Newsletter Haber Bülteni Events Etkinlikler Podcasts Video Africanews
Loader
Bize Ulaşın
Reklam

Türkiye, AB üyeliğine başvuralı 38 yıl geçti: 1987'den beri neler yaşandı?

ARŞİV - İstanbul'da AB ve Türkiye arasındaki üst düzey toplantının açılış oturumu öncesinde Türkiye ve AB bayrakları, 28 Şubat 2019.
ARŞİV - İstanbul'da AB ve Türkiye arasındaki üst düzey toplantının açılış oturumu öncesinde Türkiye ve AB bayrakları, 28 Şubat 2019. ©  AP Photo
© AP Photo
By Burcu Basaran
Yayınlanma Tarihi
Haberi paylaşın Yorumlar
Haberi paylaşın Close Button

AB genişleme süreci yeniden ivme kazanırken, Euronews’ün ev sahipliğinde Brüksel’de bugün düzenlenen AB Genişleme Zirvesi ile Türkiye’nin uzun soluklu ve inişli çıkışlı üyelik serüveni yeniden gündeme geldi.

Yaklaşık 40 yıldır devam eden üyelik süreci fiilen donmuş olsa da, geçmişte Türkiye’nin tam üyeliği AB içinde ciddi biçimde tartışılmış, hatta ülkenin AB içinde etkili bir aktör olabileceği değerlendirilmişti. Zaman zaman bazı AB ülkelerinin liderleri benzer açıklamalarla Türkiye'nin üyeliğini desteklediklerini açıklasa da son yıllarda bu alanda somut bir adım atılamadı.

Avrupa Birliği (AB) genişleme süreci yeniden ivme kazanırken, Avrupa bütünleşmesinin geleceğini tartışmak üzere AB liderleriyle aday ülke temsilcilerini canlı yayında bir araya getiren benzeri görülmemiş bir zirve düzenlendi.

Euronews’in ev sahipliğinde Brüksel’de bugün düzenlenen AB Genişleme Zirvesi, Birlik'in doğu ve güneydoğuya genişlemesi konusundaki tartışmalara yön verecek tarihi bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Zirvede; Moldova Cumhurbaşkanı Maia Sandu, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Karadağ Başbakanı Milojko Spajic, Kuzey Makedonya Başbakanı Hristijan Mickoski ve AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Marta Kos bir araya geldi.

Euronews’ün aday ülkelerin sesini Avrupa sahnesinde daha güçlü duyurma girişimi olarak dikkat çeken zirve ile Türkiye’nin üyeliği konusu da yeniden gündeme geldi.

İşte, bu uzun soluklu ve inişli çıkışlı serüvende yaşanan en önemli gelişmeler.

Müzakerelerin başlaması ve ilk dönem heyecanı

Türkiye’nin üyelik serüveni 1980’lerin sonlarına kadar uzanıyor ancak hangi koşullar altında başladığını kavramak için ülkenin modernleşme sürecinin temellerinin atıldığı Mustafa Kemal Atatürk dönemine gitmek gerekiyor.

I. Dünya Savaşı'nın ardından ülkenin paylaşımına karşı direnen Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrası 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle modern Türkiye’nin kurucusu olarak devletin başına geçti.

Cumhuriyet’in ilanından sonraki ilk 10 yılda Atatürk kapsamlı bir reform süreci başlattı. Hilafetin kaldırılması, Latin alfabesinin kabulü, Avrupa hukuk sistemlerinden esinlenen yasalar, giyim kuşamda köklü değişiklikler ve laikliğin anayasal güvence altına alınması gibi adımlar ülkeyi kısa sürede modernleşme yolunda dönüştürdü. Bu dönüşüm de Türkiye’yi uluslararası alanda Avrupa kurumlarına yaklaştırdı.

Bu dönemde, Batı'ya yöneliş ve modernleşme programlarıyla Avrupa ile entegrasyon amaçlayan Türkiye, 1949’da Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biri oldu, 1952’de ise NATO’ya katılarak Batı blokunun önemli bir parçası haline geldi.

ARŞİV - Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, AP/AP1932
ARŞİV - Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, AP/AP1932 AP Photo

Ankara, aynı yıllarda Avrupa Ekonomik Topluluğu (EEC) ile yakın ilişkiler kurma hedefiyle 1959’da ortak üyelik başvurusunda bulundu. Bu talep 4 yıl sonra kabul edildi ve 1963’te Ankara Anlaşması imzalandı.

