Selman Nacar’ın 17 Nisan’da yayına giren 'İstanbul Ansiklopedisi' dizisi, tarihçi Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul hakkındaki yarım kalan dev eserini yeniden gündeme taşıyor.
17 Nisan'da Netflix'te yayına giren Selman Nacar imzalı "İstanbul Ansiklopedisi," izleyiciyi farklı kuşaklardan iki kadının sırlar ve çatışmalarla örülü hikâyesini seyirciye sunuyor.
İsmini Reşad Ekrem Koçu’nun aynı adlı eserinden alan "İstanbul Ansiklopedisi," Koçu'nun geleneksel tarih kayıtlarının ötesinde kalan anlatılmamış hikâyelerini içerdiği ansiklopediye de dikkat çekiyor.
Dizide Koçu'nun ansiklopedisinde yer alan, Alçakdam Yokuşu, Bezm-i Alem Valide Sultan Camii, Çarşanba Sokağı, Deniz Hastanesi, Emek Sineması, Fener/Fenerler/Deniz Feneri, Galata Rıhtımı Salaşları, Tiyatro ve Meyhaneleri gibi mekanlar, dizideki hikaye örgüsüyle iç içe geçerek İstanbul'da nostaljik bir gezinti sunuyor.
'İstanbul Ansiklopedisi'
Diziyle beraber gündeme gelen ansiklopedi, 1905 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Osmanlı kültür ve medeniyetine dair çalışmalarıyla tanınan tarihçi, yazar Reşad Ekrem Koçu tarafından kaleme alınmıştır. Yazarın en büyük ve en etki yaratan eseri olmasına rağmen Koçu'nun hayatını adadığı bu ansiklopedi "Gökçınar" (İstanbul'un çıplak ayaklı hippi şairi Mehmed Gökçınar) maddesinde son bulur.
1944 yılında başlayan bu çalışma İstanbul’u tüm yönleriyle, sokağından söylencesine, insanından mesleğine kadar kayda geçirmeyi hedefleyen en özgün girişimlerden biridir.
Yaşam boyu süren bir İstanbul sevdası
İstanbul doğumlu Reşad Ekrem Koçu, tarihçiliğinin yanı sıra güçlü anlatıcılığı ve detaylara duyduğu tutkuyla tanınır. Onun için İstanbul sadece doğup büyüdüğü bir şehir değil, bir tutku, bir yaşam biçimidir. Bu büyük sevda, onu yaşamı boyunca sürecek devasa bir projeye yönlendirir: İstanbul Ansiklopedisi. Ancak bu ansiklopedi, klasik anlamda bir referans kitabı değil, adeta bir şehrin romanıdır; gerçek ile hayalin iç içe geçtiği bir kent edebiyatı.
Koçu, ansiklopediyi hazırlarken sadece akademik kaynaklara yaslanmaz. Aksine, halk hafızası, söylentiler, eski gazete kupürleri, dedikodular, eski fotoğraflar, arşiv belgeleri, gözlemler ve kulaktan kulağa aktarılan hikâyelerle beslenir. Böylece ortaya, kentin yalnızca büyük olaylarını ya da ünlü yapılarını değil; aynı zamanda bilinmeyen karakterlerini, kaybolmuş mesleklerini, gündelik yaşamın tuhaflıklarını da anlatan, yaşayan ve nefes alan bir eser çıkar.
"İstanbul Ansiklopedisi"nin en çarpıcı yönlerinden biri, tarihsel gerçeklik ile edebî kurgunun iç içe geçmiş olmasıdır. Koçu’nun İstanbul’u, hem belgelerle kanıtlanabilir bir tarih hem de halkın belleğinde yaşayan bir söylencedir. Örneğin; “gece vakti sokaklarda vampir gibi gezip insanlara saldıran biri” ya da “erkek kılığına girip kahvehane basan kızlar” gibi karakterler, onun ansiklopedisinde yer bulur.
Koçu, bu gibi vakaları büyük bir ciddiyetle aktarır ve bunları “olayın hukuki akıbeti tespit edilememiştir” gibi ifadelerle kayıt altına alır. Bu yaklaşım, onun ansiklopediye sadece bir belge olarak değil, bir anlatı ve arşiv olarak da baktığını gösterir.
Koçu’nun planı, İstanbul’u A’dan Z’ye tüm yönleriyle ele alan kapsamlı bir ansiklopedi hazırlamaktı. Ancak yaşamı boyunca yalnızca "G" harfine kadar gelebilmiş, toplamda 11 cilt yayımlayabilmiştir. Geriye kalan maddeler, taslaklar, çizimler, kupürler ve el yazmaları ise onun ölümünden sonra yarım kalan bu hayalin ne kadar büyük olduğunu gözler önüne serer.
Yayımlanamayan bölümler arasında Galata’dan Gedikpaşa’ya, Gülhane Parkı’ndan Galata Mevlevihanesi’ne kadar pek çok konuya dair el yazmaları ve taslak metinler bulunur. Koçu’nun arşivinde, sadece kelimeler değil; illüstrasyonlar, gazete kupürlerinden yapılmış kolajlar ve dönemin önemli çizerlerinden Sabiha Rüştü Bozcalı’ya yaptırdığı karakter çalışması de yer alır. Bu yönüyle İstanbul Ansiklopedisi, yalnızca yazılı değil, görsel ve işitsel bir şehir belleğidir.
Koçu'ya göre kimler İstanbullu'dur?
Koçu’nun ansiklopedide yer verdiği en dikkat çekici fikirlerinden biri de, “İstanbullu” kimliğine dair tanımıdır. Ona göre bir insanın gerçek anlamda İstanbullu sayılabilmesi için İstanbul’da evlenmiş olması gerekir. Bu tanım, klasik hemşerilik anlayışının ötesinde, şehre aidiyetin fiziki sınırlarla değil, yaşamın içindeki deneyimlerle kurulduğuna işaret eder. Koçu’nun gözünde, bir şehir, ancak onunla evlenilerek, yani onunla bağ kurularak sahiplenilir.
Reşad Ekrem Koçu’nun çalışması, geleneksel tarihçiliğe karşı bir alternatif tarih yazımı önerisidir. Devletin, kurumların ya da resmi tarihin kayda değer bulmadığı insanlar, olaylar ve anlatılar, onun ansiklopedisinde baş köşeye oturur. Bu yaklaşımıyla Koçu, İstanbul’un “aykırı”, “marjinal” ve “kayda geçmemiş” yüzünü görünür kılar. Sokakta yaşayan bir meczuptan, mahallenin delisine, eğlence hayatının figürlerine kadar herkesin bu büyük kayıtta bir yeri vardır.
Koçu'nun ansiklopedi çalışmalarını içeren arşiv kaynakları, ansiklopedinin ciltleri ve maddeleri Kadir Has Üniversitesi ve Salt Online'ın iş birliğiyle "Muhteşem İstanbul'un Muazzam Kütüğü" adıyla online olarak erişime açıldı.