Newsletter Haber Bülteni Events Etkinlikler Podcasts Video Africanews
Loader
Bize Ulaşın
Reklam

The Nickel: Londra’nın bağımsız mikro sinemasında marjinallik ve isyan

Londra'nın merkezindeki Clerkenwell'de bulunan Nickel sineması.
Londra'nın merkezindeki Clerkenwell'de bulunan Nickel sineması. ©  Dominic Hicks
© Dominic Hicks
By Amber Louise Bryce
Yayınlanma Tarihi Son güncelleme
Haberi paylaşın Yorumlar
Haberi paylaşın Close Button

Ana akım sinemalar hayatta kalma mücadelesi verirken, Londra'daki bir mikro sinema alışılmamış film programları ve analog formatlarıyla sinemaya yeni bir soluk getiriyor.

REKLAM

İngiltere'nin başkenti Londra’nın merkezindeki mütevazı bir sokakta kırmızı renge boyanmış bir bina, enteresan cephesiyle yoldan geçenlerin ilgisini çekiyor. Cephede, kült grindhouse filmi “X-Ray Gözlü Adam”ın ikonik bir yakın çekimi yer alıyor. Bina içinde ise sinema tutkunları, Ruggero Deodato’nun psikoseksüel temalarla örülü, buzdolabında geçen ve kanlı sahneleriyle dikkat çeken İtalyan cinayet gizemi “Çamaşır Makinesi” filmini izleme şansı buluyor.

The Nickel adlı bu yeni mikro sinema, Londra’da film yapımcısı ve programcı Dominic Hicks tarafından hayata geçirildi. Retro Amerikan grindhouse sinemasının özgün ve çılgın ruhunu taşıyan The Nickel, cesur ve sınırları zorlayan B-filmleri sevenler için adeta bir mabede dönüştü. Burada, genellikle ana akım sinemanın dışına itilen istismar sinemasının dengesiz ama özgün örnekleri gösteriliyor.

Dominic Hicks, The Nickel’i “Garipler ve yabancılar için güvenli bir yer” olarak tanımlıyor ve mekanın, sıradışı ve cesur sinema yapımlarına alan açmayı hedeflediğini belirtiyor.

The Nickel’in vitrin sergisi.
The Nickel’in vitrin sergisi. Dominic Hicks

Londra’daki mikro sinema The Nickel, Haziran ayının açılış gösterimlerinde sinema tarihinin farklı türlerinden filmleri izleyiciyle buluşturuyor. Programda Todd Browning’in sessiz korku klasiği “The Unknown”dan, Roman Polanski’nin erotik gerilim filmi “Bitter Moon”a ve Cannes’da gösterilen giallo türünün özgün örneklerinden David Winters’ın “The Last Horror Film”ine kadar geniş bir seçki yer alıyor.

Program, Londra’nın kötü şöhretli Scala sinemasının cesur ve sınır tanımayan seçkilerinden ilham alarak, her türden film için açık ve kapsayıcı bir tutum benimsiyor.

Euronews Culture’a konuşan The Nickel’in kurucusu Dominic Hicks, “Ben, güzelliğin seyircinin kolektif hayal gücünde nasıl algılandığı ve beslendiğiyle ortaya çıkan filmleri seviyorum,” diyor. “İster pratik efektler olsun, ister filmin müziği ya da gerçekten alıntılanabilir buldukları kötü oyunculuk… Uzun vadede bu filmler seyirciye ait oluyor.”

Küçük ama etkili olan The Nickel, dijital kopukluk ve algoritmik bıkkınlık çağında Avrupa çapında büyüyen bir hareketin parçası konumunda. Kendin yap film kulüpleri ve hiper yerel mekanlar, büyük yayın hizmetleri ve çok katlı sinemaların tekdüze programlarına karşı çıkıyor. Liverpool’daki trans bireyleri kapsayan “Paraphysis Cinema”dan Paris’te feminist temalı “Tonnerre”ye kadar birçok repertuar pop-up’ı, sinefiller arasında tuhaf ve farklı filmleri keşfetme arzusunu yansıtıyor; izleyiciyle birlikte oluşan bir deneyim yaratıyor.

Hicks, “Bu topluluk alanları, insanları filmler hakkında sohbet etmek üzere bir araya getirmek için bir fırsat,” diyor. “Hepiniz aynı şeyi düşünmek zorunda değilsiniz ama meydan okuma fikri ya da unutulmuş sıradışı bir cevher hakkında birlikte kıkırdama fikri her zaman eğlenceli olacaktır.”

