'Görevimiz: Tehlike - Son Hesaplaşma' Cannes’da prömiyerini yapmadan önce seriye geri dönerek, yedi heyecan dolu macerayı sıralıyor ve yıllar içinde değişen aksiyon seviyelerini mercek altına alıyoruz.
Her şey 1996 yılında Brian De Palma’nın yönettiği 'Görevimiz: Tehlike' ile başladı. O günden bu yana serinin sekiz filmi daha çekildi — ve bunlardan sonuncusu, Çarşamba günü 2025 Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapıyor.
Tom Cruise, 'Top Gun: Maverick' ile Cannes'a konuk olmasının üzerinden üç yıl geçmişken, şimdi 'Görevimiz: Tehlike - Son Hesaplaşma' ile geri dönüyor. Serinin son filmi, 78. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı olarak gösterilecek ve Cruise, efsanevi süper ajan Ethan Hunt rolüyle bir kez daha beyaz perdede.
'Görevimiz: Tehlike' serisi, gişe devi bir anomali sayılabilir çünkü geleneksel franchise kurallarının çoğu ona işlemiyor gibi görünüyor. Çoğu uzun soluklu seride zamanla hem kalite hem de gişe performansı düşerken, bu seri istisna oluşturuyor. Tom Cruise’un Ethan Hunt’ı, neredeyse her filmde bir öncekini geçme iddiasıyla karşımıza çıkıyor — ve bunu büyük ölçüde başarıyor.
Sekizinci filmin çıkmasına hazırlanırken seyirciler seriyi tekrardan izlemek isteyebilirler. Bunun için Euronews Kültür en kötü 'Görevimiz: Tehlike' filminden en iyisine doğru bir sıralama yaptı.
7) 'Görevimiz: Tehlike-2' (2000)
Serinin sekizinci filmi Cannes'da prömiyer yaparken, gözler bir kez daha geçmişe çevriliyor. Ancak tüm filmler aynı övgüyü hak etmiyor. Serinin en büyük fiyaskosu olarak anılan yapım ise tartışmasız bir şekilde John Woo’nun yönettiği 'Görevimiz: Tehlike - 2.'
2000 yılında vizyona giren film, dönemin Hollywood aşırılıklarını neredeyse karikatürize ederek yansıttı. Aşırıya kaçan ağır çekim sahneler, kung-fu hareketleri, sayısız güneş gözlüğü, çift tabancalı çatışmalar ve Limp Bizkit imzalı müzikler... Hepsi bir araya gelerek "Matrix"ten ilham almaya çalışırken, serinin ruhunu ciddi şekilde zedeledi.
Filmde bazı dikkat çekici unsurlar da yok değildi: Thandie Newton'un etkileyici performansı, IMF başkanı rolünde Anthony Hopkins ve Alfred Hitchcock’un "Notorious" filmine yapılan açık göndermeler. Ancak bu olumlu detaylar, dağınık anlatı ve Ethan Hunt karakterinin bir aksiyon figürüne indirgenmesiyle gölgede kaldı. Casuslukla yoğrulmuş orijinal serinin ruhu adeta göz ardı edildi.
Bugün dönüp bakıldığında, film modası geçmiş, bağlantısız ve komik bir yapım olarak değerlendiriliyor. Serinin diğer filmlerinde öne çıkan zekice planlar ve tehlikeli görevler yerini gösterişli ama boş aksiyonlara bırakmış durumda.
Cruise’un saçları bu filmde serinin en uzun halinde. Aksiyon sahneleri, adeta bir saç kremi reklamı estetiğinde ilerliyor. Şık görünüyor olabilir ama inandırıcılıktan uzak ve fazlasıyla abartılı.
6) 'Görevimiz: Tehlike - Son Hesaplaşma, Birinci Bölüm' (2023)
Tom Cruise’un Ethan Hunt’ı, bu kez “Varlık” adı verilen bilinçli bir yapay zekâyla bağlantılı bir anahtarın iki parçasının peşinde Abu Dabi’den Roma’ya, Venedik’e ve son olarak Orient Express’e uzanan bir kovalamacaya girişiyor. Kendi kendine öğrenen bu tehditkâr yapay zekâ, dijital gerçekliği manipüle edebilen ve insanlığın geleceğini tehdit eden neredeyse her şeye kadir bir güç olarak resmediliyor. 21. yüzyılın “Sauron’un Gözü” ya da dijital bir “büyük büzgüç” gibi hissettiren bu varlık, günümüzün yapay zekâ endişelerine zamanında bir yanıt sunuyor.
