Finlandiyalı öğrenciler internette gerçeği kurgudan ayırt etmeyi öğrenirken, medya okuryazarlığı uzmanları ileride yapay zekâya özgü eğitimin garanti altına alınması gerektiğine dikkat çekiyor.
Finlandiya’daki bir sınıfta bu yılın başlarında, öğretmen çocuklara yeni bir yöntem önerdi: Yapay zekâ ile topluca hikâye yazmak.
Öğretmenin yönlendirmesiyle çocuklar hikâyenin türüne, kurgusuna ve karakterlerine karar verdi.
Öğretmen bu fikirleri bir yapay zekâ sistemine aktardı. Yapay zekâ yalnızca metin üretmekle kalmadı, aynı zamanda korku hikâyesini resimlerle de süsledi. Çocuklar bu deneyim karşısında şaşkınlık ve mutluluk yaşadı.
Bu etkinlik, Avrupa’da sahte haberlere karşı en dirençli ülke olarak öne çıkan Finlandiya’nın, en küçük yaştaki vatandaşlarına bile yapay zekâ ile nasıl etkileşim kurulacağını öğretmeye başladığının bir örneği.
Avrupa Dijital Medya Gözlemevi’ne (EDMO) göre, medya okuryazarlığı toplumun hem dijital hem de eleştirel düşünme becerilerini geliştiriyor ve çevrimiçi karşılaşılan bilgilerin daha sağlıklı değerlendirilmesini sağlıyor.
On yıllardır Finlandiya’da matematikten tarihe ve fen derslerine kadar eğitim sistemine medya okuryazarlığı ve eleştirel düşünme yerleştirilmiş durumda. Ancak eğitim uzmanları, yapay zekânın müfredata nasıl entegre edileceği konusunda hâlâ yol arandığını söylüyor.
Finlandiya Ulusal Eğitim Ajansı’ndan eğitim danışmanı Nina Penttinen, “Öğrencilerin yapay zekâyı anlamaya, nasıl çalıştığını kavramaya ihtiyaçları var. Okullarda öğrencilerin yapay zekâ kullanmadan da metin üretebilmesi gerekiyor,” diye konuştu.
Bir yaşam becerisi olarak medya okuryazarlığı
Euronews Next'e konuşan uzmanlar, Finlandiya'nın 1970'lerde vatandaşlarına medya okuryazarlığını öğretmeye başladığını ve o dönemde radyo ve televizyon programlarının nasıl yorumlanacağına odaklandığını belirtti.
En son 2014 yılında yapılan müfredat güncellemesi - tesadüfe bakın ki Rusya'nın Kırım'ı yasa dışı bir şekilde ilhak ederek Finlandiya ve çevre ülkelerde dezenformasyon furyasına yol açmasından sadece birkaç ay sonra - sosyal medya ve akıllı telefon dünyasını da kapsama alanına aldı.
Müfredat, “çoklu okuryazarlık” adı verilen bir kavram üzerine kurulu. Bu yaklaşım, farklı bilgi kaynaklarını anlamanın, değerlendirmenin ve analiz etmenin tek başına bir ders değil, yaşam boyu gerekli bir beceri olduğunu vurguluyor.
Finlandiya Ulusal Görsel-İşitsel Enstitüsü’ne (KAVI) göre, ülke genelinde yaklaşık 100 farklı kuruluş medya okuryazarlığını teşvik ediyor ve sınıflara öğretim materyali sağlıyor.
Finlandiya’da uygulanan sistemde, çocuklar daha üç yaşındayken dijital ortamı tanımaya başlıyor. Öğrendikleri ilk adımlardan biri, eğlenceli buldukları görselleri veya sesleri araştırmak oluyor.
Yedi-sekiz yaşına geldiklerinde ise öğretmenlerinden internette buldukları bilgilerin güvenilir olup olmadığını ayırt etmeye dair rehberlik alıyorlar.
Dokuz-on yaşlarına geldiklerinde öğrenciler, farklı bakış açılarını nasıl seçtiklerini ve hangilerini dışarıda bıraktıklarını gözeterek araştırma yapmayı öğreniyor.
Finlandiya Ulusal Görsel-İşitsel Enstitüsü (KAVI) Başkan Yardımcısı Leo Pekkala’ya göre, öğretmenler matematik derslerinde bile algoritmaların nasıl çalıştığını ve nasıl üretildiğini öğrencilere anlatabiliyor.
Son sözü öğretmenlerin verdiğini belirten Nina Penttinen, eleştirel düşünmenin hangi derslere nasıl entegre edileceğine ve öğrencilerin beklentileri karşılayıp karşılamadığına karar verme sorumluluğunun öğretmenlerde olduğunu söyledi.
KAVI Başkan Yardımcısı Leo Pekkala ise bu yaklaşımın işe yaradığını, Finlandiya’daki dezenformasyon kampanyalarının sınırlı başarı göstermesinin de bunun bir göstergesi olduğunu aktardı.
Çoğu insanın “kötü niyetli içerikleri oldukça iyi ayırt edebildiğini” belirten Pekkala, COVID-19 pandemisi sırasında Finlandiya’da da bazı uluslararası komplo teorilerinin yayıldığını ancak bunların geniş kitlelere ulaşmadığını vurguladı. “İnsanlar bunları kolayca saçma buldu ve ‘bu gerçekten absürt’ diye tartıştılar,” dedi.