Sinema Müzesi'nde bir The Nickel gösterimi.
Sinema Müzesi'nde bir The Nickel gösterimi. Dominic Hicks/Instagram

Londra’daki mikro sinema The Nickel’in kurucusu Dominic Hicks, istismar sinemasının özellikle 1970’ler yapımları üzerinden sunduğu karanlık ve ahlaki belirsizliklerin izleyiciyi düşündürme gücüne dikkat çekiyor. New Yorker yazarı Namwali Serpell’in “yeni literalizm” akımını eleştirdiği bir dönemde, Hicks istismar sinemasının bu akıma karşı heyecan verici bir antitez oluşturduğunu söylüyor.

Hicks, “70’lerin filmlerine baktığınızda, film yapımcılarının doğru ahlaki değerlere sahip olup olmadıklarının çok net olmadığını görmeyi tercih ediyorum,” diyor. “Bu, filmin kötü ahlakı teşvik ettiği anlamına gelmiyor. Bence izleyiciler gördüklerine meydan okuyacak kadar zekiler.”

The Nickel, kalıcı mekânı için yaklaşık 14 bin sterlin (yaklaşık 736 bin Türk Lirası) toplamadan önce, yerel bir bar ve Sinema Müzesi’nde etkinlik programı olarak faaliyet gösteriyordu. Paylaşılan filmlerin çoğu nadir bulunan 16mm baskılar olup, fiziksel formatların sunduğu benzersiz duyusal atmosferle öne çıkıyordu.

Vinil plakların yeniden popülerlik kazanmasına benzer şekilde, film makaralarının çıtırtısı ve tıkırtısı da seyircilerin sanatla daha somut ve duygusal bir bağ kurmasına olanak tanıyor. Hicks, Sinema Müzesi’nde projektörün sıkışması sonucu bir film baskısının yanmasına rağmen yaşanan büyülü anı şöyle anlatıyor: “Her şeyi dijital olarak yayınlarken, orijinal bir film baskısının halka yansıtılmasını izlemenin estetik deneyimine yaklaşamazsınız. Herkes çok mutluydu. Sanki kayan bir yıldız görmüş gibiydik.”

The Nickel aynı zamanda nadir bulunan fiziksel medya ürünlerinin satışını yapan bir mağaza olarak da hizmet verecek.
The Nickel aynı zamanda nadir bulunan fiziksel medya ürünlerinin satışını yapan bir mağaza olarak da hizmet verecek. Dominic Hicks

Henüz inşaat aşamasında olan The Nickel, Londra’nın merkezinde özgün bir sinema deneyimi sunmaya hazırlanıyor. Girişteki raflarda gizemli fiziksel yayınlar sıralanırken, loş ışıklı bodrum barı film atölyeleri ve ortak projeler için buluşma noktası olarak tasarlanıyor. Kurucu Dominic Hicks, “Nihayetinde planımız herkesin birlikte projeler üretmesi, sonra da bunları burada gösterebilmemiz,” diyerek, farklı sanatçılarla “tuhaf şeyler üzerinde” çalışmaktan heyecan duyduğunu belirtiyor.

Sinemaların zor günler geçirdiği bu dönemde The Nickel, bağımsız sinemaların geleceğine dair umut verici bir vizyon sunuyor. Bağımsız Sinema Ofisi’nin ("Independent Cinema Office" - ICO) verilerine göre, İngiltere'deki bağımsız sinemaların neredeyse üçte biri tehdit altında bulunuyor. Londra’daki The Prince Charles Sineması gibi köklü mekânlar ise yeniden geliştirme projelerine karşı mücadele ediyor. Ancak Hicks, sinemanın ölmediğine, sadece eski ticari modellerin sona erdiğine inanıyor.

Hicks, “Halkın mahalle sinemasına, daha küçük bağımsız sinemalara dönmeye başladığını düşünüyorum,” diyor. “Çok katlı sinemalar insanları koltuklarından kalkmaya ikna edemiyor. Ama insanların sinema deneyiminden vazgeçmeyeceğine inanıyorum. En azından ben öyle umuyorum. Eğer vazgeçerlerse, bu benim için ölmek için değerli bir sebep olur.”

İtalyan cinayet gizemi “Çamaşır Makinesi” filminin bitiş jeneriği salonda yankılanırken, izleyiciler paylaşılan küçük ve rahatsız edici sırların yarattığı enerjiyi hissediyor. The Nickel, kaos ve uyumsuzlukları kucaklayan, sinemanın karanlık odalarının derinliğine işaret eden sessiz bir isyan niteliğinde.

'The Nickel' filmi 11 Haziran'da Londra'da gösterime giriyor.

Erişilebilirlik kısayollarına git
Haberi paylaşın Yorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Netflix’in gücü: ABD'de 2024-2025 sezonunun en çok izlenen dizileri

Türkiye'nin ilk sanal gerçeklik müzesi Müzeverse’ten Orta Çağ’a sanal yolculuk: 'Son Kale'

1.300 sinemacıdan İsrailli film şirketlerine yönelik boykot: Emma Stone, Olivia Colman ve Javier Bardem de yer alıyor