The Yellow Tie, Romen maestro Sergiu Celibidache'nin çarpıcı öyküsünü anlatan yeni film. John Malkovich ve Sean Bean'li yapım, Hollywood'u Bükreş'e taşıyan serinin son halkası.
Cumartesi akşamı Romanya’nın başkenti Bükreş’te saat 17.00’ydi ve elbisemi az önce yanlışlıkla yırtmıştım.
Ama, hâlâ kendisine umut verecek gerçek, evrensel bir rol model arayan bir ülkede, akşam elbisesini değiştirmek dünyanın en önemsiz işi gibi geliyordu.
Neden? Çünkü şehirde herkesin konuştuğu ve Hollywood’un en tanınmış isimlerini Bükreş sokaklarına getiren filmin adı olan ‘The Yellow Tie’ ile uyum sağlamak için sarı halı seriliyordu.
John Malkovich, Sean Bean, Tim Burton. İyi dileklerini sunan dev kalabalığın büyük alkışları eşliğinde birer birer geldiler.
Saat 17.20’de etkinliği takip etmek üzere Euronews Romanya’da canlı yayın yaptım. İki saat boyunca o yayın bir gazetecinin rüyası gibiydi; bunu mümkün kılan olağanüstü bir ekip vardı ve onların emeğini, gerçekten, televizyon işinde olanlar bilir.
Sala Palatului’da Hollywood yıldızlarının Sarı Halı’dan yürüdüğünü görmek gerçeküstüydü. Bir zamanlar aynı salonun başka bir çağın gri günlerinde Komünist Kongrelerine ev sahipliği yaptığını bilmenin yarattığı küçük bir tarihsel kırılma vardı. Bu gece orada olmanın nedeni bir filmdi, üstelik bir Rumen hakkında bir film.
O akşam, benim için, bir zafer akşamıydı; izleyicinin gerçekten bağ kurabilmesi için hikâyeleri anlatılması gereken büyük, yetenekli insanlara ne denli ihtiyaç duyduğumuzu o an anladım.
The Yellow Tie bir ülkenin filmi, bir ulusun hikâyesi. Bunu tam bir gazetecilik samimiyetiyle söylüyorum. Dünyanın Berlin, Buenos Aires, Philadelphia ve Bükreş gibi büyük sahnelerini fetheden bir Rumen orkestra şefi hakkında olan bu filmin galasında salonu 4.300 kişi doldurdu.
Romanya yapımı
Sergiu Celibidache küçük, adı sanı bilinmeyen bir kasabadan çıkıp dünya çapında ün kazandı. Belki de birçok Rumen, hikâyesinin bir gün John Malkovich ve Sean Bean gibi dünya çapında oyuncular tarafından beyaz perdeye taşınabileceğini hiç düşünmemiştir. Ama ben oradaydım. Onu hissettim, duydum ve kameraya aldım.
Filmde, Oscar adayı Miranda Richardson, Ben Schnetzer, Kate Phillips ve Charlie Rowe’nin de aralarında olduğu birçok saygın oyuncu rol alıyor.
Filmin yapımcısı Adela Celebidachi hakkında şunu söyleyebilirim: sinema yapmanın neşesine bu denli bütünüyle dalmış birine rastlamak nadir. Zarafetle birlikte olağanüstü bir organizasyon yeteneği de var. Bir filmi hayata geçirmek için ne gerektiğini bildiğimizi düşünebiliriz; ama Romanya, benim ülkem için, bir Rumen hakkında bir film, tüm dünyanın bakmasını, umarım sevgiyle bakmasını, sağlayacak kadar güçlü bir mesaj taşımak zorunda.
Beni etkileyen bir başka an, filmin yönetmeni ve büyük şefin oğlu Serge Celebidachi’nin sarı halıda konuşup galanın yolculuğun yalnızca başlangıcı olduğunu söylemesiydi. Yedi yıllık yapım süreci sadece bir başlangıçtı.