Ne var ki, yönetmen Christopher McQuarrie ve senarist Erik Jendresen’in (Band of Brothers) kaleme aldığı senaryo, yapay ve şişirilmiş bir anlatıya dönüşüyor. Esai Morales’in sıradan kalan kötü adam performansı, Rebecca Ferguson’un karakterinin zayıflatılması ve yerine ikinci filmdeki Thandiwe Newton’ı anımsatan biçimde Hayley Atwell’in dâhil edilmesi, filme gölge düşüren unsurlar arasında.
Yine de yapımın hakkını teslim etmek gerekiyor: Aksiyon sahneleri hâlâ nefes kesici. Özellikle Buster Keaton’ın 'The General' filmine bir selam niteliğindeki tren sekansı dikkat çekiyor. Ancak tüm bu görkemli set parçaları, bir bütün olarak kurgunun içine değil, çevresine yerleştirilmiş hissi veriyor. Sonuç: Hikâyenin dramatik gerilimi, görsel ihtişamın gerisinde kalıyor.
Filmin vizyona girdiği dönemde birçok izleyici, bunun iki parçalı bir anlatının sadece ilk bölümü olduğu gerekçesiyle eleştirilerin erken yapıldığını savundu. Serinin sekizinci filmi bu yıl Cannes’da prömiyer yaparken, hayranlar da Son Hesaplaşma’nın daha tatmin edici bir kapanış sunmasını umuyor. Ancak, filmin bıraktığı kararsız hikaye anlatımları ve “Varlık” tehdidinin geri dönüş ihtimali, serinin geleceğine dair endişeleri artırıyor.
'Görevimiz: Tehlike,' bu kez sadece bir görevi değil, aynı zamanda kendi mirasını da tamamlamakla karşı karşıya.
5) 'Görevimiz: Tehlike - 4' (2011)
Serinin dördüncü filmi 'Hayalet Protokolü,' tartışmalı bir sıralamaya sahip. Birçok hayran onu serinin zirvesine yerleştirse de, güçlü rakipleri karşısında orta sıralarda kalıyor. Bu durum, filmin zayıf olmasından değil; sonraki filmlerin çıtayı olağanüstü yükseltmesinden kaynaklanıyor.
Pixar’ın yıldız yönetmeni Brad Bird’ün ilk canlı aksiyon projesi olan film, beklentileri fazlasıyla karşılıyor. Kremlin’in patlatıldığı açılış sahnesi, Dubai’deki Burj Khalifa’ya yapılan destansı tırmanış ve çölde geçen kum fırtınası kovalamacası gibi sekanslar sinema tarihine geçti. Özellikle Cruise’un dünyanın en yüksek binasına çıplak elle tırmandığı sahne, serinin en ikonik anlarından biri olmaya devam ediyor.
Film, aksiyona mizahi bir denge de getiriyor. Ekipmanların sık sık arızalanması etrafında dönen espriler, klasik seri gerilimine bir hoşluk katıyor. Ethan Hunt rolünde Cruise fiziksel formunun zirvesindeyken, yeni ekip üyeleri de uyum sağlıyor: Simon Pegg ilk kez sahada, Jeremy Renner seriye katılıyor, Paula Patton ise tek macerasını yaşıyor.
Ancak 'Hayalet Protokolü'nün zayıf karnı, etkisiz kalan kötü adam karakteri. Michael Nyqvist’in canlandırdığı Villain karakteri hem motivasyon hem de tehdit seviyesi açısından sönük kalıyor. Ayrıca üçüncü perdeye gelindiğinde filmin temposu düşüyor ve senaryonun, aksiyon sekansları üzerine sonradan eklendiği hissi izleyiciye geçiyor.