Dönemin EEC Komisyonu Başkanı Walter Hallstein, anlaşmanın imza töreninde, “Türkiye Avrupa’nın bir parçasıdır,” diyerek bu adımı Avrupa bütünleşme tarihinin "benzersiz bir gelişmesi" olarak nitelendirdi. Ancak 1974’te Kıbrıs’ta yaşanan darbe girişimi ve ardından Türkiye’nin adanın kuzeyine askerî müdahalede bulunması, ilişkilerde ilk büyük kırılma noktası oldu. Kıbrıs meselesi, Türkiye’nin Avrupa yolculuğunda hâlâ çözülmemiş bir engel olarak duruyor.

AB'ye resmî başvurusunu 1987 yılında yapan Türkiye, 1999’da Helsinki Zirvesi’nde aday ülke statüsü kazandı. Bu gelişme, üyelik yolunda büyük bir adım olmasının yanı sıra Türkiye ile AB ilişkilerinde de bir dönüm noktasıydı.

2004’te Avrupa Birliği’nin doğuya doğru genişlemesiyle 10 yeni ülke üye olurken, Türkiye’nin başvurusu hâlâ beklemedeydi. Oysa Ankara, bu ülkelerin birçoğundan çok daha önce üyelik başvurusunda bulunmuştu. Nihayet 2005 yılında Türkiye ile müzakerelere başlanması için çerçeve belgesi kabul edildi. Belgede, hukukun üstünlüğü, iyi komşuluk ilişkileri ve demokratik standartlar vurgusuyla sürecin “açık uçlu” olduğu belirtiliyordu.

Ardından 3 Ekim 2005’te Türkiye ile AB arasında resmî üyelik müzakereleri başladı ve Ankara ile Brüksel arasında tam üyelik hedefi açıkça paylaşıldı. Müzakereler 35 başlıktan oluşan kapsamlı bir uyum sürecini öngörüyordu. 2006’da ilk olarak “bilim ve araştırma” başlığı açıldı ve aynı yıl geçici olarak kapatıldı. Sonraki 10 yılda Türkiye toplam 15 başlık daha açtı ancak hiçbirini kapatamadı.

Durgunluk dönemi

2000’li yıllarda Türkiye ciddi ekonomik büyüme kaydetti ancak müzakerelerde, özellikle hukuk devleti, insan hakları ve komşu ilişkileri gibi konularda AB tarafında ciddi çekinceler oluştu.

Kıbrıs sorunu, bazı AB üyelerinin tam üyeliğe alternatif olarak önerdiği “imtiyazlı ortaklık” fikri ve siyasi gerilimler de süreci zora soktu.

2011’de dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy “ayrıcalıklı ortaklık” ihtimalini gündeme taşıdı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2023’ü, yani Cumhuriyet’in 100. yılını, üyeliğin tamamlanacağı tarih olarak hedef gösterdi. Fakat 2016’daki darbe girişimi, ardından ilan edilen OHAL ve insan hakları konusundaki gerilemenin yanı sıra 2017'deki anayasa değişikliği süreci ilişkilerde yeni bir dönüm noktası yarattı.

Avrupa Parlamentosu Kasım 2016’da Türkiye’deki “orantısız baskıcı önlemleri” kınayan bir karar alarak müzakerelerin geçici olarak dondurulmasını talep etti. 2018’de ise AB Konseyi, Türkiye’nin “AB'den uzaklaştığını” belirterek müzakerelerin fiilen durduğunu açıkladı.

Sonraki yıllarda ilişkiler daha da gerildi. Türkiye, Rusya ile yakın ilişkilerini sürdürürken, AB bazı durumlarda Ankara’nın Moskova’ya yönelik yaptırımları dolaylı biçimde deldiğinden şüphe duydu.

Avrupa Komisyonu’nun 2022 Genişleme Raporu'nda tablo şu şekilde özetlendi: “Türk hükümeti, AB üyeliğine yönelik taahhüdünü yinelese de reform sürecindeki olumsuz gidişatı tersine çevirmemiştir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargı bağımsızlığı alanlarında ciddi endişeler giderilmemiştir.”

