İsrail-Türkiye ilişkilerinde seçim kırılganlığı yaşanıyor

İsrail-Türkiye ilişkilerinde seçim kırılganlığı yaşanıyor
© 
By Menekşe Tokyay
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

İsrail’in kısa süre önce Türkiye’ye yeni büyükelçi ve konsolos atamayacağına dair yaptığı açıklama, seçim sathına giren iki ülkenin diplomatik ilişkilerinde yeni bir kırılmanın ufukta olduğunu gösteriyor

REKLAM

İsrail’in kısa süre önce Türkiye’ye yeni büyükelçi ve konsolos atamayacağına dair yaptığı açıklama, seçim sathına giren iki ülkenin diplomatik ilişkilerinde yeni bir kırılmanın ufukta olduğunu gösteriyor.

Altı ay kadar önce ABD’nin İsrail büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması sonucu tırmanan gerginlik ortamında Türkiye, İsrail’in Ankara büyükelçisi Eitan Na'eh ve İstanbul başkonsolosu Yossi Levi Sfari’yi ülkelerine geri göndermiş; İsrail de Türkiye’nin Kudüs büyükelçisi Gürcan Türkoğlu’ndan geçici bir süre ülkeyi terk etmesini istemişti.

İki ülke arasında bozulan ilişkileri düzeltmek üzere gizli görüşmeler yapıldığına dair iddiaların aksine, İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Emanuel Nahshon, 29 Kasım günü yaptığı açıklamada İsrail’in ne Ankara’ya yeni bir büyükelçi, ne de İstanbul’a yeni bir konsolos atayacağını açıkladı.

Sözcüler arası Twitter atışmaları

Öte yandan son dönemde Türkiye cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ile Nahshon arasında Twitter üzerinden İsrail’in Gazze politikasına dair yaşanan atışmalar da ilişkilerde sertleşmeye doğru bir gidişatın göstergesi olarak yorumlandı.

İsrail Bölgesel Dış Politikalar Enstitüsü (MITVIM) Başkanı Nimrod Goren’e göre; yakın dönemde yaşananlar iki ülke arasında sadece politika anlamındaki anlaşmazlıkların değil, aynı zamanda olumsuz ve çatışmacı bir söylemin de ağırlık kazandığını gösteriyor.

Ancak Goren’e göre, Türkiye’nin Tel Aviv’de büyükelçisinin, Kudüs’te ise konsolosunun bulunmaması Filistin’in iç siyasetinde gerçekleşen süreçlerden ve Gazze konusuna dair süre giden uluslararası diplomatik çabalardan Ankara’yı giderek daha fazla tecrit etme riskini taşıyor.

Goren, Orta Doğu’da merkezi ülkeler olan İsrail ve Türkiye’nin Suriye başta olmak üzere İran’ın artan etkinliğinden rahatsızlık duyulması gibi ulusal çıkarların örtüştüğü kilit işbirliği alanları bularak bu konularda aralarında bir diyalog kanalı kurabilecekleri görüşünde.

“Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki ideolojik farklılıklar yakın gelecekte ortadan kalkacağa benzemiyor; ancak ilişkilerin ekonomik ve stratejik açılardan iyileşmesinin pratik düzeyde doğurabileceği avantajlar, her iki liderin çatışma yoğunluğunu azaltmasına yol açabilir,” diye düşünüyor Goren.

Sivil topluma çok iş düşüyor

Ancak Goren’e göre, iki ülke arasındaki resmi bağlar yeniden ivme kazanana dek, bu diyalog kanallarını ve halklar ve elit çevreler arasındaki işbirliği alanlarını genişletip ayakta tutma görevi, büyük oranda sivil toplum aktörlerine düşüyor.

Örneğin MITVIM her sene iki ülke arasındaki bağların değişik alanlarda güçlendirilmesi amacıyla İsrail-Türk Politika Diyalogu toplantıları düzenleyip, bununla bağlantılı raporlar hazırlıyor.

DEİK bünyesindeki Türkiye-İsrail İş Konseyi de Kasım ayı başında Tel Aviv’de bir kongre düzenledi ve finans, enerji, inşaat gibi alanlarda işbirliğini derinleştirmeye yönelik çalışmalar gerçekleştiriyor.

İlişkileri tamir için halen çok geç değil

Goren, yeni büyükelçi ve konsolos atanmamasını, diplomatik temsil düzeyinin düşürülmesi olarak yorumlamıyor.

“Bu konuda ne Türkiye’den ne İsrail’den henüz resmi bir açıklama yapıldı. Ayrıca, Mayıs ayından beri zaten fiili durum bu yönde. İsrail’in Ankara Büyükelçisi Na’eh yaz dönemine kadar halen bu görevini koruyor,” diyor Goren.

Yani her iki ülkenin de karşılıklı olarak büyükelçilerin dönmesine karar vermesi ve ‘arka kapı diplomasisi’nin işlemesi için henüz zaman var.

