Emine Ocak, 1995 yılında oğlu Hasan Ocak'ın gözaltında kaybolmasının ardından Türkiye’de kayıplar için adalet mücadelesinin en simge isimlerinden biri hâline geldi.
Cumartesi Anneleri'nin sembol isimlerinden 89 yaşında hayatını kaybeden Emine Ocak için Galatasaray Meydanı'nda cenaze töreni düzenlendi.
Ocak, dün geçirdiği kalp krizi sonrası yoğun bakımdayken yaşamını yitirdi.
Törene siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinden yüzlerce insan katıldı.
Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun törende, “Emine anne 30 yıl önce bu meydana, dünyanın en uzun süren sivil itaatsizlik direnişinin tohumlarını attı. Bizler senin köklerin, dalların, çiçekleriniz Emine anne. Mirasına sahip çıkacağız. Sana söz veriyoruz, hiç vazgeçmeyeceğiz. Kaybedenlerden adil bir yargı önünde hesap sorana kadar, kayıplarımızı bulup kendi ellerimizle toprağa verene kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz,” dedi.
Galatasaray'daki törenin ardından Emine Ocak, saat 16:00’da Gazi Cemevi’nde yapılan ikinci törenle son yolculuğuna uğurlandı.
Emine Ocak'ın mücadelesi ve kayıplar
Emine Ocak, 1995 yılında oğlu Hasan Ocak'ın gözaltında kaybolmasının ardından Türkiye’de kayıplar için adalet mücadelesinin en simge isimlerinden biri hâline geldi. Hasan Ocak, İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra 55 gün boyunca hiçbir bilgi alınamadı. Aile ve insan hakları savunucularının yoğun baskıları sonucu Hasan’ın ağır işkence izleri taşıyan bedeni bir kimsesizler mezarlığında bulundu. O tarihten itibaren Emine Ocak, sadece kendi oğlu için değil, devletin gözaltında kaybettiği tüm evlatlar için mücadele vermeye başladı.
Bu mücadele zamanla başka aileleri de bir araya getirdi. 1995 yılında Galatasaray Meydanı’nda başlayan oturma eylemleri, 'Cumartesi Anneleri' olarak bilinen bir insan hakları hareketine dönüştü. Her cumartesi günü, ellerinde kayıplarının fotoğraflarıyla sessizce oturan bu insanlar, adaletin sesini bastırmak isteyenlere karşı direnmeye devam ettiler. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi, Türkiye’de devlet şiddetinin görünmez kılınmak istendiği dönemlerde bile hafızayı diri tutan bir vicdan çağrısıydı. Cumartesi Anneleri'nin Galatasaray Meydanı'nda toplanmasına senelerdir izin verilmiyordu.
Arjantin’de "Plaza de Mayo Anneleri" de çocuklarını aramak için meydandaydı. Onlar da 1976-1983 arasında askeri diktatörlük döneminde 'kaybedilen' çocuklarının akıbetini sormak için her perşembe Buenos Aires’te toplanıyorlardı. Beyaz başörtüleriyle sembolleşen bu anneler, diktatörlüğün en çok korktuğu soruyu soruyordu: "Çocuklarımız nerede?"
Hem Plaza de Mayo hem de Cumartesi Anneleri, kayıp yakınlarının susmadığını, bastırılamayacağını ve hafızanın sokaklarda canlı tutulabileceğini gösterdi. Emine Ocak’ın mücadelesi de bu evrensel direniş geleneğinin bir parçası olarak Türkiye’de yerini aldı. Sessizliğiyle yankı uyandıran bu anneler, adaletin peşini bırakmayanların sesi oldu.