20 aydır devam eden iç savaşın ardından Sudan, dünyanın en kötü insani krizini yaşıyor. Uzmanlar, siviller için işlerin çok daha kötüye gideceğini belirtiyor.
Sudan'daki iç savaş hayal bile edilemeyecek boyutlarda şiddet, ölüm, açlık ve hastalıklara yol açtı.
Bu süreçte on binlerce insan öldürüldü, 12 milyon kişi yerinden edildi ve kıtlığın eşiğindeki ülkede 48 milyon vatandaşın yarısından fazlası gıda güvencesinden yoksun durumda bulunuyor.
Euronews'e konuşan siyasi analistler ve yardım görevlileri, savaşın siviller üzerindeki etkisinin önümüzdeki aylarda çok daha kötüleşeceğini söylüyor.
Ufukta kesin bir askeri zafer görünmediğine değinen uzmanlar, Sudan'daki iç savaşın göz ardı edilmesiyle 2025 yılında ülkede daha fazla yerinden edilme, daha fazla açlık ve daha fazla hastalık salgını görülebileceğini belirtiyor. 2025 yılının Sudan için insani krizin derinleştiği bir yıl olabileceği vurgusu yapılıyor.
Confluence Advisory düşünce kuruluşunu yöneten Sudanlı siyasi analist Kholood Khair, "Yeni yılda siviller için işler çok daha kötüye gidecek gibi görünüyor," dedi.
Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ile orduya karşı savaşan paramiliter grup Hızlı Destek Güçleri (RSF) arasındaki şiddetli çatışmalar geçen yıl 15 Nisan'da başkent Hartum'da patlak verdi.
SAF lideri General Abdel Fattah al-Burhan ve daha çok Hemedti olarak bilinen RSF komutanı Mohamed Hamdan Dagalo bir zamanlar müttefikti.
Ekim 2021'de ortak bir darbe ve barışçıl bir devrim ile iktidarı ele geçiren SAF ve RSF ittifakı, diktatör Ömer El Beşir'i devirmelerinden birkaç yıl sonra Sudanlıların sivil liderliğindeki bir hükümet umutlarını boşa çıkardılar.
Çok da sağlam olmayan temellere dayanan generaller ittifakı, iki adam ve güçleri arasındaki çatışan hırslar nedeniyle kısa sürede tamamen çözüldü.
Bunu takip eden savaşta her iki taraf da savaş suçu işlemek ve insani yardımı silahlandırmakla suçlandı.
Bir savunma ve güvenlik düşünce kuruluşu olan Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü (RUSI) araştırma görevlisi Michael Jones Sudan'daki iki başlılığı şöyle izah ediyor:
"Medyanın ve kamuoyunun bu tür durumları anlamak için genellikle indirgediği basit bir iyi adam, kötü adam ikilemi yok."
Milislerin belirli nüfusları hedef aldığına dair haberlere atıfta bulunan Jones, "RSF vahşetinin amacı ve ölçeği niteliksel olarak farklıdır. SAF, RSF'nin elindeki bölgeleri ayrım gözetmeksizin bombalamak ve sivilleri riske atmakla suçlanıyor. Her ikisi de suç, ancak nitelik, niyet ve ölçek bakımından farklılar ve altta yatan farklı bir mantığa sahipler," değerlendirmesini yapıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) bu yılın başlarında RSF'nin, Darfur'un bazı bölgelerinde Arap olmayan etnik gruplara karşı yürüttüğü operasyonlarda tıpkı RSF'nin içinden geldiği Cancavid milislerinin yirmi yıl önce yaptığı gibi etnik kırım ile suçlanabileceğini söylemişti.
HRW tarafından bu ay yayınlanan raporda ilk elden tanıklıklara göre Hemedti güçleri ve müttefikleri genç kızlara ve kadınlara da tecavüz etti ve onları seks kölesi olarak tuttu.
Bu arada SAF, RSF'nin kontrolündeki bölgeye ayrım gözetmeksizin bombalı saldırılar düzenleyerek sivillerin hayatını riske attı.
Bu ayın başlarında SAF tarafından düzenlenen hava saldırısı, Kuzey Darfur'daki Kabkabiya'da kalabalık bir pazarı vurdu ve Uluslararası Af Örgütü'nün "aleni savaş suçu" olarak nitelendirdiği bir saldırıda düzinelerce savaşçı olmayan kişi öldü.
Görünürde bir son yok
Analistler, özellikle de bu yaz SAF ve RSF arasında yaşanan silahlanma yarışının ardından,** çatışmaların sona ermesinin uzak bir ihtimal olduğu uyarısında bulunuyor.
Confluence Advisory'den Khair, "İki tarafta da sofistike silahlar var. Bunun net sonucu olarak sivillerin öldürülme riski daha da artıyor," diye konuştu.