4) 'Görevimiz: Tehlike - 3' (2006)
2006 yapımı üçüncü film, hem serinin hem de yönetmen J.J. Abrams’ın sinema kariyeri için bir dönüm noktasıydı. Televizyondaki 'Alias' dizisiyle adını duyuran Abrams, bu üçüncü bölümde karakter odaklı bir yaklaşımla seriyi yeniden şekillendirdi.
İkinci filmin abartılı stilinin aksine, üçüncü film daha sade bir anlatım sunuyor. Aksiyon yer yer şiddetli ama daha ayakları yere basan türden, diyaloglar ise karanlık entrikalarla örülü. Abrams’ın gizemli 'MacGuffin' unsurlarına olan tutkusu, 'Tavşan Ayağı' adlı bilinmeyen bir nesne etrafında şekillenen senaryoda kendini gösteriyor—ancak bu gizem kutusu, içinin boşluğu nedeniyle bazı izleyicilerde hayal kırıklığı yaratabilir.
Yine de film, tempolu anlatımı ve Michael Giacchino’nun enerjik müzikleriyle izleyiciyi içine çekmeyi başarıyor. Daha da önemlisi film serinin şimdiye kadarki en ürkütücü kötü karakterini sunuyor. Philip Seymour Hoffman’ın canlandırdığı sadist silah tüccarı Owen Davian, soğukkanlı tehditleri ve patlayıcı kontrol cihazlarıyla hafızalara kazınıyor. Hoffman’ın performansı, sadece bu filmin değil, tüm serinin antagonistler arasında zirveye oynayan bir karakter yaratıyor.
Film aynı zamanda Hunt’ın (Cruise) kişisel hayatına daha fazla odaklanarak, karakterin daha insani yönlerini de açığa çıkarıyor. Seriye bu derinliği ve duygusal ağırlığı kazandıran film yalnızca kendi başına güçlü bir aksiyon-gerilim değil, aynı zamanda seriyi ikinci filmin ardından düşüşe geçtiği noktadan kurtaran yapım olarak da önem taşıyor.
3) 'Görevimiz: Tehlike' (1996)
Yıllar içinde seri aksiyon dozunu artırarak daha da büyüdü. Ancak 1996 yapımı orijinal film, çoğu zaman haksız şekilde gölgede kalıyor. Brian De Palma’nın yönettiği bu ilk bölüm, sadece popüler bir TV dizisini sinemaya uyarlamakla kalmayıp, bu uyarlamayı kökten dönüştürmeye cesaret eden yapısıyla dikkat çekiyor.
Film, orijinal dizinin kahramanı Jim Phelps’in (Jon Voight) hain olarak resmedilmesiyle kalıpları sarsarken, Soğuk Savaş sonrası dönemin derin paranoyasına odaklanıyor. Disketler, AOL e-posta hesapları ve Manş Tüneli'nde geçen CGI destekli tren finali gibi dönemine özgü detaylar, bugün biraz eskimiş görünse de filmin enerjisi ve gerilimi hâlâ taze.
Özellikle CIA kasasına yapılan ikonik sızma sahnesi – zemindeki hassas sensörlere karşı Ethan Hunt’ın tavandan sarkarak gerçekleştirdiği o unutulmaz görev – serinin alametifarikası haline geldi. Vanessa Redgrave’in kısa ama etkili performansı, ince işlenmiş senaryo ve çift taraflı oyunların çokluğu filmi benzersiz kılıyor.
İlk "Görevimiz: Tehlike," casusluk dünyasının bilinmezliklerini ve manipülasyonlarını ön planda tutarak, 90’ların en sofistike gişe filmlerinden biri olmayı başardı. Ve belki de en önemlisi, seride her filmde bulunmayan özel bir atmosfere sahipti: Gerilim, ihanet ve kuşku dolu bir dünya.
Seri yıllar içinde büyüdü, ama De Palma’nın bu stilize açılış bölümü hâlâ kendi klasmanında duruyor.
