Yıllar süren yasal gecikmelerin ardından İsrail Başbakanı Binyamin 'Bibi' Netanyahu hakkında devam eden dolandırıcılık, rüşvet ve güveni kötüye kullanma suçlamalarıyla ilgili yargılamalarda kritik bir aşamaya gelindi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 'The Bibi Files' adlı belgeselin gösterimini engellemek için elinden geleni yapsa da Kudüs'teki bir mahkeme, filmin onaylanmamış sorgu görüntülerini kullanarak İsrail yasalarını ihlal ettiğini öne süren Netanyahu'nun davasını reddetti.
Belgesel, Toronto Uluslararası Film Festivali'nde yapım aşamasında bir proje olarak gösterilmiş, kasım ayında ise Doc NYC'de resmi dünya prömiyerini gerçekleştirmişti.
Şimdi ise Alexis Bloom'un yönettiği ve Oscar ödüllü Alex Gibney'in yapımcılığını üstlendiği film, En İyi Belgesel dalında kısa listeye girdi. Akademi Ödülü yarışında, yerleşimci şiddeti ve Filistinlilerin Batı Şeria'daki köylerinden sürülmelerini konu alan Norveç-Filistin yapımı 'No Other Land' ve 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'deki durumu anlatan antoloji filmi 'From Ground Zero' gibi diğer güçlü yapımlarla yarışıyor.
Ancak 'The Bibi Files,' İsrail'de yasaklanmış durumda. Hiçbir yayın platformunun dokunmaya cesaret edemediği filmle ilgili büyük bir dağıtım krizi yaşanıyordu. Ancak yeni doğrudan tüketiciye yönelik platform Jolt tarafından satın alındı. Film, ideal bir dünyada İsrail'in en uzun süre görev yapan başbakanını devirmesi gereken acil ve sert bir gazetecilik ifşası niteliğinde.
'The Bibi Files,' Benjamin Netanyahu'nun 2019'da suçlanmasına yol açan yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak polis tarafından sorgulanırken çekilmiş daha önce hiç görülmemiş video görüntülerini içeriyor. İsrail polisi, 2016-2018 yılları arasında binlerce saatlik sorgu kaydı yaptı ve bu görüntüler 2023 yılında Signal üzerinden Alex Gibney'e sızdırıldı.
Anlayışlı ve sık sık çarpıcı belgeselleriyle tanınan Gibney, 'Mea Maxima Culpa: Tanrı'nın Evinde Sessizlik,' 'Karanlık Tarafa Taksi' ve 'Going Clear: Scientology & The Prison of Belief' gibi ödüllü yapımlarıyla biliniyor. Bu sızıntının önemini fark eden usta sinemacı, yapımcılığı üstlenirken yönetmen koltuğunu Emmy adayı Alexis Bloom'a (Catching Fire: The Story of Anita Pallenberg) bıraktı.
Ortaya çıkan belgesel, Netanyahu'nun sadece kişisel karakterine değil, aynı zamanda "vicdansızlığının" Ortadoğu'nun mevcut durumunu nasıl şekillendirdiğine de ışık tutuyor. Bloom, bu tabloyu detaylı bir biçimde, lüks tüketim nesneleri olan pahalı purolar ve şampanyaların binlerce Gazzeli ve İsrailli ailenin yaşamlarını nasıl etkilediğini göstererek çiziyor. Bu objeler, sıradan bir gözle bakıldığında zenginliğin masum zevkleri gibi görünebilir. Ancak 'The Bibi Files,' bu lükslerin savaş suçlarına varan bir domino etkisini nasıl tetiklediğini gözler önüne seriyor.
Belgeselin odak noktası sadece Netanyahu değil, eşi Sara ve aşırı sağcı oğlu Yair de sızdırılmış sorgu görüntülerinde yer alıyor.
Arşiv görüntüleri ve eski Başbakan Ehud Olmert gibi önemli isimlerin röportajları da belgeselin parçası. Film, Netanyahu'yu, iktidarı sürdürmek için her şeyi yapabilecek kadar gözü kara ve kendini beğenmiş bir lider olarak resmediyor. Kimi suçlayacağının ya da bu süreçte kimin zarar göreceğinin onun için bir önemi yok.
Sara Netanyahu’nun 'The Bibi Files''deki rolü, belgeselin en çarpıcı ve karmaşık parçalarından biri. Birçok görüşmeci tarafından doyumsuz ve öngörülemez olarak tanımlanan Sara, yalnızca pahalı hediyeler talep eden bir figür değil, aynı zamanda kocasının yolsuzluk davasının merkezinde yer alıyor. Yönetmen Alexis Bloom’un tasviriyle, kocası üzerinde olağanüstü bir etkisi olan, ağzı bozuk bir Lady Macbeth portresi çiziliyor. Sara’nın sorgu odasındaki patlamaları ("Kanıtlarınız tamamen saçmalık. Güle güle!"), kocasının polis sorgusunda sergilediği aşağılayıcı tavır kadar akılda kalıcı ve yıkıcı. Netanyahu, sorgusunda yaptığı her şeyin İsrail’in iyiliği için olduğunu savunurken Sara’nın çıkışları, ikilinin yasaların üzerinde gördükleri bir dünyayı gözler önüne seriyor.
Eğer Sara ve Binyamin Netanyahu kurgusal karakterler olsaydı, bu belgesel muhtemelen "fazla karikatürize" bulunup eleştirilirdi. Ancak 'The Bibi Files'ı izlemek, yasaların üzerinde hareket eden insanların kontrolsüz kaldığında kötülüğün ne boyutlara ulaşabileceğini gözler önüne seriyor.
