İstiklal Caddesi
İstiklal Caddesi © AA

Türkiye genç nüfus avantajını kaybediyor; doğurganlık hızı 'yenilenme düzeyi'nin altına düştü

By Kamuran Samar
Haberi paylaşın
Haberi paylaşınClose Button

Uzun yıllar genç nüfus avantajıyla övünen Türkiye bu özelliğini hızla kaybediyor. 1990'lı yıllarda yüzde 4 olan Türkiye'nin yaşlı nüfus oranı son TÜİK verilerine göre yüzde 9'a dayandı.

REKLAM

Uzun yıllar genç nüfus avantajıyla övünen Türkiye bu özelliğini hızla kaybediyor. 1990'lı yıllarda yüzde 4 olan Türkiye'nin yaşlı nüfus oranı yüzde 9'a dayandı. Mevcut gidişatta Türkiye 22 yıl sonra 'çok yaşlı nüfusa sahip ülkeler' sınıfına girecek.

Türkiye'nin doğusu ile batısı arasında doğurganlıkta ciddi farklar bulunuyor ancak genel olarak tüm bölgelerde doğurganlık azalıyor, buna karşın 65 yaş üstü olarak kabul edilen yaşlı nüfusu hızla artıyor.

Bu durum gelişmekte olan Türkiye için sosyo-ekonomik anlamda derin sonuçlara gebe. 2001 yılında 2.38 olan doğurganlık hızı 2017 yılında 2.07 seviyesine düştü. Bu oranın son yıllarda daha da düştüğü tahmin ediliyor. Türkiye, nüfusun 'yenilenme düzeyi' olarak kabul edilen 2.10 seviyesinin de gerisinde kaldı. Bu da demografik anlamda zaten 'yaşlı ülkeler' kategorisinde bulunan Türkiye'nin 'çok yaşlı ülkeler' sınıfına gireceğini gösteriyor.

Doğurganlığı artırmak için 'en az üç çocuk' gibi söylemlerin de rakamlara yansımadığı dikkat çekiyor. Aynı şekilde yaşlanan Türkiye'nin 'çalışabilir' nüfus oranı da azalıyor. 2018 itibariyle yüzde 67 olan çalışabilir nüfusu (15-64) ülkenin ekonomik büyümesi için hala ciddi bir avantaj sayılabilir. Ancak doğurganlığın azalması, çalışabilir nüfusun da zamanla küçüleceğini gösteriyor.

Aşağıdaki grafikte de net şekilde görüldüğü üzere kaba doğum hızı en düşük seviyede. Kaba doğum hızı, bin kişi başına düşen canlı doğum sayısını ifade ediyor. 2017 yılında Türkiye'de bin kişi başına 16,1 doğum düştü.

Gelişmiş Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye'de yaşlanma hızının daha fazla olduğuna dikkat çeken kimi uzmanlar, bu durumun sosyal hizmetlere hazırlıksız yakalanma gibi önemli etkileri olacağı uyarısında bulunuyor.

"Toplum zenginleşemeden yaşlanıyor"

Türkiye'de yaşlanma gerçeğiyle yüzleşme korkusu yaşandığına dikkat çeken Sosyolog Özgür Arun, asıl korkulması gereken durumun toplumun yaşlanması değil ekonomik olarak aktif nüfusun üretime dahil edilememesi, dolayısıyla toplumun zenginleşemeden yaşlanması olduğuna dikkat çekti.

Sadece Türkiye'nin değil tüm dünyanın yaşlandığını belirten Sosyolog Arun, "Türkiye tek başına yaşlanan bir ülke değil. Elbette demografik dönüşüm sürecini daha farklı yaşamış ve safhalarını tamamlamış ülkeler var, biz ise daha gerilerden geliyoruz. Özellikle gelişmekte olan ülkeler benzer bir süreç yaşıyor. Süreç şu; Türkiye dünyanın en hızlı yaşlanan ülkelerinden biri." dedi.

Toplum bilimciler yaşlanmayı evliliğin ileriki yıllara atılması ve bunun doğal bir sonucu olan doğurganlığın azalmasına bağlıyor. Bunun dışında kadının ekonomik hayata katılımı ile sosyal ve kültürel alandaki değişimler de toplumda doğumların azalmasının başlıca faktörleri arasında gösteriliyor.

