Newsletter Haber Bülteni Events Etkinlikler Podcasts Video Africanews
Loader
Bize Ulaşın
Reklam

Nawrocki’nin zaferi: Polonya, AB ile fikir ayrılıklarının odağında

Karol Nawrocki
Karol Nawrocki ©  Copyright 2025 The Associated Press. All rights reserved
© Copyright 2025 The Associated Press. All rights reserved
By Dominika Cosic & Maia de la Baume
Yayınlanma Tarihi
Haberi paylaşın Yorumlar
Haberi paylaşın Close Button

Nawrocki, güçlü bir transatlantikçi. Seçim kampanyasında ABD’ye giderek Başkan Donald Trump ve çevresiyle görüşmeler yaptı.

REKLAM

Polonya cumhurbaşkanı Fransa’daki muadili kadar geniş yürütme yetkilerine sahip olmasa da Nawrocki'nin seçilmesi ülkede siyasi dengeleri önemli ölçüde değiştirdi.

Bu gelişme, sağ kanadı yeniden harekete geçirirken, AB yanlısı Başbakan Donald Tusk ile muhafazakar cumhurbaşkanı arasındaki ideolojik uçurumu da yeniden gündeme taşıdı.

Nawrocki'nin cumhurbaşkanlığına seçilmesi, hem Polonya içinde hem de Avrupa genelinde dengeleri yeniden şekillendirecek.

Bu sonuç, yürütme yetkisini elinde tutmasına rağmen Tusk için ciddi bir siyasi gerileme anlamına geliyor.

Analistler Trzaskowski’nin – ikinci kez – kaybetmesini, Nawrocki’ye verilen bir destekten ziyade, Tusk’ın liberal hükümetine yönelik bir tepki olarak yorumluyor. Tusk’ın istifası yönünde çağrılar şimdiden başladı, ancak bu ihtimal şimdilik düşük görünüyor.

Buna rağmen hükümet içinde bazı görev değişiklikleri ve Adalet Bakanı gibi önde gelen isimlerin istifası gibi gelişmeler yaşanabilir.

Trzaskowski’nin yenilgisi, AB yanlısı cephede etkin ve güvenilir bir isim olarak yalnızca Dışişleri Bakanı Radek Sikorski’yi bırakıyor. Parti içinden bazı kaynaklar, Trzaskowski yerine Sikorski'nin aday gösterilmesi halinde Nawrocki karşısında daha iyi bir şansı olacağını savunuyor.

Kendine özgü duruşu ve yükselen profiliyle Sikorski, Tusk’ın liderliğini sorgulayabilecek potansiyele sahip olsa da, parti içinde güçlü bir desteğe sahip olmaması onun önündeki en büyük engel.

Sağda geçici birlik: 2027 için zemin mi?

Nawrocki’nin zaferi, Polonya’nın tarihsel olarak parçalı sağ kanadını geçici olarak da olsa birleştirdi. Confederation partisinden Sławomir Mentzen gibi aşırı sağcı figürlerin de desteğini aldı.

Bu birliğin sürmesi, 2027’de yapılacak parlamento seçimleri öncesinde yeni bir muhafazakâr koalisyonun temellerini oluşturabilir.

Avrupa Birliği: ‘Polexit’ değil, entegrasyona fren

Nawrocki, AB karşıtı değil ancak açık şekilde eleştirel bir çizgide. Trzaskowski’nin Brüksel ile yakın ilişkilerine karşılık, Nawrocki özellikle Yeşil Mutabakat, göç paktı ve AB antlaşmalarında reform önerilerine karşı mesafeli.

Bununla birlikte, Polonya’nın AB üyeliğini sorgulamıyor. Ancak daha fazla entegrasyona karşı çıkıyor. Bu yaklaşım, Polonya siyasetinde giderek daha yaygın hale gelen bir görüşü temsil ediyor: Üyelik kalsın, ama Brüksel’in yetkileri artmasın.

Fransız merkez sağ AP milletvekili Bernard Guetta, Nawrocki'nin başkanlığının ilk etapta diplomatik kopuşlar yaratmasa da, “uzun vadede yıkıcı sonuçları” olabileceği uyarısında bulundu.

Guetta, Donald Trump’ın desteğini de arkasına alan Nawrocki’nin, Polonya’yı AB’nin siyasi çekirdeğinden uzaklaştırabilecek ve 150 milyar euroluk SAFE programı gibi AB çapında savunma girişimlerini yavaşlatabilecek bir rol oynayabileceğini belirtti.

Rusya’ya sert, Ukrayna’ya mesafeli

Nawrocki, Rusya karşıtı bir duruşa sahip. Ulusal Hafıza Enstitüsü’nün eski başkanı olarak akademik ve mesleki çalışmaları, Sovyet döneminde Polonyalılara karşı işlenen suçlara odaklandı.

