olan gençlere, yeni başlayanlara neler söylersiniz?

REKLAM

Tolga Karaçelik: Yapmayın! (Gülüyor) Hiç bulaşmayın, çok yapmak zorundaysanız sadece yapın. Çünkü motivasyonunuzu kaybedebileceğiniz çok şeyle karşılaşıyorsunuz. Bir şekilde anlatmak istiyorsanız zaten anlatmak zorunda olduğunuz için bir parçası oluyorsunuz. Yönetmen olacağım diye çıkmadım yola ben hiçbir zaman. Gişe Memuru’nu anlatmak istedim, Sarmaşık’ı anlatmak istedim, Kelebekler’i anlatmak istedim. Yani yaptığım işten memnunum. Sürekli değişebiliyorum. Fakat çok zor olduğunu bilsinler. Mesela şöyle özetleyeyim; ben Kelebekler’i yaparken iki defa bayıldım. İki defa hastanelik oldum. Yıpratıcı. Sürekli filmden çıktıktan sonra sudan çıkmış balık gibi her şeye yeniden başlıyorsunuz. Sosyal hayatınız dahil.

Bu haberler de ilginizi çekebilir

İran'da kadınlar ilk kez stadyumda maç izledi

40 yıldır Türklerle yaşıyor, Türkçe öğrendi. Brigitte Brüksel'deki Türkiye'yi anlatıyor

12 kişi, 12 hikaye: Neden çocuk istemiyorlar?

REKLAM
Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

VİDEO | Lumiere Film Festivali'nin açılışında Aznavour ve Belmondo damgası

Lumiere Film Festivali kapılarını 10. kez sinema severlere açıyor

San Sebastian Film Festivali'nde ödüller sahiplerini buldu