"Yaşlanmayı sorun olarak görüp bunu dert edinenler var" diyen Sosyolog Arun, bu argümanın politika yapıcılar tarafından da kullanıldığını ancak yaşlı nüfusun sosyal hizmetler üzerinde baskı oluşturduğu söylemine katılmadığını dile getiriyor.

3 çocuk, 5 çocuk kampanyası diğer ülkelerde de var

Uzun yaşamanın temelinde insanların mal biriktirmek, zenginleşmek olduğunu söyleyen Arun, Türkiye'nin gelişmiş ülkelere oranla daha hızla yaşlandığını vurguluyor: "Bizim için temel sorun bu kadar hızlı yaşlanan bir toplum için refahımız aynı hızda artmıyor. Zenginleşemeden yaşlanmak bizim için bir sorun. Türkiye yaşlanma sürecini 15 yıl içinde tamamlayacak. Türkiye'nin yaşlanma hızı diyoruz buna. Yaşlı nüfusunun iki katına çıkması için geçen süreye bakıyoruz .Türkiye için bu süre 15 yıl. Fransa bu süreyi 115 yılda, İsveç 85 yılda tamamlamış. Bizim için bu bir risk. Biz bu süreci çok hızlı tamamlıyoruz."

Eriyen ülke nüfusunu canlandırmak için birçok ülke çocuk yardımını bir devlet politikası haline getirdi. Türkiye'nin yanı sıra kimi hükümetler 'en az 3 çocuk' '5 çocuk' söylemleriyle çocuk yapmayı teşvik ediyor.

Demografik dönüşüm üzerine yapılan politikaların işe yaramayabileceğini söyleyen Arun, örnek olarak Fransa'yı gösterdi: "Fransa çocuk sayısı ile çok uğraşıyor ve ciddi paralar da harcıyor ama on binde bir artış oluyor ya da olmuyor. Çocuk sasıyı artınca da yaşlı nüfusun sayısı azalmıyor. Çocuk sayısını artırmak ekonomik dengeleri yeniden kurmak anlamına gelmiyor."

"Türkiye 'çok yaşlı ülke' sınıfına doğru ilerliyor"

Bilimsel olarak bir ülkenin yaşlı nüfusu yüzde 7'i aştığında yaşlı ülke sınıfına giriyor. Bu oran yüzde 10 olduğunda 'çok yaşlı' ülke olarak görülüyor. Türkiye'de 65 yaş üstü nüfus oranı yüzde 9'a ulaştı.

"Türkiye bilimsel açıdan yaşlı ülke sınıfında yer alıyor" diyen Sosyolog Arun, "Ama 2023 yılından sonra biz çok yaşlı sınıfına gireceğiz. Demografik fırsat penceresi dediğim bir mesele var. Şu anlama geliyor, Türkiye tarihinde bir defaya mahsus olmak üzere yetişkin nüfusu en yüksek sayıya çıkacak. Yetişkin nüfustan kastımız 15-64 yaş arasındaki ekonomik olarak aktif kesim. Bu sayı zirveye çıktıktan sonra azalmaya başlayacak. İşte bu demografik fırsat penceresi tahminlerimize göre 2040 yılında kapanacak. 2040 yılından sonra bu nüfus hızla azalmaya başlayacak. 2023 yılında tepe noktasına ulaşacak. Daha sonra yaşlıların sayısı çocukların sayısını geçecek ilk kez. Bu önemli bir sosyal olgu. 2040 yılından sonra yaşlı nüfusu çocuk nüfusundan fazla olacak."ifadelerini kullandı.

Avrupa Birliği'nin (AB) istihdam verilerine göre toplam erkeklerin yüzde 77'si, kadınların ise yüzde 65'i istihdam ediliyor. Kadın ile erkek arasındaki bu fark Türkiye'de sırasıyla yüzde 50 ve yüzde 30 civarlarında. Türkiye'de kadınların önemli bir bölümünün ekonomik üretimin dışında yer aldığını belirten Arun, Türkiye'nin elindeki fırsatı iyi kullanması gerektiğine dikkat çekti: "Türkiye yaşlanmaktan korkmamalı. Türkiye birçok bilim insanını önerdiği adımları atabilirse, yani zenginleşebilirse, güçlü bir aktör olacak. Ama bu sanatla, kültürel birikimle, eğitimle güçlü olacak."

Haberi paylaşın

Bu haberler de ilginizi çekebilir