Bilim insanları, doğumunun 510. yıldönümü vesilesiyle, İspanyol Katolikliğinin en etkili figürlerinden biri olan Azize Teresa’nın yüzünü yeniden inşa etmeyi başardı.
Avilalı Azize Teresa, yüzyıllardır yalnızca Katolik dünyasını değil, farklı alanlardaki isimleri de büyülemeye devam ediyor. Moda tasarımcısı Manolo Blahnik’ten, masasında onun el kalıntısını saklayan diktatör Francisco Franco’ya kadar, etkisi nesiller boyu hissedildi.
İspanya’nın dört bir yanında kutsal emanetlerine derin saygı gösterilirken, azizenin imgesi sanatın en görkemli eserlerinde ölümsüzleştirildi. Bernini’nin "Azize Teresa’nın Vecdi" adlı heykeli, Rubens’in portresi ve bu makalenin girişinde yer alan El Greco’nun ahşap oyma eseri, onun mistik mirasını yaşatan başyapıtlardan sadece birkaçı.
Yüzünün bilimsel olarak yeniden yaratılması
Teresa’nın 16. yüzyılda bizzat kurduğu Discalced Carmelites tarikatı, azizenin 50’li yaşlarında, “tam olgunluk döneminde,” ancak 1582’de, 67 yaşında ölümünden çok önce yüzünü tasvir eden pişmiş topraktan bir büst yaptı.
Azizenin mezarının bulunduğu Alba de Tormes’deki (Salamanca) tarikatın önderi Peder Miguel Angel Gonzalez, bu büstün şimdiye kadar yapılmış en gerçekçi tasvir olabileceğini söylüyor. Yeniden yapılandırmaya göre, Teresa’nın “geniş, kemerli kaşlara sahip büyük, siyah, yuvarlak gözleri” ve “her şeyden önce nezaket ve huzur veren” “son derece çekici” bir yüzü vardı.
Titiz bilimsel metodoloji
Bu rekonstrüksiyonu mümkün kılan çalışma Avustralya'daki Victoria Adli Tıp Enstitüsü'**nde gerçekleştirildi.
Avustralyalı heykeltıraş Jennifer Mann, mevcut tüm veri kaynaklarını uyumlu bir şekilde bir araya getirerek büstü oluşturmaktan sorumluydu. Çalışmada kullanılan temel veriler antropomorfik ölçümler, x-ray görüntüleri, azizenin resimli bir portresi ve tarihî tasvirler, özellikle Aziz Yusuf'tan Meryem Ana tasviriydi.
Teresa’nin çağdaşı olan Meryem Ana, azizeye dair değerli bir tanıklık bıraktı:
“Orta boylu bir azizeydi. Gençliğinde çok güzel olduğu söylenirdi ve yaşlandığında bile bu zarafetini koruyordu. Yüzü sıradan değil, dikkat çekiciydi; ne tamamen yuvarlak ne de belirgin şekilde kavisliydi.”
Kalıntılarının tarihi sergisi, 111 yıl sonra ilk kez
Tarikatın Alba de Tormes'teki bazilikası yakında bir başka tarihi olaya tanıklık edecek: Azizenin bedeni, 11-25 Mayıs tarihleri arasında sergilenecek. Bu nadir olay, daha önce yalnızca 1582, 1760 ve 1914 yıllarında gerçekleşmişti.
Bilim insanları, kalıntılarının “şaşırtıcı derecede iyi korunduğunu” belirleyerek, Teresa’nın 156.8 cm boyunda olduğunu ve çeşitli kemik rahatsızlıklarından muzdarip olduğunu tespit etti. İtalyan tıbbi antropolog Luigi Capasso liderliğindeki bir rapora göre, en dikkat çekici bulgulardan biri, "boynunun ve gövdesinin öne doğru eğilmesine neden olan şiddetli servikal ve dorsal kifoz" idi. Raporda, “Bu yapı ona kambur bir görünüm vermiş ve yatarken bile başının aşağı eğik olduğu rahatsız bir sırtüstü pozisyonu benimsemeye zorlamıştır,” denildi.
Acıları ve ruhani coşkularını kaleme alan Teresa’nın psikolojik derinliği, İngiliz Hispanist Gerald Brenan tarafından Montaigne’in keşifleriyle kıyaslanmıştır. Somerset Maugham, "Avilalı Teresa’nın Hayatı" biyografisini “dünyanın en büyük otobiyografilerinden biri” olarak nitelendirirken, Teresa’yı İspanyol Altın Çağı’nın kilit figürlerinden biri olarak gördü.
Graham Greene tarafından yazarlığı övülen Teresa’nın eserleri hâlâ İspanya’daki edebiyat derslerinde okutuluyor. Paula Ortiz’in yönettiği 2023 yapımı "Teresa" filmi, onu çağdaş bir ikon, Engizisyon’la çatışan yıkıcı bir feminist olarak tasvir ediyor.