Almanya'da göçmen karşıtı aşırı sağ AfD'nin yükselişi

Almanya'da göçmen karşıtı aşırı sağ AfD'nin yükselişi
By Euronews
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Aşağıda yerleştirilen video haber linkini kopyalayın/yapıştırınCopy to clipboardCopied

Avrupa’nın birçok ülkesinde aşırı sağcı, popülist söylemleri kullanan partiler, siyaset sahnesinde giderek daha etkin hale geliyor.

Avrupa’nın birçok ülkesinde aşırı sağcı, popülist söylemleri kullanan partiler, siyaset sahnesinde giderek daha etkin hale geliyor.

Onlardan biri de Almanya’daki son seçimlerde hızlı bir yükseliş yaparak adından söz ettiren Alternative für Deutschland (AfD) yani Almanya için Alternatif Partisi.

Eyalet meclisi seçimlerinde elde ettiği çıkış, birçok kesimi şoke etti.

Kimi siyasi analistlere göre aşırı sağın da ötesinde ırkçı olarak tanımlanan AfD, henüz üç yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen 2017’de yapılacak genel seçimlerde adından sıkça söz ettirecek.

Peki Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) destekçileri kimler? Neden göçmen ve İslam karşıtılar?

Euronews eyalet seçimlerinden kısa süre önce parti yöneticileri ve üyeleri ile görüştü.

Eyalet seçimlerinde ilk kez bölgesel parlamentoya girdiler.

Hatta Berlin’in bazı semtlerinde seçmenin yüzde 50’den fazlası onlara oy verdi.

Şimdi Almanya genelinde 16 eyalette varlık gösteriyorlar.

Berlin’in doğusunda bir AfD festivalinde euronews’e konuşan Stefan Kretschmer isimli öğretmen, şu ana kadar hiçbir partiye aidiyet hissetmediğini söyledi.

Mevcut iktidarın Euro krizi ve Yunanistan meselesi gibi meselelerde boğulduğunu iddia eden Kretschmer, neden AfD’ye oy verdiğini dile getirdi:

“AfD’yi destekledim çünkü geleneksel partilerin siyasetlerinin alternatifsiz olduğu söylenirdi. Euro’yu ve Yunanistan’ı kurtarmak; mülteci krizinin çözümü gibi konular alternatifi bulunmayan durumlardı. Ancak hiçbir şey alternatifsiz değil”

AfD, ana akım politikalara alternatif.

Aynı zamanda hızla değişen ülkeye de bir alternatif.

Özellikle konu göçmen ve mülteci meselesine gelince.

Parti üyelerinden Marianne Kleinert, iktidarın faaliyetlerinin öncelik sırasının yanlış olduğunu eleştirenlerden:

“Berlin tekrar temiz olmalı. Öncelik sıralamasına yanlış olarak koyduğumuz o kadar çok şey var ki. Hem toplumsal anlamda hem de bölgesel anlamda. Mültecilerin dağılımı, inşa edilen mülteci merkezlerinin dışında, geneli doğu Berlin’de ve vatandaşlara danışılmadan yapıldı”

Bir başka AfD üyesi Herbert Mohr ise, iddia edildiği gibi İslam karşıtı olmadıklarını ancak İslam’a eleştirel yaklaştıklarını söyledi.

Mohr’a göre, İslam dini Alman kültürü ile uyuşmuyor:

“İslamofobik olduğumuzu söyleyemem ancak İslam’ı eleştiriyoruz. Almanya’da yaşayan ve dini vecibelerini yerine getiren herkes yaşamında özgür. Ancak biz İslam’ın Alman kültürü içinde yerleşmemiş ve gelişim göstermemiş bir din olduğunu söylüyoruz. Almanya’da Batı Judeo-Hristiyanlıgı mevcut ve bu bizim korumak istediğimiz bir inanış biçimi”

İslam’ın Alman kültürüne uygun olmadığını söylemenin nazik bir şekli mi?

Lakin herkes aynı görüşte değil.

Aşırı solculardan oluşan bu grup, geçtiğimiz günlerde düzenlediği bir protesto gösterisi ile net bir mesaj verdi;

Onlara göre, AfD bir alternatif değil. Kışkırtıcı, bölücü ve aşırı uçta bir hareket.

AfD’liler ise kendileri ile alakalı bu tanımlamayı reddediyor.

Stefan Kretschmer, “Bize Naziler, ırkçılar diye bağırdılar. Bütün bunlar yalan. Ben, biz, hep birlikte bunu reddediyoruz. Öyle değiliz ama bize böyle etiketliyorlar” sözleri ile grubunu savundu.

Alman merkez sağ ve merkez sol politikalarından bunalanların artık AfD’ye akın ettiği inkar edilemez bir gerçek.

Öte yandan siyasi arenada Almanya’nın sosyal refah bütçesini boşaltmakla suçladıkları göçmen ve mültecileri hedef tahtasına koymaktan da hayli kazanım sağlıyorlar.

Frauke Petry, geçtiğimiz yıldan bu yana AfD’nin başında bulunuyor.

Oy kazanmak için göçmen karşıtı, mülteci karşıtı söylemler kullanan Avrupa’nın diğer aşırı sağcı, popülist liderleri ile eşdeğer tutuluyor.