Ülkedeki silah ticaretinin geldiği noktayı örnekleyen Khair, "Sudan küçük silahlarla dolu. Kısa bir süre önce araştırma yapmak üzere ülkenin kuzeyine giden bir arkadaşım bana bir AK-47'nin bir haftalık market alışverişinden daha ucuza mal olduğunu söyledi," diye belirtti.
Siyasi analist, Sudan'daki iç savaşın "sivillere karşı bir savaş" olarak görülmesi gerektiğini ve bu savaşta hem SAF hem de RSF'nin Sudan halkına zarar vermekten ve yardım koridorlarını düzgün bir şekilde açmamaktan suçlu olduğunu ifade etti.
RUSI'den Michael Jones, özellikle savaşın uluslararasılaşmış doğası nedeniyle kısa vadede barış ihtimalinin zayıf olduğunu söyledi.
Jones, "Dış paydaşların katılımı ve yabancı mühimmat, araç ve yakıt miktarı artıyor gibi görünüyor. Bu da endişe verici bir durum çünkü nihayetinde bu dinamikler savaşı mümkün kılıyor ve sürmesine neden oluyor," dedi.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından aktarılan raporlar, Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) RSF'nin başlıca uluslararası destekçisi olduğunu öne sürse de BAE olaya müdahil olduğunu reddediyor.
Ancak Khair, Sudan'ın kârlı altın endüstrisi söz konusu olduğunda savaşan her iki taraftan da BAE'nin fayda sağladığını ve bunun çatışmanın temel ekonomik itici gücü olduğunu savundu.
Öte yandan Batılı yetkililer İran'ın SAF'a Mohajer-6 savaş uçakları sağladığını doğruladı.
Bu teknoloji, henüz savaş alanında ülke genelindeki görünümü önemli ölçüde değiştirmemiş olsa da, El Burhan'ın toprak kazanmasına yardımcı oldu.
RSF aylardır SAF'ın eyaletteki tek dayanağı olan Kuzey Darfur'un başkenti El Faşer'i şiddetle kuşatıyor. Başka yerlerde milisler hâlâ Hartum'da hakimiyeti ellerinde tutuyor ancak SAF başkentin güneyindeki Jebel Moya eksenini geri aldı ve bu da Sudan'ın tarımsal kalbi olan Gezira eyaletine operasyon düzenlemesine olanak sağlıyor.
Euronews'e konuşan Khair, askeri bir ilerleme olmamasına rağmen her iki taraf da durumu kendi lehlerine çevirebileceklerini düşünüyor. Her halükarda iki taraf arasındaki düşmanlık ciddi ateşkes görüşmelerini engelliyor.
Siyasi analist Khair'e göre savaşan tarafların ortak bir noktası var, o da ikisinin de demokratik bir Sudan görmek istememesi.
"Savaşı sürdürmek, işleri kendi lehlerine çevirebilecekleri ve devrimden geriye kalanlar ile devrimin talep ettiği şeyleri azaltabilecekleri konusunda kendilerini savunmalarına olanak tanıyor. Yani, oldukça militarize edilmiş bir Sudan'ın sona erdirilmesi."
Jones da çatışmaları durdurmanın ne SAF'ın ne de RSF'nin çıkarına olduğunu kabul ediyor.
"İçeride savaşan tarafların gerçek anlamda müzakere masasına oturmak için ne bir teşvikleri ne de buna ihtiyaçları var. Gerçekten de barışa giden bariz bir yol olduğunu düşünmüyorum."
Savaşın sona ereceğine dair hiçbir işaret yokken, ülke daha da parçalanmaya hazırlanıyor.
Sudan sadece SAF ve RSF bölgelerine değil, aynı zamanda şu anda ana tarafları destekleyen yerel beylik güçleri ve milislerin kendilerine toprak ayırmaya karar vermeleri halinde başka hatlara da bölünebilir.
Khair, "Muhtemelen Sudan'ın parçalandığını, Balkanlaştığını göreceğiz" dedi.
Sudan'daki geçmiş çatışmaları kıstas alarak savaşın 20 yıl daha sürebileceğine inanan Khair, "Siyasi irade değişmedikçe, daha sıkı silah ambargoları ve altın ticaretine yönelik yaptırımlar getirilip uygulanmadıkça [bu savaş devam edecektir]," dedi.
Kötüleşen insani kriz
Halihazırda insani krizin boyutları şaşırtıcı seviyelere ulaşmış durumda. Savaşın ilk 20 ayında 9 milyondan fazla Sudanlı ülke içinde yerinden edilirken, 3 milyon kişi de komşu ülkelere kaçtı.