2020'ler: Gelişmeler ve engeller

2023 yılında Ankara ile Brüksel arasındaki ilişkilerde yaşanan 'çıkmazı' gündemine alan AB Komisyonu, Türkiye ile diyalog ve işbirliğini geliştirmeyi ve yeni bir başlangıç yapmayı tavsiye eden bir rapor hazırladı.

AB Komisyonu, 8 Kasım 2023’te Türkiye hakkında yayınladığı raporda, Türkiye'deki mültecilere ve ev sahibi topluluklara verilen desteğin sürdürülmesi, en hassas mülteci gruplarına yönelik AB üye ülkelerine kabullerin hızlandırılması, diğer yandan menşe ülkelere güvenli, onurlu ve gönüllü dönüşlerin desteklenmesi gerekliliğine değindi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık 2024.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık 2024. Yavuz Ozden/AP Photo

Kıbrıs ve demokrasi gibi konularda bazı eleştirilerin de yer aldığı raporda, Türkiye'nin reform yönünden ilerleme kaydetmediği, demokraside gerileme yaşandığı ve üyelik kriterlerine uyumda eksikler bulunduğu bildirildi.

Raporda ayrıca, Türkiye'nin, AB ile Gümrük Birliği içinde bulunan bir aday ülke olmasına rağmen AB'nin Rusya'ya yönelik yaptırımlarına uymamayı tercih ettiği hatırlatıldı.

Öte yandan, bu yıllarda ilişkilerin tamamen donduğu söylenemez: Aralık 2024’te AB ile Türkiye arasında Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog yeniden başlatıldı ve 2025 Nisan’ında yapılan toplantıyla birlikte taraflar işbirliği başlıklarını yeniden görüşmeye açtı.

'Türkiye 2024 Raporu'nda bazı ekonomik ve yapısal reform adımları tanınsa da, hukuk devleti, temel haklar ve yargı bağımsızlığı gibi çekirdek alanlarda ilerleme olmadığı belirtildi. Raporda, Türkiye’nin AB Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’yla uyum oranının düştüğü ifade edildi.

Bu yıla gelindiğinde ise, 2025 baharında kabul edilen Avrupa Parlamentosu kararında, Türkiye’nin AB müzakere sürecinin fiilen durduğu tekrar teyit edildi. Kararda, Türkiye’nin stratejik önemine dikkat çekilse bile “şu anda üyelik müzakereleri yeniden başlatılamaz” denildi.

AP milletvekilleri, Türkiye’deki demokratik standartların giderek kötüleşmesinden ve eleştirel seslerin sistematik biçimde bastırılmasından derin endişe duyduklarını ifade etti. Milletvekilleri, son dönemdeki barışçıl kitlesel protestolara yönelik sert müdahaleyi ve yüzlerce göstericinin, suç unsuru içermeyen delillerle, aceleyle yürütülen toplu davalarda yargılanmasını kınadı.

Ayrıca AP üyeleri, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik "saldırıları," yaklaşan seçimlerde meşru bir rakibin aday olmasını engellemeye yönelik siyasi amaçlı hamleler olarak değerlendirdi. Bu tür eylemlerle mevcut Türk makamlarının ülkeyi giderek "tamamen otoriter bir modele doğru ittiği" vurgulandı.

Aynı dönemde, Temmuz 2025’te AB, Türkiye vatandaşlarına yönelik Schengen vizesi işlemlerinde kolaylıklar getirdi. Bu adım ilişkilerde pragmatik bir ilerleme olarak değerlendirildi ancak tam üyelik için gerekli kriterlerde kayda değer bir açılım halen gerçekleşmedi.

Bugün hâlâ resmen aday ülke statüsünü koruyan Türkiye, Avrupa Birliği’nin kapısında en uzun süredir bekleyen ülke konumunda. Türkiye’nin üyelik başvurusunun ardından 16 ülke birliğe katılım sürecini tamamladı ancak Türkiye, bazı müzakere fasıllarının açılması dışında kayda değer bir ilerleme sağlayamadı.

Son yıllarda ise Türkiye’nin tam üyeliği yerine yeni bir ilişki modeli ya da “stratejik ortaklık” formülü giderek daha sık dile getiriliyor.

Erişilebilirlik kısayollarına git
Haberi paylaşın Yorumlar