İsrail "çok geç olmadan İran'ı caydırmak gerektiğinden" bahsedip onu nükleer yükümlülüklerine uymamakla suçlarken, Washington, Tel Aviv'in Tahran'a karşı tek taraflı bir askeri saldırı başlatabileceğinden endişe ediyor.
ABD, bölgedeki gerginliğin tırmanmaya devam etmesiyle çarşamba gecesi Ortadoğu'daki birçok ülkeden elçilik personelinin ve ailelerinin tahliyesini emretti.
Karar, ABD-İran nükleer görüşmelerinde belirgin bir çıkmazın ortasında geldi. ABD Başkanı Donald Trump, iki ülkenin Tahran'ın nükleer hırslarını dizginlemek için bir anlaşmaya varacaklarından "o kadar da emin olmadıklarını" söylemişti.
ABD Dışişleri Bakanlığı, "Amerikalılar'ı hem yurt içinde hem de yurt dışında güvende tutmak" için Bağdat'taki ABD elçiliğinden personeli kısmen tahliye edeceğini duyurdu.
CBS'e konuşan ABD yetkilileri, İsrail'in İran'da askeri bir operasyon başlatmaya hazır olduğunu ve komşu Irak'taki ABD askeri mevzilerinin Tahran'ın misillemesinin hedefi olabileceğini söylediklerini aktardı.
Ancak şu anda olanlar sadece İran'ın nükleer programını korumak için yaptığı manevralar mı, yoksa bölge gerçekten kapsamlı bir bölgesel savaşı ateşleyebilecek sürpriz bir askeri saldırı senaryosuyla mı karşı karşıya?
İsrail, uzun zamandır İran'ın nükleer programının barışçıl nitelikte olmadığı ve ülke nükleer silah geliştirirse İsrail'in nükleer bir saldırının hedefi olabileceği konusunda uyarıyor.
Ancak ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Bintamin Netanyahu'ya İran'a saldırmaması konusunda doğrudan bir uyarıda bulunarak, tek taraflı askeri eylemlerin yasak olduğunu ve diplomasinin bir şansa ihtiyacı olduğunu söylemişti.
Öte yandan, Netanyahu'yu eleştirenler, İran'daki askeri gerilim sayesinde siyasi geleceğini güvence altına aldığını ve Lübnan ile Suriye'dekilere benzer cepheler açtığını düşünüyor.
İran darbeyi emecek mi, yoksa misilleme mi yapacak?
İran ile olası bir savaş, ABD'ye de önemli bir maliyet getirecek. Irak, Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki ABD üslerinin hepsi bir çatışma durumunda İran'ın füze saldırılarına karşı savunmasız olacak.
İran Devrim Muhafızları Kolordusu Komutanı Hüseyin Salami, açıkça şunları söyledi: "Düşmanın hedeflerinin derinliğini izliyoruz ve her türlü senaryoya hazırız."
İran Savunma Bakanı Aziz Nasırzade de herhangi bir saldırının cevapsız kalmayacağı konusunda uyardı ve bölgedeki ABD üslerini bombalayacağına yemin etti.
Ancak bu sadece bir söylem mi, yoksa İran tehditlerini yerine getirecek mi? ABD'nin Irak'ta yaklaşık sekiz yıl geçirdikten sonra son birliklerini ülkeden çekmesinden hemen sonra Ortadoğu'da başka bir uzun süreli çatışmaya saplanmak isteyip istemediği de tartışmalı.
ABD Donanması'nın Altıncı Filo'sunun Akdeniz'deki varlığı, savaş durumundaki rolü hakkında da soruları gündeme getiriyor.
Tehditlerin arttığı bir zamanda, bu filonun konuşlandırılması Washington'ın hızlı hareket etme yeteneğini artırıyor gibi görünüyor, ancak aynı zamanda onu İran'ın tepkisi için de doğrudan hedef haline getiriyor.
Bölgesel kılıç şakırtıları arasında, Gazze Şeridi'ndeki Filistinliler ise davalarının kenara itilmesinden korkuyor.
Bu, Gazze'yi büyük bir bölgesel çatışmanın patlak vermesiyle birlikte "unutulmuş bir mesele" haline getirebilir ve insani maliyetleri de beraberinde getirir.
Peki ya Husiler ve Hizbullah?
Ekim 2023'te Gazze'deki savaşın başlangıcından bu yana Kızıldeniz'de İsrail bağlantılı olduğuna inandıkları gemileri hedef alan Yemen'deki İran destekli Husiler, yakın zamanda Washington ile yük gemilerine saldırmayı durdurma konusunda bir anlaşmaya vardı.
Ancak İran'a saldırılırsa ve karşı saldırılar gelirse, bu anlaşmanın unutulacağı ve Husilerin yeniden silahlanıp başlıca mali destekçisi için savaşmaya başlayacağı yönünde güçlü bir olasılık var.
Kızıldeniz'in kilit alışveriş yollarında ve çevresinde yaşanacak bir başka gerilim, emtia ve petrol fiyatlarını tekrar yükseltme ve ülkeler arasındaki mal akışını bozma tehdidinde bulunuyor.