BM'nin Küresel İnsani Bakış 2025 raporuna göre Sudan, yardıma muhtaç 30,4 milyon insanla dünyanın şimdiye kadar kaydedilmiş en büyük insani krizini yaşıyor.
Rakamları küresel bir perspektife oturtmak gerekirse, Sudan dünya nüfusunun yüzde 1'inden daha azına ev sahipliği yapıyor, ancak dünyadaki ihtiyaç sahibi insanların yüzde 10'una tekabül ediyor.
Ülkede açlık ve hastalık kol geziyor. BM'ye göre 24 milyondan fazla Sudanlı akut gıda güvensizliği içinde ve Ağustos ayında Darfur'daki Zamzam kampında ilan edilen kıtlık yaygınlaşma riski taşıyor.
Ülke büyük bir kolera salgınının ortasında ve Sudan'daki hastanelerin ve tıbbi tesislerin yüzde 70'inden fazlasının savaştan dolayı kapandığı için durum daha da zorlaşıyor.
Bu tür sorunlara rağmen Sudan, uluslararası toplumdan yeterli insani yardım fonu almak için mücadele ediyor.
Birleşmiş Milletler'in mülteci ajansı UNHCR bu yıl Sudan için yaklaşık 1 milyar dolar (35 milyar TL) yardım toplamaya çalıştı. Ancak Ekim ayı sonu itibariyle bu miktarın yalnızca yüzde 40'ını toplayabildi.
Ancak 19 Eylül'de ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Biden yönetiminin Sudan'da gıda, barınma ve sağlık hizmetleri için 200 milyon dolar (7 milyar TL) daha bağışta bulunduğunu söyledi.
Uluslararası Kurtarma Komitesi'nin (IRC) Doğu Afrika bölgesel savunuculuk koordinatörü Anne-Marie Schryer-Roy, "Şu anda Sudan sadece dünyanın en kötü yerinden edilme krizi unvanını elinde bulundurmakla kalmıyor, aynı zamanda dünyanın en kötü açlık krizini de yaşıyor. Her gün açlıktan ölen insanlar var," dedi.
Schryer-Roy, Sudan'da SAF'ın kontrolündeki bölgeye yaptığı son geziyi anlatırken, gittiği her yerde yerinden edilme belirtileri gördüğünü söyledi.
İnsanlar yol kenarlarında ve camilerin dışında uyurken, diğerleri ülke içinde yerinden edilmiş kişiler için kurulan kamplarda yaşıyor.
Schryer-Roy, kış mevsiminin başladığını ve yerinden edilenlerin gerekli sıcak giysilerden ve battaniyelerden de yoksun olduğunu vurguladı.
IRC temsilcisi, "Çatışmalar nedeniyle iki kez yerinden edilmiş ve sadece sırtındaki giysiler ve üç çocuğuyla taşınmak zorunda kalmış Huda adında bir kadınla tanıştım" dedi. Huda Schryer-Roy'a çaresizliğini ama aynı zamanda barışa dair umutlarını anlattı.
Schryer-Roy, "İnsanların şu anda en çok istediği şey, hayatlarına ve geçim kaynaklarına yeniden dönebilmek için çatışmaların sona ermesi," ifadelerini kullandı.
Yardım grupları hem SAF'ı hem de RSF'yi, en savunmasız insanlara yardım edilebilmesi için sınırsız yardım erişimine izin vermeye çağırıyor. Son aylarda küçük iyileşmeler olsa da durum hâlâ zorlu.
Uluslararası kuruluşlar erişim konusunda sıkıntı yaşarken, bu yıl Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen Acil Müdahale Odaları (ERRs) gibi yerel ağlar, milyonlarca insanı beslemek ve çatışmalardan ağır etkilenen bölgelerden binlerce kişiyi tahliye etmek için çalışıyor.
Her iki tarafça da hedef alınan bazı ERR gönüllüleri tutuklandı ve öldürüldü. ERR, Şubat ayı başı itibariyle 20'den fazla gönüllüsünün suikasta kurban gittiğini, onlarcasının da gözaltına alındığını açıkladı.
Ölülerin sayımı
İç savaş nedeniyle bugüne kadar kaç Sudanlının doğrudan şiddet ya da tıbbi tedavi yetersizliği nedeniyle öldüğünü kesin olarak bilmenin bir yolu yok. Resmi tahminlere göre ölenlerin sayısı on binlerle ifade ediliyor ancak ABD'nin Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello bu sayının 150,000'e kadar çıkabileceğini söyledi.
Londra Hijyen ve Tropikal Tıp Okulu'ndaki (LSHTM) yardımseverler ve halk sağlığı akademisyenleri arasında bir işbirliği olan Sudan Araştırma Grubu'nun yeni bir çalışması, savaşın ilk 14 ayında sadece Hartum eyaletinde 61.000 kişinin öldüğünü tahmin ediyor.
