30 yıllık serüveni boyunca aksiyon sinemasının zirvesine çıkan 'Görevimiz: Tehlike' serisi, 'Son Hesaplaşma' ile vasat bir finale sürükleniyor.
Otuz yıl boyunca Görevimiz: Tehlike serisi, sinema tutkunlarına en heyecan verici anları sunmayı başardı.
Bu başarının ardında büyük ölçüde, Tom Cruise’un koşmaya olan takıntısı ve fizik kurallarını zorlayan aksiyon sahnelerine kendini adaması yatıyor. Onun bu kararlılığı sayesinde seri, çoğu uzun soluklu yapımın zamanla düştüğü sıradanlık tuzağından kaçarak gişe rekorları kıran benzersiz bir fenomene dönüştü.
Ancak anlaşılan o ki, Görevimiz Tehlike gibi sinema tarihinde bir istisna haline gelen bir seri bile eninde sonunda kaçınılmaz gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyor. Eğer 2023 yapımı Görevimiz: Tehlike - Son Hesaplaşma Bölüm I, serinin düşüş sürecine girdiğini hissettirdiyse, son film bu düşüşün artık tartışmasız bir gerçeğe dönüştüğünün kanıtı.
Hikaye 2023'te kaldığımız yerden devam ediyoruz. "Varlık" olarak bilinen parazit yapay zeka hâlâ serbest ve küresel siber uzaya bulaşmış durumda. Bize defalarca söylendiği gibi: "Varlık'ı kontrol eden gerçeği de kontrol eder."
İlk bölümde açık dijital sfinkteri durdurmayı başaramayan Ethan Hunt (Cruise) ve ekibinin, dünyanın nükleer cephaneliğinin tam kontrolünü ele geçirip insanlığı yok etmeden önce 72 saati vardır.
Neyse ki Hunt her zaman "en kötü zamanların en iyi adamı" olmuştur. O, "Yalanların Efendisi "ni kandırabilecek 'seçilmiş kişi'dir.
Evet, bunlar bu absürt yeni maceradan doğrudan alıntılar. Ölçeği ve tonu, serinin casusluk köklerinden çok Terminatör ve Matrix filmlerinin en zayıf bölümlerini anımsatıyor.
Film bir önceki macerada yarım kalan hikayeyi tamamlamayı amaçlarken, sekizinci filminin selefinin dağınık notlarını taşıması şaşırtıcı değil. Özellikle karmaşık senaryo, gülünç derecede ağır diyaloglar ve serinin en unutulmaz kötü adamlarından biri olan Gabriel’i canlandıran Esai Morales’in dönüşü bunu daha da belirgin kılıyor.
Son Hesaplaşma, hali hazırdaki ani değişikliği geçiştirmekle kalmayıp, seride daha önce yaşanmamış bir sıkıcılık hissi sunuyor. 2 saat 50 dakikalık sürenin ilk saati, ağır ve fazlasıyla açıklayıcı sahnelerle çekilmez bir hale geliyor.
Buna ek olarak, bolca Ethan Hunt mitolojisi var. Kahramanımız burada sıradan bir gizli ajan olmaktan çıkarak, adeta bir ahir zaman mesihine dönüşüyor ve bitmek bilmeyen kader konuşmaları filmi can sıkıcı bir noktaya taşıyor.
Ne yazık ki Son Hesaplaşma, hatalarını düzeltmek yerine iki katına çıkıyor ve “Varlık”ı adeta bir Michael Bay filminden fırlamış, kıyamet tellalı bir manipülasyon makinesine dönüştürüyor.
Yapımcı ve başrol oyuncusu Tom Cruise ile yönetmen ve ortak yazar Christopher McQuarrie’nin bu filmi Ethan Hunt dönemi için uygun bir veda olarak görmeleri gerçekten şaşırtıcı. Beşinci film ve serinin zirvesi kabul edilen Yansımalar ile formülü bulduklarını açıkça kanıtlamışlardı; ancak burada, o başarıyı mümkün kılan her şey, kendi kendini alkışlayan göndermelere ve nostaljiye takıntılı bir sadakat uğruna çöpe atılıyor.
Geçmiş filmlere sürekli geri dönülmesi ve bazı olay örgüsü noktalarının (tam olarak Spectre kadar olmasa da ona epey yakın biçimde) yeniden kurgulanması, ortaya zorlama bir “En İyiler” derlemesi çıkarıyor. Bu da, her şeyi mutlaka birbirine bağlama çabasıyla Marvel benzeri bir kurgusal evren yaratmaya çalışırken içine düşülen en büyük tuzaklardan biri.
Bu noktada şu soruyu sormamak elde değil: Yönetmenler ve stüdyolar, her şeyin illaki birbirine bağlanması gerekmediğini ne zaman anlayacak? Ve en önemlisi, anlatımı klip montajlarına dayandıracak kadar tembelleşmişseniz, bari izleyicilere hatırlattığınız o eski maceralar kadar eğlenceli bir şey sunabilin. Aksi halde, sadece insanların yeniden izlemeyi tercih edecekleri filmleri akıllarına getirmiş olursunuz.
Bu bölümün iki önemli sahnesi — etkileyici bir şekilde çekilmiş denizaltı sekansı ve yorulmak bilmeyen süper casusumuzun, gezegenin kaderi hâlâ pamuk ipliğine bağlıyken çift kanatlı bir uçaktan sarkması — nihayet geldiğinde, filmin yavaş temposu etkisini fazlasıyla hissettiriyor. Ve ne yazık ki, hiçbir final çatışması bu durağanlığı telafi edemiyor.
Daha da kötüsü, Son Hesaplaşma, adının vadettiği gibi seriye anlamlı bir veda sunacak cesaretten yoksun.
Buna karşılık, James Bond serisi Daniel Craig’in görev süresini beklenmedik bir hamleyle sona erdirme cesaretini göstermişti.
Oysa burada, duygusal bir zirveye ulaşmak için pek çok fırsat varken, film bu şansı ne değerlendiriyor ne de risk alıyor. Sonuç, etkileyici olması gereken bir finalin, sönük ve kararsız bir kapanışa dönüşmesi oluyor.
Özellikle serinin bugüne dek sunduğu sıkı ve nefes kesici aksiyonlar düşünüldüğünde, bu mirasa takıntılı, zafer turu havasındaki bölümün serinin Die Another Day’i gibi hissettirmesi iç acıtıcı. Eğer bu uzun soluklu seri hâlâ tamamen sona ermediyse, ihtiyaç duyduğu şey, Casino Royale tarzında, özüne dönen bir casusluk yeniden başlatması.
Ancak şimdilik Ethan Hunt’ın koşma, yumruk atma, yüzme, uçma ve ölümü her defasında alt etme görevi sona ermiş görünüyor. Eğer bu emeklilik kalıcı olacaksa, böylesine hayal kırıklığı yaratan bir filmle — üstelik serinin en alt sıralarına yerleşen Son Hesaplaşma ile — noktalanması gerçekten talihsiz bir kapanış olur.
Çünkü her ne kadar ikinci film 2000’lerin başına özgü saçmalıklarla dolu olsa da, John Woo’nun ağır çekimde uçuşan güvercinleri ve Limp Bizkit eşliğinde sunduğu o absürt aksiyon balesi bile asla sıkıcı değildi.
Tom Cruise, çok daha güçlü bir vedayı hak ediyordu. Bunun yerine izleyicilere, kabul etmemeleri gereken bir ilk görev sunuluyor — ve belki de en doğru karar, onu geri çevirmek olacak.