Newsletter Haber Bülteni Events Etkinlikler Podcasts Video Africanews
Loader
Bize Ulaşın
Reklam

AB'de genişleme zirvesi: Bekleyiş nasıl sona erer?

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Brüksel'deki AB merkezinde düzenlenen bir toplantı öncesinde Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ile el sıkışırken, 19 Temmuz 2022
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Brüksel'deki AB merkezinde düzenlenen bir toplantı öncesinde Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ile el sıkışırken, 19 Temmuz 2022 ©  AP Photo
© AP Photo
By Vincenzo Genovese
Yayınlanma Tarihi Son güncelleme
Haberi paylaşın Yorumlar
Haberi paylaşın Close Button

Batı Balkanlar’daki Avrupa Birliği aday ülkeleri, üyelik yolunda yıllardır süren bir gecikmeyle karşı karşıya. Euronews, 4 Kasım’da düzenlenecek önemli genişleme zirvesi öncesinde, sürecin son yıllarda neden ivme kaybettiğini ve bölge halklarının neden artık çekinceleri olduğunu masaya yatırdı.

“Godot’yu Beklerken” adlı tiyatro oyununda, başkahramanlar hiçbir zaman gelmeyen bir şeyi bekler. Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, bazı aday ülkelerin AB üyeliği sürecine dair hislerini tanımlamak için bu oyuna sık sık atıfta bulunuyor.

Rama, Haziran 2022’deki AB-Batı Balkanlar zirvesinde, “Arnavutluk Estragon’dur, Avrupa Birliği ise Samuel Beckett,” demişti.

Şu anda, dokuz ülke AB’ye katılmayı hedefliyor ve aday statüsüne sahip. Bu ülkelerden yedi tanesi, üyeliğe giden son aşama olan katılım müzakerelerini çoktan başlattı.

Ancak süreç, en azından eski Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker döneminden bu yana Brüksel cephesinde durma noktasına geldi.

Batı Balkan ülkeleri, uzun yıllardır ilerleme kaydetmek için çabalıyor. Arnavutluk ve Sırbistan 2009’da, Karadağ 2008’de, Kuzey Makedonya ise 2004’te üyelik başvurusunda bulundu.

Sürecin yavaşlaması, hem bölge liderlerinde hem de vatandaşlarında büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

AB’ye en son katılan ülke olan Hırvatistan, başvurudan üyeliğe kadar 10 yıl beklemek zorunda kalmıştı. Romanya ve Bulgaristan ise 12 yıl süren müzakereler yürütmüştü.

Batı Balkan ülkeleri, politikalarını uyumlaştırmak ve reformlar gerçekleştirmek için büyük çaba göstermelerine rağmen hala bekliyorlar. Buna karşın, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı ve hızla değişen jeopolitik ortam, genişleme sürecini yeniden canlandıran başlıca etkenler arasında. Brüksel açısından da yeni üyeleri kabul etmek artık stratejik bir öncelik haline geldi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, son "Birliğin Durumu" konuşmasında, genişlemeyi “Avrupa’nın yeniden birleşmesi” olarak nitelendirdi.

Avrupa Çalışmaları için Wilfrid Martens Merkezi araştırmacısı Teona Lavrelashvili, Euronews’e yaptığı açıklamada, “Üst düzey AB yetkililerinden duyulan söylemsel kararlılıkla kıyaslandığında, genişleme sürecinde bir yavaşlama var,” dedi.

“AB üyesi olmak artık çok daha zorlayıcı hale geldi. Ülkelerin bir dizi kuralı uygulaması, hukukun üstünlüğünü güvence altına alması ve çeşitli ölçütleri karşılaması gerekiyor. Önceki katılım süreçlerinde bu kadar sıkı kriterler yoktu. Ayrıca, jeopolitik koşullar da çok daha karmaşık hale geldi,” diye ekledi.

AB’ye katılmak isteyen her ülkenin, 1993’te belirlenen Kopenhag kriterleri olarak bilinen yönetişim standartlarını karşılaması gerekiyor. Avrupa Komisyonu bu ilerlemeyi değerlendiriyor, ancak son kararı 27 üye ülkenin liderleri oy birliğiyle veriyor.

AB ülkelerinde artan veto korkusu

Önümüzdeki hafta Avrupa Komisyonu, aday ülkelerin ilerlemesini değerlendiren 2025 genişleme paketini açıklayacak.

Brüksel'deki kaynakların Euronews'e bildirdiğine göre, bu yılki paket, mevcut AB üyelerinin yeni gelenleri ağırlamak için benimsemesi gereken değişikliklere dair “genişleme öncesi politika incelemesini” içerecek.

Lavrelashvili’ye göre, mevcut AB üye ülkeleri yeni katılımcılar konusunda özellikle uyum ve bütünlük açısından bazı endişelere sahip.

Ancak ona göre asıl korku, genişlemiş bir AB'nin oy birliği gerektiren konularda şu ankinden bile daha yavaş hareket etmesi. "AB'nin kurumsal mimarisi, gerçekten odadaki fil (açıkça ortada olan ama kimsenin konuşmak istemediği sorun)," dedi.

AB’de, dış politika ve maliye politikası da dahil olmak üzere birçok alanda kararların alınabilmesi için 27 üyenin tamamının onayı gerekiyor. Bu nedenle, kurumsal reform yapılmadan yeni üyelerin eklenmesi, daha fazla veto hakkı ve dolayısıyla daha fazla tıkanma anlamına gelebilir.

Avrupa Parlamentosu’nun son kararı da bunu vurguluyor: “Genişleme süreci ve Avrupa’nın birleşmesi el ele ilerlemeli,” ve “AB’nin yeni üyeleri bünyesine alabilmesi için kurumsal ve mali reformlara ihtiyaç var.”

Çıkmazı aşmanın bir yolu var mı?

Yıllar geçtikçe, bu çıkmazı aşmanın yollarından biri, yeni gelenlere veto hakkı olmadan AB üyeliği verilmesi şeklinde ortaya çıktı.

Euronews'e konuşan üç farklı AB kaynağı, şu anda AB ülkeleri arasında bu teklif hakkında hiçbir düzeyde bir tartışma olmadığını söyledi. Yine de

Avrupa Politika Araştırmaları Merkezi’nden (CEPS) Steven Blockmans, yakın gelecekte bunun değişebileceğini düşünüyor.

Blockmans, Euronews'e verdiği demeçte, "Bunun, elbette, yeni ve mevcut üye devletler arasında bir farklılaşma yaratacağı inkar edilemez. Ancak bu, doğası gereği geçici olacaktır," dedi.

Blockmans'a göre, bu seçenek üye devletler arasında karar almayı kolaylaştıracak.

“Bu uygulama süreyle sınırlı olur ve hukuken de kabul edilebilir. Çünkü AB’ye katılacak tüm aday ülkeler için aynı şekilde uygulanacağından, ayrımcılık teşkil etmez,” diye ekledi.

Erişilebilirlik kısayollarına git
Haberi paylaşın Yorumlar