Bir diğer konu da Lübnan.
İsrail geçen yıl kasım ayında Lübnan merkezli militan grup Hizbullah ile ateşkes anlaşmasına varmıştı. Ancak İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırıları gerçekte durmadı ve ordunun Hizbullah üyelerini ve tesislerini hedef aldığı iddia ediliyor.
Şimdiye kadar Hizbullah artan gerginlik konusunda sessiz kaldı, ancak Husiler gibi onun da başlıca mali destekçisi İran.
Beklenti, Hizbullah'ın İsrail'e karşı dayanışma saldırıları başlatması yönünde. İsrail ile neredeyse her gün sınır ötesi ateş alışverişinde bulunduğu bir yılın ardından askeri olarak zayıflamış olsa da, göstergeler Hizbullah'ın İsrail'in kuzey cephesinde baskıya dönüşebilecek önemli bir saldırı kapasitesini koruduğuna işaret ediyor.
Irak ve Suriye nerede duruyor?
Irak çok hassas bir noktada duruyor. Irak Hizbullahı liderliğindeki Tahran'a sadık silahlı gruplar, İran'a karşı askeri gelişme beklentisiyle hazırlıklarını sürdürüyor.
Ancak, Bağdat'ın karşı karşıya olduğu en büyük zorluk yalnızca olası kriz konusunda kararlı bir duruş sergilemek değil, bir yandan yıkıcı bir çatışmadan kaçınmak, diğer yandan da kırılgan güvenlik istikrarını korumak arasında bir denge kurması gerekecek.
Güvenlik raporları, IŞİD'in bölgesel bir çatışmadan ve olası güvenlik boşluğundan yararlanarak yeniden ortaya çıkabileceğine dair ciddi endişeler olduğunu gösteriyor.
Bu bağlamda, Irak, taraf olmadığı bir çatışmaya çekilme riskiyle karşı karşıya görünüyor.
Geçici lider Ahmed eş-Şara'nın iktidara gelmesinden bu yana Suriye ise Batı'ya açıklık ve İsrail ile benzeri görülmemiş bir yakınlaşmanın ipuçları arasında bölgesel ve uluslararası ilişkilere yaklaşımında kademeli bir değişime tanık oluyor.
Hala şekillenme sürecinde olan bu değişim, merkezi bir soruyu gündeme getiriyor: Yeni anlayışlar ışığında, Suriye toprakları bir çatışma durumunda herhangi bir askeri operasyon için bir koridor veya platform haline gelebilir mi?
Öte yandan, bu senaryo iç zorluklardan uzak değil. Eski rejimin kalıntıları, nüfuzlarını yeniden kazanmak için yeni durumdan yararlanmaya çalışacakken, yenilenen IŞİD tehdidi istikrar için gerçek bir tehdit oluşturuyor.
Şara ise kaderini belirleyecek bir sınavla karşı karşıya. Bölgesel bir savaş çıkarsa, kenarda mı kalacak yoksa karmaşık bir bölgesel denklemde bir taraf seçerek konumunu belirlemeye mi çalışacak?
Yeni siyasi yörünge ışığında İran'la ve İsrail'e karşı bir ittifak pek olası görünmüyor. Bu iki "imkansızlık" arasında bölge, Şam'ın bir sonraki aşamada nasıl konumlanacağını görmek için bekliyor.
Kazananlar ve kaybedenler
İran'a yönelik herhangi bir askeri saldırı hızlı veya kolay bir operasyon değil, aksine muazzam stratejik ve güvenlik komplikasyonlarıyla dolu bir adım olacak.
Bir çatışmanın patlak vermesi; gerilimin birden fazla cepheyi kapsayacak şekilde genişletilmesi, bölgesel dengelerin geniş çapta bozulması ve Ortadoğu'daki hayati çıkarların acı verici darbelere maruz kalması anlamına gelecek.
İsrail tarafında, Netanyahu savaşı iç siyasi ve yargısal krizlerinden kaçmak için bir fırsat olarak görebilir, zira üç ayrı yolsuzluk davasında suçlamalarla karşı karşıya ve bölgenin istikrarı pahasına kişisel kazanımlar elde edebilir.
ABD ise muazzam askeri gücüne rağmen, kasıtlı bir caydırma politikası benimsemek ve özellikle İran'ı çevreleyen bölgeye askeri üslerinin konuşlandırılması ışığında kendisine pahalıya patlayabilecek açık bir çatışmaya çekilmek arasında belirleyici bir kararla karşı karşıya.
Batı yaptırımları ve biriken ekonomik baskılar nedeniyle zaten bitkin olan İran, ülke liderliğinin ikili bir sınavla (iç uyumu korumak ve dış tehditlere yanıt vermek) karşı karşıya olduğu bir zamanda iç durumu patlatma ve halkın öfke çemberini genişletme tehdidinde bulunacak herhangi bir savaştan ilk etkilenen ülke olacak.