Şalom Gazetesi yazarı ve Türkiye-İsrail ilişkileri uzmanı Selin Nasi’ye göre, Mavi Marmara olayı sonrasında İsrail’in yürüttüğü ve yalnızca Ortadoğu ile sınırlı olmayan çok yönlü diplomatik girişimlerinin netice vermesi ve geçmişe kıyasla bölgesel yalnızlığını geride bırakmış olması, Türkiye’ye olan ihtiyacını göreceli olarak azalttı.

Bu açıdan, Trans Akdeniz doğalgaz boru hattı gibi Akdeniz’de imzaları önceden atılmış olan projelerin belli aralıklarla gündeme getirilmesini İsrail’in bölgede Türkiye’ye alternatif ortaklar olarak Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne yaklaştığı mesajını verme isteğine bağlıyor Nasi.

Euronews Türkçe’ye konuşan Nasi, “Suriye’de süregiden savaşa diplomatik bir çözüm arayışıyla başlatılan Astana sürecinin ortaklarından olan Türkiye’nin, bugün İran’la yakın bir görünüm veriyor olması da, İsrail tarafından kuşkuyla karşılanıyor,” diyor.

Her ne kadar mevcut konjonktür Türkiye ve İsrail arasında daha yakın ilişkiler veya 1990’lara benzer bir stratejik ortaklık kurulması için uygun bir ortam sağlamasa da, Nasi’ye göre, iki ülkenin birbirini doğrudan karşısına almak istememesi ya da ilişkileri tümden koparacak adımlar atmayı tercih etmemeleri kayda değer.

REKLAM

Türkiye, Yahudi devletini 1949 yılında tanıyan ilk Müslüman ülke olması açısından ayrı bir anlam ifade ediyor. 1990’lı yıllarda savunma ve istihbarat alanında artan işbirliği ise, ekonomik ilişkilerle desteklenmişti.

Bu dönemde İsrailli pilotları dağlık alanlarda uzun menzilli misyonlarda deneyim kazanmaları için eğiten Türkiye’nin F-4E savaş uçakları ve M-60 tankları da İsrail tarafından modernize edilmekteydi.

Seçim atmosferi belirleyici etmen

Nasi’ye göre, iki ülkenin seçim sathına girmesi de ilişkilerdeki kırılmanın bir diğer boyutu. Türkiye Mart ayında yerel seçimlere hazırlanırken, İsrail’de Kasım 2019’da yapılması beklenen genel seçimlerin erkene alınması ihtimali söz konusu.

“Geçmiş yılların deneyimi bize, siyasetçilerin iki ülke arasındaki retorik gerginlikleri, seçmenleri mobilize etmekte kullandığını gösteriyor,” şeklinde bir tespitte bulunuyor Nasi.

Nasi, “Karşılıklı ticaret ise, bu gergin zeminde iki ülke arasında ilişkilerin tutunduğu tek bağ olarak öne çıkıyor,” diye ekliyor.

REKLAM

İki ülke arasındaki toplam dış ticaret 4 milyar dolar düzeyinde. İsrail, özellikle demir-çelik ve otomotiv alanlarında Türk menşeli ürünler için öncelikli ihracat piyasaları arasındaki yerini koruyor. Karşılığında Türkiye de İsrail’den en çok rafine edilmiş petrol ürünleri ithal ediyor.

Türk Hava Yolları ise, Ocak-Eylül döneminde İsrail hattında 712 bin yolcu taşıyarak bu hatta yeni rekor kırdı ve ülkedeki en fazla yolcu taşıyan yabancı havayolu şirketleri arasında birinci oldu.

Ankara merkezli düşünce kuruluşu TEPAV’dan alınan güncel verilere göre; İsrail 2002-2018 Eylül döneminde Türkiye’de 396 milyon dolar değerinde yatırım gerçekleştirdi. Türkiye’nin İsrail’de büyük yatırımları bulunmamakla beraber 2018 yılının ilk 9 ayında bugüne kadar İsrail’de en büyük miktarda yatırım yapıldı.

Euronews Türkçe’ye konuşan TEPAV proje koordinatörü Ayşegül Taşöz Düşündere, “Türkiye, İsrail’in en çok mal ihraç ettiği 9’uncu ülke. İsrail ise Türkiye’nin en çok mal ihraç ettiği 17’inci ülke. İsrail’in ithalatında Türkiye 8’inci sırada,” diyor.

Mayıs 2010’da Gazze’ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerinin yaptığı baskın sonucunda 10 Türk vatandaşının ölmesi iki ülke ilişkilerini kopma noktasına getirmiş, ancak sonraki dönemde İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi ve ölenlerin ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmesiyle birlikte normalleşme süreci peyderpey başlamıştı.

REKLAM
Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Gazeteci Metin Cihan ve eski Bakan Varank arasında İsrail’e silah satışı tartışması

Dünya Bankası, Türkiye'ye ilave 18 milyar dolar finansman sağlayacak

Türkiye’nin İsrail’e ihracatı şubatta önceki aya göre arttı