Asıl tanzim edilmesi gereken ülkenin tarım politikası -Görüş

Tanzim Satış tezgahı
Tanzim Satış tezgahı
© 
By Yalçın Karatepe
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

"Tanzim düzen verme anlamına da geliyor. Asıl tanzim edilmesi gereken pazar tezgâhlarındaki meyve sebzeler değil ülkenin tarım politikası" diyor iktisatçı Yalçın Karatepe. Tanzim Satış tezgahlarındaki satış sınırlamasını ise 2. Dünya Savaşı yıllarındaki “karne” ile satış uygulamasına benzetiyor.

REKLAM

Türkiye ekonomisinde önemli sorunlar yaşanıyor. Yavaşlayan ekonomik büyüme, artan işsizlik, yüksek seyreden faizler ve kurlar, artan enflasyon bu sorunların başında geliyor. TUİK tarafından açıklanan ocak ayı enflasyon verilerine göre tüketici fiyatları aylık olarak %1,06 arttı. Ancak bunun alt kalemlerine baktığımızda gıda fiyatlarının çok daha yüksek oranda yükseldiğini biliyoruz; ocak ayında %6,43, yıllık olarak ise %30,97 oranında artış yaşandı.

31 Martta yapılacak yerel seçimleri de dikkate aldığımızda artan gıda fiyatlarının seçmen davranışına etki etmesinden endişe eden iktidar, temel gıda ürünlerindeki fiyat artışlarının sorumluluğundan kurtulmak için bir dizi tedbir almaya çalışıyor. İlk olarak fiyat artışlarının sorumluluğu pazarcı esnafına ve marketlere yüklendi. Bunların “fırsatçılık yaptıkları” ifade edildi. Bugün gazetelere yansıyan haberlerde de bu tür açıklamaların olduğunu görüyoruz. “Fırsatçılığın” önüne geçmek için de belediyeler aracılığıyla tanzim satış noktalarında meyve ve sebzelerin doğrudan vatandaşa satılacağı duyuruldu ve bu hafta pek çok belediye farklı noktalarda satışlara başladı.

Gıda fiyatlarındaki artış oranı asgari ücretteki zam oranından fazla

Vatandaşın doğrudan hissettiği gıda enflasyonunun yüksek seyrediyor olması tepkilerin oluşmasına yol açmıştı. Gıda fiyatlarındaki artış oranı asgari ücrete yapılan artış oranından fazla. Bu da, özellikle ücretle geçinen büyük kitlelerin reel anlamda yoksullaşması anlamına gelir. Bugün Türkiye’de yedi milyondan fazla kişinin asgari ücretle çalıştığını biliyoruz. Dolayısıyla gıda fiyatlarının yüksek seyrediyor olması temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan vatandaşların ekonomik sorunları daha çok hissetmesine yol açıyor.

24 Ocak kararlarıyla yürürlüğe konulan ekonomi politikasının özünü verimli olmadığı için devletin ekonomik faaliyetlerden çekilmesi ve bunun yerine özel sektörün rolünün artırılması oluşturuyordu. Kamunun ekonomik rolünü sınırlamak üzere yapılan özelleştirmeler sonucunda devlete ait neredeyse tüm işletmeler devletin elinden çıktı. Petkim’den limanlara, Türk Telekom’dan Ereğli Demir Çelik’e varıncaya kadar işletmeler satıldı. Piyasanın halkın ihtiyaçlarını daha ucuz ve kolay bir şekilde temin edeceği ve verimli olmadıkları gerekçesiyle “Et Balık Kurumu” (EBK) gibi kurumlar ise kapatıldı. Daha sonra kapatılan EBK yerine Et ve Süt kurumu kuruldu ve belli noktalarda vatandaşa doğrudan satış yapmaya başladı. Şimdi de meyve ve sebze satışı için “tanzim satış” noktalarında araçlardan domates, patates satışına başlanıldı.

Tanzim satış ihtiyacı karşılar mı?

