Dönem başkanlığı Avusturya'da: AB'yi ve göçmenleri neler bekliyor?

Austria
Austria
By Sertaç Aktan
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Göçmen karşıtı genç başbakan Sebastian Kurz Avusturya'da iktidar olmakla kalmadı dönem başkanlığı ile Avrupa Birliği'nin de en üst pozisyonuna kuruldu. Peki bu dönem başkanlığı ne kadar önemli ve yetkili? Kurz politikalarını kıta çapında hayata geçirebilir mi? Avusturya hakkında bilmeniz gerekenler

REKLAM

Son olarak Türkiye gündeminde İslam dini derslerini yasaklama kararı ve bazı camileri kapatma girişimi ile yer alan Avusturya, 6 aylığına Avrupa Birliği'nin (AB) dönem başkanlığını aldı.

Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı'nı ilk kez 1998'de alan Avusturya, 1 Temmuz 2018 itibarı ile üçüncü defa dönem başkanı oluyor. Görevi Bulgaristan'dan alan Avusturya 2019'da da Romanya'ya devredecek.

Muhafazakar OVP ve aşırı sağ FPO partilerinin koalisyonu ile 2017'de kurulan Avusturya hükümeti AB içerisinde 'göçmen karşıtı' ve 'Türkiye karşıtı' olan ülkeler grubundaki yerini sağlamlaştırdı. Avusturya şimdi AB dönem başkanlığı görevi ile de bu grubun liderliğini almış görünüyor.

Sebastian Kurz

Avrupa'nın en genç lideri sıfatını taşıyan Başbakan Sebastian Kurz, OVP'nin başına geçerek 2017'de aşırı sağcı FPO partisi ile koalisyon kurduğundan beri 'Avrupa'yı nasıl bir gelecek bekliyor?' tartışmalarında ismi geçen siyasetçilerden biri haline geldi.

Kurz dönem başkanlığı görevini Alpler üzerinde bir kasaba olan Schladming'de bir seramoni ile devralırken şunları söyledi:

"Şu anda uluslararası atmosferin zor olduğunu biliyoruz. Bu görevi büyük bir onur ve sorumluluk duygusuyla alıyoruz. Dönem başkanlığımızın sloganı 'Koruyan bir Avrupa' olacak."

Kurz'un bu slogan ile 'Avrupalıları ve Hristiyan kültürünü korumayı' kast ettiği biliniyor. Dönem başkanlığı boyunca göç ve terörü önlemek adına daha sert tedbirlere başvurulması konusunun en üst öncelikte işleneceği öngrülüyor. Avusturya'da göçmen akışını kesme sözüyle iktidara gelen Kurz şimdi bu sözü tüm AB için veriyor.

Başbakan Kurz'u Fransa'da Marine Le Pen, Macaristan'da Viktor Orban veya Hollanda'da Geert Wilders'tan ayıran şey Avrupa'daki diğer göçmen karşıtlarının aksine AB karşıtı olmaması. Dolayısıyla Avusturya'nın dönem başkanlığı Brüksel'de Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker veya Avrupalı Parlamenterlerce fazla sorun edilmiyor.

Ne var ki, AB'ye yön veren iki ülke liderleri yani Alman Şansolyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron göçmen meselesi üzerinde birliğin uzlaşıya varması ve konunun Avrupa değerleri gözetilerek çözülmesi için yoğun çaba sarfediyorlar. Bu nedenle Kurz'un başkanlığı dönemsel olsa da onlar için bir hayli sıkıntılı geçebilir.

Dönem başkanlığı ne kadar önemli?

Öncelikle AB Konseyi Başkanı ile Könsey Dönem Başkanlığı pozisyonları karıştırılmamalı. Başkanlık, iki buçuk yıl süresince devamlılığı olan bir koltuk. Dönem Başkanlığı ise bir ülke tarafından temsil edilen daha sembolik bir pozisyon.

Tüm üye ülkeler sırayla ve 6 aylık sürelerle 'Konsey Başkanlığı'nı alarak gündem konularını belirleme, çalışma programını düzenleme ve diğer AB kurumları ile diyaloğu sağlama işlevlerini yerine getiriyor. Geniş çerçevede AB politikaları konu olduğunda esas karar verici merkezlerin Berlin ve Paris olduğu göz önünde tutulursa -özellikle küçük ülkeler için- getirdiği bazı avantajlara kıyasla dönem başkanlığının tükettiği zaman ve maddi güç açısından oldukça maliyetli olduğu söylenebilir.

Dönem başkanının belki de en önemli gücü tüm üye devletleri ve liderlerini istediği zaman istediği konuda acil toplantıya çağırabilmesi. Bu tür zirveler medyada da geniş yankı buluyor ve herhangi bir sonuca varılmasa da dönem başkanı ülke kendi gündemini tüm dünyaya duyurmuş oluyor. Dönem başkanı ülkeler siyasi ağırlık ve ekonomik hacim olarak küçük devletler bile olsa şimdiye kadar bu teyamüle uymadığı bir durum gerçekleşmedi.

Avusturya istediğini elde edebilecek mi?

Dönem başkanlığına 'birliğin dış sınırlarını daha iyi koruma' sözü ile geçen Avusturya'nın özellikle Balkan göç yolu konusunda bir takım yeni tedbirler için bastıracağını ve başarılı olacağını tahmin etmek güç değil. Ne var ki, birlik mekanizmasında dönemsel yönetim tek bir ülkeye zannedildiği kadar güç, yetki veya imkanlar vermiyor.

Her şeyden önce 2009 Lizbon Antlaşması ile devamlı hale getirilen AB Konseyi Başkanı pozisyonu idari konuda bir devamlılık ve tutarlılık arz ediyor. Kurz şu an ki Konsey Başkanı Polonyalı Donald Tusk ile yakın çalışmak zorunda ve konsey başkanları tüm üye devlet liderlerince aşırılıkları olmayan, AB değerlerini benimsemiş, tecrübeli ve ılımlı politikacılardan seçiliyor. Bu koltukta oturan kişiler dönemsel de olsa aşırılık içeren girişimleri frenliyor.

İkinci olarak dönem başkanlığı tek başına değil üçlü bir troyka çerçevesinde ilerliyor. Var olan dönem başkanı ülke bir önceki dönem başkanı ve bir sonraki dönem başkanı ülkeler ile gündemler üzerinde beraber çalışıyor. Önceki ve sonraki dönem başkanı ülkeler tecrübeleri ve çalışmaları ile dönem başkanına hem yardımcı oluyor hem de kendi politikalarının devamı ve önhazırlığı için baskı yapıyor.

FPO Lideri Heinz-Christian Strache

Tüm bunların yanı sıra göçmen konusu elbette Kurz'un ilgilenmesini gerektiren tek mesele değil. Kurz pek çok gündeme ilişkin üye ülkelerden bakanların katıldığı yüzlerce konsey toplantısının gündemiyle meşgul olacak. Bu da onun yokluğunda ülkede sadece göçmen ve Müslüman değil aynı zamanda anti-semitik ve AB karşıtı da olan FPO lideri ve Başbakan Yardımcısı Heinz-Christian Strache'nin etkisinin artacağı anlamına geliyor. Strache'nin görüşleri Avusturya'da pek çok kişi tarafından endişe verici bulunuyor. Hali hazırda FPO ile koalisyon yapmaktan ötürü Brüksel'de tepki çeken Kurz'un ülkesinde meydanı AB karşıtı bir siyasetçiye boırkamak istemeyeceği ve bu nedenle AB dönem başkanlığına daha az enerji ayıracağı tahmin ediliyor.

Haberi paylaşınYorumlar