Bu, savaş öncesi oranlara göre yüzde 50 oranında bir artış anlamına geliyor. Çalışmaya göre bu rakamın 26.000'i doğrudan şiddet sonucu öldürüldü.
Araştırmacılar, tahminlerine ulaşmak için "yakalama-yeniden yakalama analizi" adı verilen bir teknik kullandı. Bu yöntem, birden fazla kaynaktaki verileri karşılaştıyor. Bu durumda araştırmacılar sosyal medya, özel ve kamu anketlerinden elde edilen üç liste kullandı.
Çalışmanın başyazarı Maysoon Dahab, "Bu gerçekten zor bir işti çünkü savaşın genel özelliklerinden biri, etkinin sessiz olması gerektiği," dedi.
Dahab, "Sudan'da çoğu büyük saldırıdan önceki eğilimi görüyorsunuz. İnternet ve elektriğin kesileceğini biliyorsunuz. Neler olup bittiğini anlatmayı zorlaştırmak için çaba sarf ediliyor," ifadelerini kullandı.
Yerinde ziyaretler çok tehlikeliydi, bu yüzden her şeyin hem Sudan içinde hem de dışında uzaktan yapılması gerekiyordu.
LSHTM'de epidemiyolog olan Dahab, Hartum eyaletinden elde edilen sonuçların savaşın siviller üzerinde ne kadar yıkıcı olduğunu gösterdiğini söyledi. Üstelik Darfur ve Kordofan gibi daha kötü etkilenen bölgelerle ilgili tahminler de yok.
Dahab, "Hartum'un -ne kadar kötü olursa olsun- muhtemelen diğer yerlerden çok daha iyi olduğunu düşünüyoruz" dedi.
'Her Sudanlının hayatı önemli'
Dahab'ın LSTHM araştırmasındaki meslektaşlarından biri olan Aljaili Ahmed, çalışmalarının dünyaya Sudan'daki durumun ne kadar kötü olduğunu gösterdiğini söyledi.
"Yapmaya çalıştığımız şey gerçekten de neler olduğunu belgelemek. Böylece insanlar 'durumun bu kadar kötü olduğunu bilmiyorduk' diyemeyecek. Siz biliyordunuz. Biz size bilgi verdik."
Bir Sudan vatandaşı olarak konuşan ve şu anda yurtdışında yaşayan Ahmed, 2019'da El Beşir'in devrilmesinden sonra halkının sivil yönetime dair umutlarını da değerlendirdi.
"Devrimden sonra çok fazla umudumuz vardı. Her şeyin daha iyiye gideceğini düşündük. Adil, barışçıl ve çeşitliliğe sahip bir Sudan'ı yeniden inşa etmek istiyorduk. Sonra aniden, her iki taraf da [RSF ve SAF] iktidarı ele geçirmek istediği için savaş başladı."
Barışın yakın zamanda geleceğini düşünmese de sivillerin ileride müzakerelere dahil edilmesi gerektiğini ifade eden Ahmed, "Birbirleriyle müzakere eden ordular olmamalı. Çünkü kullandıkları dil ve buldukları çözümler mevcut durumun tekrar tekrar yaşanmasına neden olacak," yorumunu yaptı.
Bu yılın başlarında Sudan'dan kaçmadan önce Hartum'da LSHTM çalışması üzerinde çalışan Omamah Abbas, ölüm ve yıkımı yerinde gördü.
Abbas, "Hartum'daki odamın penceresinden neredeyse her gün cenaze törenlerini izliyordum. Bunlar top mermileri ya da serseri kurşunlarla öldürülen insanlar içindi," dedi.
"Silah seslerini ve çatışmaları duyarken, dizüstü bilgisayarımın başında durup ölenlerin isimlerini yazıyordum. Bir gün benim de o listede olup olmayacağımı merak ederek. Ne zaman bir ölüm kaydetsem, 'Ben nasıl öleceğim? Bir top mermisiyle mi, serseri bir kurşunla mı yoksa başka bir şekilde mi?"
Abbas için yeterli sinyal almak zordu. Binanın çatısına çıkıp sonuçları göndermek için gereken süre kadar beklemek zorunda kalmış.
Dışarıda devam eden savaş göz önünde bulundurulduğunda, yaptığı riskliydi ancak Abbas, kendi deyimiyle "bir zamanlar hayalleri, umutları ve geleceğe dair planları olan" tüm o öldürülen insanlardan cesaret bulduğunu belirtti.
Abbas, "Her Sudanlının hayatı önemlidir. Bu korkunç savaşın bizim üzerimizdeki etkisini dünyaya göstermek istedik. Kaybedilen her hayatı hatırlamak istiyoruz," sözleriyle konuşmasını noktaladı.