İsrailliler 7 Ekim'e 'Kara Şabat' adını verirken, geçtiğimiz yılki Hamas saldırısından bu yana Orta Doğu'da olaylar kontrolden çıktı.
Hamas militanlarının geçen yıl 7 Ekim'de İsrail'e gerçekleştirdiği saldırının ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti Gazze'ye yönelik büyük bir operasyon başlattı.
Hamas'ın sürpriz saldırısının boyutu, öldürülen ve kaçırılan insanların sayısı daha öncekilerden çok daha fazlaydı ve İsraillilere ülkelerinin ne kadar savunmasız olabileceğini gösterdi.
İsrail derhal karşıt bir harekat başlattı. Bu kapsamda Netanyahu hükümeti bir dizi ana hedef belirledi: bunlardan en öncelikli olanı, İsrail'in kendi varlığına tehdit olarak gördüğü Gazze'deki Hamas varlığını tamamen ortadan kaldırmaktı. Bir diğeri ise Gazze'deki İsrailli rehineleri kurtarmaktı. Hamas sürpriz saldırı sırasında yaklaşık 250 kişiyi rehin aldı.
Peki, Gazze'deki savaş birinci yıl dönümüne ulaşırken, İsrail operasyonel, stratejik ve siyasi hedeflerinden herhangi birine ulaşabildi mi?
Güç koridorları
Aradan bir yıl geçmesine rağmen İsrail ordusu (İsrail Savunma Kuvvetleri) Gazze'ye saldırmaya devam ediyor. Bu saldırılarda, Gazze Sağlık Bakanlığı'na göre, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 42.000 Filistinli hayatını kaybetti.
Bu yıl 30 Mayıs'ta İsrail Silahlı Kuvvetleri (IDF), Akdeniz'den İsrail'e Mısır sınırı boyunca uzanan 14 kilometrelik bir kara şeridi olan Philadelphi Koridoru'nun kontrolünü ele geçirdi.
İsrail'e göre bu hattı kontrol etmek, Mısır'la olan Refah sınır kapısı üzerinden Gazze'ye giren silah ikmal hatlarını keserek, Hamas'ı köşeye sıkıştırmak için hayati önem taşıyor.
Öte yandan, İsrail'in bu koridorun kontrolünü ele geçirmesi Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve bazı Avrupa ülkelerinde endişeye yol açtı. Bu ülkeler, İsrail ile Mısır arasında barışı tesis eden ve ABD arabuluculuğunda 1978'de imzalanan Camp David Anlaşması'nın ihlali anlamına gelen IDF'nin bölgedeki varlığından endişe duyuyorlardı.
İsrail'i diplomatik olarak tanıyan Mısır, Katar ve diğer bazı Arap devletleri, Netanyahu yönetiminden askerlerini geri çekmesini istedi.
Mısır Dışişleri Bakanı Badr Ahmed Mohamed Abdelatty, İsrail'i "açlığı insanları Gazze'yi terk etmeye zorlamak için bir silah olarak kullanmakla" suçlayarak, "İsrail, uluslararası kuruluşların insani yardım ulaştırmasını engellemek için Refah sınır kapısını ele geçirdi ve Gazzelileri yeterli gıda ve ilaçtan yoksun bıraktı," dedi.
Ancak İsrail'in Gazze'yi ikiye bölen Philadelphi Koridoru ve Netzarim Koridoru boyunca sürekli askeri varlığını sürdürmesi, Gazze'de kalıcı bir ateşkes için öne sürdüğü şartlardan biri olmayı sürdürüyor.
Hizbullah'la mücadele
İdeolojik olarak Hamas ile aynı çizgide olan Lübnanlı grup Hizbullah da İsrail'in Refah sınır kapısı yakınlarındaki bölgeden çekilmesini talep etti. Karşılığında ise kuzeydeki İsrail güçleriyle neredeyse her gün yaşanan karşılıklı ateşi durdurmayı teklif etti ancak bu öneri de reddedildi.
Philadelphi Koridoru sorunu Gazze'deki savaşı Lübnan'da tırmanan çatışmaya bağlayan stratejik bir köprü.
Gazze'deki savaşın patlak vermesinden neredeyse 12 ay sonra yeni bir cephe açıldı: İsrail, Lübnan'la olan kuzey sınırı boyunca Hizbullah'la çatışmaya girdi. İsrail ve Hizbullah geçen yılın ekim ayından bu yana neredeyse her gün karşılıklı sınır ötesi ateş açıyor ancak son haftalarda bu çatışmalar daha da kötüleşti.
Sınır ötesi ateş daha da yoğunlaştı ve 30 Eylül'de İsrail, Hizbullah savaşçılarını ve mevzilerini ortadan kaldırmak için Lübnan topraklarına "hedefli bir kara harekatı" başlattı.
Hedeflere ulaşılamadı
İsrail güvenlik güçlerinin 600'den fazla mensubu Gazze'deki "cezalandırıcı şehir savaşında" hayatını kaybetti.
Bir yıllık savaş Gazze'yi harabeye çevirdi. Bölgenin büyük bölümü moloz yığınlarına döndü ve her şeye rağmen hala orada yaşamaya devam edenler açlık ve salgın hastalık tehdidi altında.
İsrail ise hala Hamas'ı ortadan kaldırma hedefine ulaşmaktan çok uzak. İsrail rakamlarına göre, 117 rehine serbest bırakıldı ancak bunların çoğu IDF'nin askeri operasyonları sonucunda serbest bırakılmak yerine kasım ayındaki geçici ateşkes sırasında Filistinli mahkumlarla takas edildi.