2) 'Görevimiz: Tehlike - 5' (2015)
'Görevimiz: Tehlike' serisinin beşinci halkası, yalnızca yüksek oktanlı aksiyon sahneleriyle değil, aynı zamanda seriye yön veren yaratıcı zihnin – Christopher McQuarrie’nin – sahneye çıkışıyla da önemli bir dönüm noktası oldu. McQuarrie, “Son Hesaplaşma” ile dördüncü kez yönetmen koltuğuna oturarak seride en uzun süre görev alan isim unvanını kazandı. Üstelik bu süreklilik, daha önce hiçbir yönetmenin ikinci kez bile dönmediği bir seride, başlı başına bir başarı.
McQuarrie, serinin ruhunu anlamıştı: Ayakları yere basan tehlike hissiyle birleşen çılgın dublör sahneleri ve zekice kurgulanmış aksiyon sekansları. Beşinci filmde de tam da bu formül çalıştı. Hitchcock’un 'The Man Who Knew Too Much' filmine gönderme yapan operadaki suikast sekansı gibi sahneler, seriye klasik bir casus gerilimi havası kazandırdı. IMF ekibi, bu kez devlet tarafından eğitilmiş ama ideallerinden sapmış bir “haydut ekip” olan Syndicate’e karşı mücadele verdi. Bu kurgu, tehlike dozunu yükseltti ve ilk filmdeki entrika havasına geri dönüldü.
Filmin açılışı da Cruise’un havalanmak üzere olan bir uçağın kenarına tutunmasıyla oldukça çarpıcıydı. Bu sahne, hem oyuncunun sınır tanımayan fiziksel performansını hem de filmin adrenalini yüksek tonunu özetliyordu. Ancak filmi gerçekten farklı kılan şeylerden biri, Rebecca Ferguson’ın canlandırdığı Isla Faust karakteriydi. Hem gizemli hem de yetkin olan Faust, serinin en unutulmaz karakterlerinden biri haline geldi.
Karşı cephede ise, Sean Harris’in ürkütücü bir soğukkanlılıkla hayat verdiği Solomon Lane karakteri yer alıyordu. Bir Philip Seymour Hoffman etkisi yaratmasa da, sonraki filme de taşınarak seride süreklilik sağlayan az sayıdaki kötü karakterden biri oldu.
1) 'Görevimiz: Tehlike - Yansımalar' (2018)
2018 yılında vizyona giren 'Görevimiz: Tehlike - Yansımalar,' serinin en parlak anı olarak hâlâ tahtını koruyor. Set parçaları, soluksuz aksiyon, karakter derinliği ve entrika bakımından sadece serinin değil, aksiyon sinemasının da zirvelerinden biri olarak kabul ediliyor.
"Yansımalar"ı bu kadar etkileyici kılan unsur, sadece görkemli dublör sahneleri ya da Paris sokaklarında Cruise’un motosikletle yaptığı kaçışlar değil. Film, Ethan Hunt’ın kahramanlığının kişisel bedeline odaklanarak, seriye nadir görülen bir duygusal yoğunluk da katıyor. "Dünyayı kurtarmanın bedeli nedir?" sorusu baştan sona yankılanıyor.
Film, aynı zamanda serinin kendine has mizah anlayışını da koruyor. IMF’yi “Cadılar Bayramı’nda maske takan bir grup yetişkin adam” olarak tanımlayan öz farkındalıkla, Cruise’un karşısına Henry Cavill’in canlandırdığı fiziksel olarak tehditkâr bir düşman çıkarıyor – hem kelimenin hem metaforun gerçek anlamıyla çekiç gibi bir rakip. HALO atlayışı gibi teknik olarak zorlayıcı sahneler ve maskeli oyunlara getirilen alaycı göndermelerle "Yansımalar," hem şaka yapabiliyor hem de nefes kesiyor.
Seride ilk kez bir “F-bombası”nın kullanıldığı film, aksiyon ile mizah arasındaki dengeyi ustalıkla kuruyor. Tüm bunlar birleşince ortaya neredeyse kusursuz, formülünü mükemmelleştirmiş bir aksiyon gerilim çıkıyor.
Nitekim,"Yansımalar" eleştirmenler tarafından “tüm zamanların en iyi aksiyon filmlerinden biri” olarak nitelendirildi. Bu görüşe 2025’te hâlâ karşı çıkmak zor. Film, adeta James Bond serisine meydan okuyor.