Uzmanlar: Okuryazarlık becerileri yapay zekâya yardımcı olacak
Sınıflarda yapay zekâ ile ilgili en büyük zorluklardan biri 'deepfake' içerikler oluyor. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO), 'deepfake’i “insan yüzünün başka bir bedene monte edilmesi ya da seslerin manipüle edilerek gerçekçi bir video üretilmesi” olarak tanımlıyor.
Bu yıl, yüksek profilli 'deepfake' dolandırıcılıkları dikkat çekti. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İtalya Savunma Bakanı Guido Crosetto ve aralarında Taylor Swift ile Joe Rogan’ın da bulunduğu birçok ünlü isim bu saldırıların hedefi oldu.
Özellikle, bazı ünlülerin sesleri kullanılarak insanlara “devletten para kazanabilecekleri” vaadiyle sahte kampanyalar yürütüldü.
KAVI Başkan Yardımcısı Leo Pekkala, 'deepfake' içerikler için “Bu materyali gerçekten, gerçek olandan ayırmak çok, çok zor,” değerlendirmesini yaptı.
Yetkililere göre amaç, öğrencilerin okulda öğrendikleri becerilerle yapay zekâ tarafından üretilmiş bir videonun “yanıltıcı” olabileceğini fark edebilmesi.
Bu şüpheyi doğrulamak içinse öğrencilerden başka bir kaynağa başvurarak videonun doğruluğunu teyit etmeleri bekleniyor.
Pekâlâ, “Yüksek hızla gelişen yüzey teknolojisi [yapay zekâ] medyanın nasıl işlediğine dair temel eleştirel anlayış ihtiyacını ortadan kaldırmıyor,” diye ekledi.
Finlandiya Ulusal Eğitim Ajansı’ndan Nina Penttinen, çocukların ayrıca bir video, fotoğraf ya da ses kaydının sahte olabileceğine dair bazı işaretleri de öğreneceğini belirtti. Örneğin, izleyicide “aşırı duygusal bir tepki” uyandıran içerikler, sahte olma ihtimali yüksek materyaller arasında değerlendiriliyor.
Penttinen, risklere rağmen çocukların “yapay zekânın nasıl çalıştığını ve şirketlerin bu teknolojiyi nasıl geliştirdiğini öğrenmesi gerektiğini” vurguladı.
'Önümüzde çok büyük bir görev var'
Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Hakları İhlalleri Gözlemevi (EUIPO) eğitim uzmanı Kari Kivinen’e göre, Finlandiya’daki öğretmenler sınıflarda yapay zekâ ile çalışma biçimlerini şimdiden değiştirmeye başladı.
Bu yöntemler arasında, çevrim içi denemeler yerine sınıfta el yazısıyla ödev istemek veya yapay zekânın yalnızca “fikir üretimi” gibi süreçlerde kullanılmasına izin verip, nihai ödevlerde kullanılmasını yasaklamak yer alıyor.
Kivinen, öğretmenin çocuklarla yaptığı korku hikâyesi egzersizini, yapay zekâyı küçük yaşta tanıtmanın bir yolu olarak gösterdi.
Finlandiya hükümeti, bu yılın başında öğretmenler için bazı yapay zekâ kılavuzları yayımladı.
Kılavuz, özellikle erken yaş öğretmenlerine yönelik tavsiyeler içeriyor. Belgede, öğretmenlerin kendi çalışmalarında yapay zekâyı nasıl ve ne zaman kullandıklarını öğrencilere açıklamaları ve bu teknolojiden kaynaklanabilecek hatalar ile önyargılara dikkat çekmeleri öneriliyor.
Penttinen, yayımlanan yapay zekâ kılavuzlarında bazı eksiklikler olduğunu belirterek, bu kılavuzların müfredata dahil edilmediği için okullar ve öğretmenler tarafından uygulanmayabileceğini söyledi.
Finlandiya’da müfredatın genellikle her 10 yılda bir gözden geçirildiğini hatırlatan Penttinen, bu sürecin henüz başlamadığını da ekledi.
Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Hakları İhlalleri Gözlemevi (EUIPO) uzmanı Kari Kivinen ise, Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkeler için ortak bir yapay zekâ okuryazarlığı çerçevesi üzerinde çalıştığını, bunun öğretmenlere daha fazla yol gösterici olabileceğini ifade etti.
Kivinen, üzerinde çalıştıkları yapay zekâ okuryazarlığı çerçevesinin 2026’nın başlarında yayımlanacağını ve öğrencilerin yapay zekâyı nasıl kullanmaları gerektiğine, bu kullanımı nasıl şeffaf şekilde ifade edebileceklerine ve daha güvenilir sonuçlar elde edebilmelerine dair rehberlik sunacağını söyledi.
Uzun vadede, çerçevenin 100 ülkedeki 15 yaşındaki öğrencilerin yapay zekâ becerilerini ölçmeyi hedeflediğini belirten Kivinen, bu yaklaşımın “Finlandiya modeliyle uyumlu” olduğunu vurguladı.
“Yapay zekâ kullanımı yalnızca Finlandiya’nın değil, şu anda tüm Avrupa’nın ve dünyanın sorunu,” diyen Kivinen, “Araçlar o kadar hızlı gelişti ki eğitim sistemleri bu hızın gerisinde kaldı. Önümüzde çok büyük bir görev var,” ifadelerini kullandı.