7 Ekim 2023'te ne oldu?
7 Ekim 2023 tarihinde İsrail saatiyle sabah 06:30'da Hamas İsrail'e karşı "El Aksa Tufanı" adını verdiği operasyonu başlattı.
Gazze'den İsrail hedeflerine, Gazze Şeridi çevresindeki yerleşim alanlarına ve Tel Aviv ve Aşkelon gibi büyük şehirlere yaklaşık 6.000 roket fırlatıldı.
Hamas tarafından koordine edilen çeşitli Filistinli silahlı grupların bir araya gelmesi ile gerçekleştirilen bu beklenmedik saldırıda, çoğunluğu sivil olmak üzere 1.200'den fazla İsrailli hayatını kaybetti.
6.000 silahlı kişi, Gazze sınırlarını aşarak İsrail'deki köy ve yerleşimlere saldırdı ve bölgede bulunan az sayıdaki İsrail askeri birliğini etkisiz hale getirdi.
Silahlı kişiler karadan pikaplar ve motosikletlerle, denizden sürat tekneleriyle ve gökyüzünden yamaç paraşütleri ile saldırdı.
İlk kurbanlar arasında Re'im kibutzunun yakınındaki bir açık hava müzik festivalinin katılımcıları vardı.
Saldırı sırasında Hamas ve müttefiklerinin, aralarında çocukların da bulunduğu İsrailli sivillere karşı cinsel saldırı da dahil olmak üzere onlarca suç işlediği iddia edildi. Ancak bu iddiaların büyük çoğunluğu kanıtlarla desteklenmedi.
Hamas saldırısı, ülkenin kurulduğu 1948 yılından bu yana İsrail topraklarına yapılan ilk işgal girişimiydi ve hem İsrail'i hem de dünyayı şaşırttı.
Gerilla taktikleri, komando askeri operasyonları ve hibrit savaşın sofistike karışımı İsrail güvenliğini hazırlıksız yakaladı.
Böyle bir operasyon için eğitim ve gözle görülür tatbikatlarla hazırlık gerekiyoe ve dünya çapında bazı askeri analistler, İsrail istihbaratının Hamas'ın askeri bir operasyon hazırladığından haberdar olmamasına şaşırdı.
Dahası, IDF'nin tepkisi hızlı ya da koordineli olmaktan uzaktı ve paniğe kaos da eklendi.
Netanyahu hükümeti, ulusal güvenliğin etkin bir şekilde yönetilmediği gerekçesiyle İsrail kamuoyunun sert eleştirilerine hedef oldu.
Askeri müdahale
Netanyahu hükümeti, özellikle de Hamas'ın, İsrail'in baş düşmanı İran'dan destek ve fon alması nedeniyle saldırının uluslararası bir boyutu olduğunu öne sürerek, Gazze'ye saldırı başlatmak zorunda olduğunu savundu.
İsrail kabinesi aynı gün "Demirden Kılıçlar Operasyonu'nu" başlatarak askeri bir karşılık verilmesini emretti. Hava operasyonları ile başlayan bu operasyon, 27 Ekim'de kara harekatının önünü açtı.
İsrailli askeri yetkililer bir milyondan fazla Filistinlinin Gazze'yi terk etmesi için çağrıda bulundu. Ancak Mısır sınırının kapatılmasının ardından gidecek hiçbir yerleri kalmayan Filistinlilerin burada kalmaktan başka çareleri yoktu.
20 Mayıs'ta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcısı, Başbakan Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarılması için işlem başlattı.
Mahkeme ayrıca, Hamas'ın üst düzey isimlerinden Yahya Sinwar, Muhammed Deyf ve İsmail Haniye'nin de yargılanacağını duyurdu.
Ancak Hamas'ın Siyasi Büro Şefi Haniye, 31 Temmuz'da İran'ın başkenti Tahran'da bir suikaste kurban gitti.
Diplomatik cephede ise Filistin devletinin kurulmasına yönelik sesler giderek yükseliyor. Her ne kadar iki devletli çözüm sahada yaşananlarla bir kenara itilmiş ve Netanyahu bu seçeneği tamamen gözardı etmiş olsa da, mayıs ayında İrlanda, İspanya ve Norveç Filistin'i bağımsız bir devlet olarak resmen tanıdı.
Onları aynı ay içinde Slovenya takip etti. Bu adım AB Konseyi Başkanı Charles Michel tarafından da desteklendi.
Batı Şeria yeni Gazze mi olacak?
Eylül ayının sonlarında IDF, Hamas karşıtı misyonunun bir parçası olduğu iddiasıyla Batı Şeria'daki operasyonlarını yoğunlaştırdı.
Hamas, İslami Cihad ve diğer seküler Filistinli gruplar, görünüşte Filistin Yönetimi tarafından kontrol edilen ancak gerçekte büyük bir kısmı İsrail tarafından işgal edilen ve yönetilen Batı Şeria'yı istikrarsızlaştırmak amacıyla gerilla ağlarını genişletti.
Batı Şeria aynı zamanda Netanyahu liderliğindeki koalisyon hükümetinin üyeleri olan aşırı sağcı siyasi partilerin desteğiyle burada yeni koloniler kurmaya çalışan İsrailli yerleşimcilerin de baskısı altında.
Bu yerleşimler uluslararası hukuka göre yasadışı ve uluslararası toplum tarafından geniş çapta kınanıyor.
Batı Şeria aynı zamanda her an patlayabilecek bir "barut fıçısı" olarak kalmayı sürdürüyor.