Euronews muhabiri Valérie Zabriskie’nin “Avrupa’da bazı aşırı sağ partilerin başarısının arttığı konuşuluyor. Sizin partiniz de onlardan birisi. Siz de aşırı sağ partisiniz” sorusuna,

AfD Eş Genel Başkanı Frauke Petry:“Hayır. Sık sık ne tür bir siyasi parti olduğumuzu sorguluyoruz. Bize oy veren insanlara ve bize katılan insanlara bakın. Çok fazla muhafazakar ve liberal var. Politik atmosferin her alanından destek alıyoruz. Bizi Almanya’da sağ görüş ile ilişiklendirmeleri oldukça yaygın çünkü böylece bizi öcü gibi göstermeleri kolaylaşıyor. Kişisel olarak kendimle veya partim ile ilgili defalarca denediler ancak insanların artık uyanma çabası içinde olduklarını ve etrafında nelerin olup bittiğini anlamaya çalıştıklarını düşünüyorum” sözleri ile cevap verdi.

AfD, Yunanistan’daki ekonomik krizin hararetli şekilde tartışıldığı bir dönemde Euro karşıtı bir hareket olarak siyaset sahnesine girdi.

Ancak AfD’nin siyasi arenada boy göstermesi ve Alman kamuoyunun gündemine girmesi geçtiğimiz yıl yaşanan mülteci krizinin ardından geldi.

Bu arada diğer Avrupa Birliği ülkeleri sınırlarını göçmenlere kapatırken Angela Merkel liderliğindeki Almanya, yaklaşık 1.1 milyon mülteciye kapılarını açtı.

Şansölye Angela Merkel, “Alternatif yok” söylemi ile kararının ardında durdu.

Merkel bir basın toplantısında konuşurken şöyle diyordu:

“Şu an tecrübe ettiğimiz şey, ülkemizi gelecek yıllarda meşgul edecek ve değiştirecek meseleler. Biz bu değişimin olumlu yönde olmasını istiyoruz ve bunu başarabiliriz. “

Christa Senberg isimli orta yaştaki kadın, Brandenburg’da evine yakın bir yerdeki mülteci merkezinde gönüllü olarak çalışıyor.

Burada az sayıda mülteci bulunsa da korku büyük.

Hele de Berlin’in 2020’ye kadar mülteciler için on milyarlarca Euro harcayacağı yönündeki haberler, korkuyu daha da arttırmış durumda.

Christa Senberg, AfD’yi eleştiriyor ve partinin mültecileri, sosyal olarak dezavantajlı insanları, mülteciler olmadan daha iyi imkanlara sahip olacakları yönünde ikna etme için kullandığını söylüyor.

“Bu sürpriz değil. Biz her zaman Almanya’nın sosyal yapısında değişiklik yapılması gerektiği konusunda uyardık. Bu düşüncenin uygun düşmediği bir insan varsa gelsin ve tüm bu insanlara elverişli koşullar sağlasın. Ve olan da bu” diyen Christa Senberg, sonuç olarak, AfD gibi aşırıların bulunduğu bir partinin üyeleri gelip mevcut politikalardan memnun olmayan tüm insanları tarafına çektiğini iddia etti.

Muhamed Taha Sabri de Berlin’de bir imam.

27 yıl önce Tunus’tan Bin Ali’nin diktatörlüğünden kaçıp buraya gelmiş.

Berlin’de kendi toplumunun sisteme çok iyi entegre olduğunu söylüyor.

Ancak ‘AfD’nin İslam’ın Alman kültürünün düşmanı’ olması yönündeki duruşunun ülkede tansiyonu arttırmasından da endişe ediyor.

Bir yuvarlak masa toplantısı için tüm siyasi partilere ulaşıp camiye davet etmiş.

Partilerin çoğu olumlu geri dönüş yapsa da sadece AfD davete icabet etmemiş.

İmam Muhammed Taha Sabri, “Son dakikada reddettiler. Diyalog için camimizin tarafsız bir yer olmadığını dile getirdiler. Müslümanlarla konuşmaya hazır olduklarını ancak tarafsız bir yerde olması gerektiğini söylediler” şeklinde konuştu.

AfD’nin eyalet meclislerindeki varlığı gün geçtikçe artarken önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlerde Alman Parlamentosu Bundestag’a girmelerine de neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.

Peki ana akım partilerin arasına girdikten sonra da “değişim korkusu”, “egemenliği kaybetme korkusu” gibi korkuları kullanmaya devam edecekler mi?

Euronews, muhabiri bu soruyu partinin eş genel başkanına yöneltti: “Popülaritenizin artmasının sebeplerinden biri de korku faktörünü kullanarak destek buluyor oluşunuz”

Frauke Petry:

“Evet, öncelikle hümanizmin itici güçlerine bakalım. Bu itici güçler neler? Bunlardan birisi korku. Siyasiler korkusuzca yaşıyor gibi görünür, bu korku insanlar arasında yayılmıyormuşçasına yaşar; ki bu davranışın kesinlikle dürüst bir davranış olmadığını tekrar ediyorum. Yani bu bir gerçek. Bir başka açıdan bize insanları tedirgin ettiğimizi söyleyen herkese mevcut problemlere bakmalarını söylüyorum. Euro krizine, göçmen krizine bakın. Nedenleri neler? Bu krizlere neler sebep oluyor? Bir anlamda biz mi problemi oluşturduk? Ya da sadece sorun hakkında konuşmaya mı başladık? Problem hakkında konuşmadığımız zaman çözülmüş mü oluyor? Hayır, olmuyor”

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Avrupa'da sağ ve aşırı sağ partilerin yükselişi sürüyor

Avusturya: Aşırı sağın yükselişi

Görünmez işçiler: Düşük ücretlerle Avrupa çiftliklerinde sömürülen ve tehlikeye atılan insanlar