Sovyet anıtlarının kaldırılmasına verdiği destek, 2022 yılında onu Rusya için "istenmeyen kişi" haline getirdi.

Ancak Ukrayna konusunda daha temkinli bir yaklaşımı var. Rusya’ya karşı Ukrayna’nın mücadelesini desteklese de, Ukrayna’nın AB ve NATO üyeliklerine karşı mesafeli duruyor. Bu tutumunun ardında, Polonya tarımına yönelik tehditler ve İkinci Dünya Savaşı’na dayanan tarihi hesaplaşmalar yatıyor.

Ukrayna’nın üyelik sürecine destek vermek için sembolik ve maddi bazı tavizler talep ediyor.

Transatlantik ilişkiler: Trump çizgisine yakın

Nawrocki, güçlü bir transatlantikçi. Seçim kampanyasında ABD’ye giderek Başkan Donald Trump ve çevresiyle görüşmeler yaptı.

ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem gibi Amerikan muhafazakâr çevrelerinden açık destek aldı.

Polonya’nın güvenlik stratejisinde ABD’nin askeri varlığını temel unsur olarak görüyor. Aynı zamanda ülke ordusunun modernizasyonunu da öncelikli hedef olarak benimsiyor.

Tusk hükümetiyle çatışma: Tıkanma kapıda

Polonya siyasetinde, cumhurbaşkanı ile hükümetin farklı siyasi kamplardan geldiği "birlikte yönetim" dönemlerine daha önce de tanık olundu.

2007-2010 yılları arasında Cumhurbaşkanı Lech Kaczyński ile Başbakan Donald Tusk arasında dış politika ve savunma alanlarında sürekli gerilim yaşanmıştı.

2010-2015 arasında Cumhurbaşkanı Bronisław Komorowski’nin hükümetle uyumlu çalıştığı bir dönem yaşandı. 2015-2023 arasında ise Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ile hükümet (önce Beata Szydło, ardından Mateusz Morawiecki) aynı çizgideydi. Ancak 2023 sonunda Tusk’ın tekrar başbakan olmasıyla birlikte gerilimli bir dönem yeniden başladı.

Bu gerilimin somutlaştığı alanlardan biri de büyükelçi atamaları. Polonya yasalarına göre büyükelçiler cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.

2023 seçimlerinden sonra Tusk hükümeti, 50’den fazla büyükelçinin görevden alınmasını içeren bir liste sundu. Ancak Cumhurbaşkanı Duda bu atamaların çoğunu onaylamadı.

Bu nedenle, Washington’daki Bogdan Klich gibi önemli diplomatik görevler hâlâ resmi onaydan geçmemiş durumda; bu kişiler “geçici misyon şefi” sıfatıyla görev yapıyor.

Nawrocki’nin benzer bir yaklaşımı sürdürmesi ve Tusk hükümetinin atamalarını engellemesi bekleniyor. Bu durum Polonya’nın dış politikasını zorlaştırabilir ve önemli uluslararası platformlardaki etkinliğini azaltabilir.

Avrupa sağında etkisi: Kıta genelinde yükseliş mi?

Nawrocki’nin zaferi, Avrupa’da sağ ve aşırı sağ çevreleri de heyecanlandırdı. Donald Trump, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni tarafından tebrik edildi.

Romanya’nın milliyetçi lideri George Simion ile birlikte yürüttüğü kampanya, Avrupa’daki muhafazakâr çevrelerde bir ivme olarak değerlendiriliyor.

Avusturya, Belçika, Hollanda ve Portekiz’de de benzer eğilimlerin güçlenmesi, kıta genelinde ortak ideolojik bir zemin oluştuğunu gösteriyor: Yeşil Mutabakat’a karşı çıkış, göç politikasına direnç, ulusal egemenlik vurgusu ve AB entegrasyonuna fren.

2027’ye giden yol

Nawrocki'nin cumhurbaşkanlığı, Polonya ve Avrupa siyasetinde yeni bir eksen yaratıyor. Tam yürütme gücüne sahip olmasa da, zaferi ülkenin siyasal anlatısını yeniden şekillendiriyor, diplomatik yönelimini değiştiriyor ve hem iç hem de kıta genelinde sağın yeniden hizalanmasına yol açabilir.

Zaferi, 2027 parlamento seçimlerine giden yolda önemli bir kilometre taşı olarak görülüyor.

Zayıflayan Tusk, güçlenen bir sağ ve ABD ile yakınlaşan bağlarla birlikte, Polonya AB entegrasyonu ve transatlantik muhafazakârlığın geleceği için merkezi bir mücadele alanına dönüşebilir.

Erişilebilirlik kısayollarına git
Haberi paylaşın Yorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Polonya'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde usulsüzlük iddiaları tartışma yarattı

Tusk, seçim yenilgisinin ardından meclisten güvenoyu isteyecek

Fransa'daki siyasi istikrarsızlık, AB için ne gibi sonuçlar doğurur?