Pazar yerlerine rakip olan tanzim satış noktalarının rekabetçi fiyatlama yapması nasıl mümkün olacak? Belediye tarafından ücreti ödenen çalışanların, yine belediye tarafından kirası ödenen araçlarda satış yapması, aslında piyasa ekonomisinde rekabetçi olmayan bir sonuç doğurur. Belediyelerin satış sırasında katlandıkları maliyetler fiyatlara yansıtılacak mı? Bu sorunun yanıtı büyük olasılıkla hayır olacaktır. Bu bir anlamda belediyeler tarafından katlanılacak “görev zararı” olacaktır.

82 milyon nüfusu olan Türkiye gibi büyük bir ülkede sınırlı sayıda noktada ve ancak sınırlı miktarda ürünü satışa sunarak geniş kesimlerin ihtiyaçlarının karşılanması pek mümkün görünmüyor. Onlarca pazarcı esnafının yüzlerce noktada, binlerce manav ve market zincirlerin erişimin kolay olduğu noktalarda verdiği hizmetin sınırlı sayıda araçla karşılanması mümkün değildir.

Örneğin İstanbul’da Pazar günü altmış bölgede kurulan semt pazarlarında binlerce pazarcı esnafının sunduğu ürün çeşidi ve miktarının bir minibüs büyüklüğünde bir araçtan satışa sunulmasının imkânsızlığı ortadadır. Ayrıca bu araçlardan yapılan satışlara kişi başı sınır konulması, örneğin en çok üç kilo patates gibi, İkinci Dünya Savaşı sırasında “karne” ile satış uygulamasını andırmaktadır ki bu piyasa ekonomisinin çalışmadığı anlamına gelir.

Türkiye’de gıda fiyatlarında yaşanan artışın nedenlerini doğru tespit etmek gerekir. Türkiye gibi tarımda kendi kendine yetme potansiyeli olan bir ülkede tarım ürünlerinin “denetimli” satışa sunulması, uygulanan tarım politikalarının yanlışlığını gösterir. Dünyanın hemen her ülkesinde çiftçileri destekleyen politikalara önem verilmektedir. Türkiye’nin de bir an önce çiftçilerin üretim maliyetini düşürecek, örneğin mazottan alının verginin kaldırılması, gübrenin desteklenmesi gibi, önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekir. Aksi takdirde tarım bölgelerinde yaşayanların üretime olan ilgisizlikleri artmaya devam edecektir. Çünkü tarımdan elde ettikleri gelir çiftçilerin geçinmesine yetmediği için pek çok ailenin tarım dışı istihdama yönelmesi sonucunu doğruyor. Bu nedenle tarımla uğraşanların hayatlarını idame ettirebilmelerine yetecek bir geliri tarımdan elde etmelerine imkân verecek politikalar devreye sokulmalıdır.

Maalesef tarım politikası konusu sadece gıda ürünlerinin fiyatlarının yükseldiği dönemde gündeme geliyor. Diğer zamanlarda pek konuşulmuyor.

Mesela, 9 Aralık 2018 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurul’unda “Köylü Hakları ve Kırsal Alanlarda Çalışan Diğer Kişiler Deklarasyonu” kabul edildi. Bu deklarasyonla “… köylülerin ve kırsal toplulukların toprağa, tohumlara, suya ve diğer doğal kaynaklara erişiminin garanti edilmesi” talep edilmiştir. Türkiye bu deklarasyona kabul oyu vermedi, çekimser kaldı. Çiftçilerin korunmasını temel alan bir deklarasyona çekimser kalınması Türkiye’de haber bile olmadı, hemen hiç konuşulmadı. Oysa bu oylama bile iktidarın tarıma nasıl yaklaştığının bir göstergesidir.

Tanzim düzen verme anlamına da geliyor. Asıl tanzim edilmesi gereken pazar tezgâhlarındaki meyve sebzeler değil ülkenin tarım politikası olmalıdır.

Yazar: Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, Euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

WhatsApp'ta ücretsiz bültenimize abone olun, Türkiye ve dünya gündeminden seçtiğimiz haberler her gün telefonunuza gelsin! Abone olmak için tıklayın

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Fransa Cumhurbaşkanı Macron'a pazarda domatesli saldırı

2021 enflasyonu: En fazla hangi ürün ve hizmetler zamlandı?

Yeni Tarım Kredi Kooperatifi marketleri gıda fiyatlarını düşürecek mi?