Belgeselin merkezindeki bir diğer kilit isim ise, İsrail doğumlu Hollywood milyarderi Arnon Milchan. '12 Years A Slave,' 'Heat' ve 'Fight Club' gibi kült filmlerin yapımcısı olan Milchan, Netanyahu ailesinin lüks tüketim alışkanlıklarıyla olan bağlantıları üzerinden hikayede önemli bir yer tutuyor.
Milchan, sorgulamalarda Netanyahu'nun pahalı taleplerine boyun eğdiğini ve abartılı bağışlarda bulunduğunu itiraf ediyor. Belgeselde, bu durumu kendisinden dinliyoruz: "Bibi’nin tüm arkadaşları zengin. Ne diyebilirim ki? Eğer bu ortaya çıkarsa ben ölürüm."
Tüm bu parçalar, pahalı hediyeler almanın ötesine geçen bir yolsuzluk ağını ortaya çıkarmak için tutarlı bir şekilde bir araya gelerek 'The Bibi Files'ın ana argümanını oluşturuyor.
Güncel olayları tam olarak anlamak için Netanyahu'nun yasal çıkmazına bakmak ve hem 'Bibi' hem de Sara'nın "sahip olamayacakları şeyleri nasıl 'çalacaklarını' bildiklerini" kabul etmek gerekiyor. Bu da Başbakan'ın mevcut taktiği olan istikrarsızlık ve savaşı siyasi hayatta kalmasının ana koşulları haline getirmesine bağlanıyor. Bu da Netanyahu'nun yolsuzluktan hapse girmemek için Gazze'deki savaşı kasıtlı olarak uzattığının anlaşılmasına yol açıyor.
"Sonsuza dek sürecek bir savaşın Netanyahu'nun işine geleceği" belirtilen belgesel, çatışmanın bu şekilde araçsallaştırıldığına dair güçlü kanıtlar sunuyor.
Bu da bizi "iktidarda kalmak için bir başka araç" olarak tanımlanan 7 Ekim 2023'e götürüyor.
Netanyahu'nun yolsuzluk davası ile politikalarının radikalleşmesi arasında doğrudan bir ilişki kuran Bloom, 'The Bibi Files'ın son bölümünü Hamas saldırılarıyla bitiriyor.
Hamas'ın varlığını sürdürmesinden Netanyahu'nun sorumlu olduğuna dair sunulan kanıtlar gibi görüntüler de son derece üzücü. Bloom'un görüştüğü uzmanların çoğu, Netanyahu'nun istikrarsızlığı sürdürmek için Hamas'ın Katar üzerinden para almasını taktiksel olarak ayarladığını ve böylece alevleri kontrol edebileceğine inandığını ikna edici bir şekilde savunuyor. Netanyahu'nun sızdırılan görüşme kayıtlarından birinde söylediği gibi: "Dostlarınızı yakın, düşmanlarınızı daha yakın tutun."
Röportaj yapılan kişilerden biri, "Hamas'ı o yaratmadı, ama onu besledi," diyor.
'The Bibi Files'ın sonu ise en yürek parçalayıcı kısım olsa da aynı zamanda şaşırtıcı bir umut notuyla sona eriyor.
Kibbutz Be'eri'ye yapılan saldırıdan kurtulan genç bir kadın olan Gili Schwartz, Netanyahu'ya karşı öfke için net bir gerekçe sunuyor. Savaş devam ettiği sürece Başbakan'ın devrilmekten veya hapse atılmaktan kaçınabileceğini savunurken, rehinelerin ailelerinin, eğer yaparlarsa "onlara yardım etmeyebileceği" için ona karşı konuşmaktan çekindiklerini de ortaya koyuyor.
Ancak Schwartz, tüm gerçeklerin ortaya çıkması çağrısında bulunuyor ve uzlaşmanın nasıl mümkün olduğunu ifade ediyor.
'The Bibi Files'ın Netanyahular'ı iktidardan düşürme ihtimali düşük ancak yine de Bloom'un iki saatten kısa bir sürede ulaştığı başarı şaşırtıcı.
En etkileyici olanı ise belgeselin polemiğe dönüşmekten kaçınan kapsamlı ve gerçekçi bir sunum olarak parlaması. Hiçbir noktada Hamas'tan özür dilenmiyor veya herhangi bir şiddet biçimi onaylanmıyor ancak İsrail liderine yönelik herhangi bir eleştiriyi antisemitizm ve İsrail karşıtı duygularla eş tutan çocukça ve saçma argümanların ötesine geçiyor ve iktidar hakkında gerçeği söylüyor.
'The Bibi Files'ın ilk etapta gün yüzüne çıkmayı başarmış olması kutlanması gereken bir şey, özellikle de ABD'deki gergin yayıncıların politik içerikle ilgilenmediği düşünüldüğünde.
'The Bibi Files' mart ayında Oscar'lara katılırsa, En İyi Belgesel ödülünü kazanması için güçlü bir dava açılabilir. Ancak kazanıp kazanmaması önemli değil çünkü hala izlenmesi gereken bir film ve kesinlikle ödülü hak ediyor.
Oscar adaylıkları, Kaliforniya orman yangınları nedeniyle 19 Ocak'a ertelendi. Tören ise 3 Mart'ta gerçekleştirilecek.