Tamamı Romanya’da çekilen bu yapımda her gün 300’den fazla kişi çalıştı. Sergiu Celibidache’nin uluslararası yaşamının her adımı burada, yapımcı Adela Celebidachi’nin sağladığı toplam 20 milyon avroluk bütçeyle yeniden yaratıldı; kültürün gücüne olan inancın sıklıkla kırılgan olduğu bir ülkede hiç de küçük bir başarı değil.
Film 14 Kasım’da Romanya’daki sinemalarda vizyona girecek ve galadaki tepkiler, hem izleyicilerden hem de yıldızlardan, son derece duygusaldı. Gazeteci olarak hissettiğim şey güçlü bir gurur dalgasıydı. Yalnızca Rumenlerden değil; Malkovich ve Bean gibi oyunculardan, görüntü yönetmeni Peter Menzies Jr.’dan, ortak senarist James Olivier’den ve filmin önemini anlayan herkesten.
Euronews Romanya’ya verdiği bir röportajda yönetmen Serge Celebidachi şöyle dedi: “Bence bu her şeyden önce kalpten gelen bir film. İnsanları şaşırtabilir; çoğu bir biyografi, daha elit bir şey bekler ama başından beri hedefimiz daha erişilebilir, daha evrensel bir şey yaratmaktı. Fikir buydu. Gerekli tüm referansları ve tabii ki bolca müziği koruyarak entelektüel ya da elitist alanın dışına çıkmak.”
Oyuncu Kate Phillips de duyguyu derinden hissetti: “Bence insanlar bu filmden gerçekten etkilenecek ve ilham alacak. Bu, hayatta kalmanın inanılmaz bir hikâyesi; yaşamın ve inançlarına sadık kalmanın bir kutlaması.”
Malkovich’le tanışmak
John Malkovich’i anlatmaya nereden başlayacağımı söylemek bile zor. Yine de bu vesileyle yaptığım röportajdan söz etmeliyim. Gençlik yıllarımdan beri dünyadaki en sevdiğim aktör o. Bunu, birlikte yaptığımız ikinci röportajın sonunda ona söyledim. Ama inanın: onun gibi büyüklükte bir aktör, bir gazeteciyi alçakgönüllü kılar. O muhteşem tonla konuşur, sanki bir zanaatkârın sesi; her kelimesi titizlik ve derinlikle yüklüdür. Nefesinizi tutarak orada öylece oturur, bir sonraki sorunuzun gerçekten önem kazanmasını beklersiniz.
“Bu role davet edildiğim için onur duyuyorum. Ayrıca The Yellow Tie’in, büyük yetenek ve dürüstlüğe sahip, inandığı şey için cesurca mücadele eden bir adamın böylesine eksiksiz bir portresini sunmasından çok mutluyum” dedi Malkovich. “Bence Romanya için, dünyada yetenek, vizyon ve peşinden gidilen tutkuyla başarıya ulaşmış birini görmek harika. Bu tür filmleri çok sık görmüyoruz.”
Beni en çok etkileyen onun neşesiydi, Sergiu Celibidache’i canlandırmanın neşesi. Geçmişi hâlâ komünizmin izlerini taşıyan bir ülke için, The Yellow Tie’in ve oyuncularının mesajı gerçekten bir teselli.
The Yellow Tie sadece bir Rumen filmi değil; aksine, örnek olmanın gücünün küresel ölçekte ne anlama geldiğine dair bir film.
Lütfen Sergiu Celibidache’in yaşamını okuyun! O, hayallerimiz için muhteşem bir örnek. Sade bir adam, muazzam yetenekli ve asla vazgeçmeyen biri. Mücadele etti, direndi, zafer kazandı. Belki de içimizden herhangi birinin yaşam düsturu olarak benimseyebileceği en güzel mesaj bu.
Ve The Yellow Tie’i kaçırmayın. Yetenek, cesaret, sebat ve başarının etkileyici bir tanıklığıdır.