Türk Ceza Hukuku'nda suça karışmış çocukların nasıl değerlendirildiği ve Avrupa ile ABD başta olmak üzere dünyada bu tür vakalara nasıl yaklaşıldığı konusunu masaya yatırdık.
Şubat 2025'te İstanbul Kadıköy’de kaykay malzemesi almaya giden 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi, bir pazar yerinde saldırıya uğrauarak 15 yaşındaki B.B. tarafından 5 kez bıçaklandı, yere düştükten sonra 16 yaşındaki U.B. tarafından tekmelenerek hayatını kaybetti.
Toplum vicdanını derinden yaralayan bu olay, ülke çapında gençlik şiddeti ve ceza indirimleri hakkında büyük bir tartışma başlattı. Ailenin adalet talebiyle birlikte; avukat Serkan Günel, Türk yasalarının 18 yaş altı suçlular için verdiği ceza indirimini tartışmaya açtı.
Ardından siyasi gündem de bu mesele etrafında şekillendi. Bazı siyasiler, faillerin “çocuk” olarak değerlendirilmeyip en ağır cezayı almaları gerektiğini savunarak yasal değişiklik önerdi.
Medyada söz konusu çocukların uzun namlulu silahlarla poz verdiği görüntüler paylaşılınca birçok kişi, ciddi suçlara karışan çocukların yetişkin gibi yargılanmasını talep etmeye başladı. Çocuk haklarından sorumlu baro avukatları ise bu talebe karşı çıkarak "çocukların her şeyden önce mağdur olarak görülmesi" gerektiğine dair açıklamalarda bulundu.
Avukatların açıklamalarını sert eleştiren sosyal medya kullanıcıları, Türkiye'nin benimsediği "suça sürüklenen çocuk" terimini sorgulamaya başlayarak, bazı çocukların "suça sevk edilen" olarak değil, suçu işleyen "failler" olarak görülmesi gerektiğini savunur hale geldi.
Tartışma devam ederken, Türk Ceza Hukuku'nda suça karışmış çocukların nasıl değerlendirildiği ve Avrupa ile ABD başta olmak üzere dünyada bu tür vakalara nasıl yaklaşıldığı konusunu masaya yatırdık.
'Suça sürüklenen çocuk' doğru bir kavram mı?
Önceki ceza hukuku anlayışında çocuklar "çocuk suçlu" veya "çocuk sanık" gibi terimlerle anılıyordu. Bu, çocuğun cezalandırılması gereken bir birey olduğu yönünde algı yarattığı için terim zamanla "suça sürüklenen çocuk" halini aldı. Böylelikle çocuğun, suçu bireysel iradesiyle işlememiş olabileceğini; ekonomik, sosyal, kültürel veya ailesel koşulların etkisiyle “suça sürüklendiği” vurgulamak isteniyordu.
Türkiye'de bu kavramın kabulü 2005'te yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile mümkün oldu. Ancak değişimin kökeni Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (1989) ve Pekin Kuralları (1985) gibi uluslararası belgelere dayanıyor. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi suç işlediği iddia edilen çocuklara saygı, rehabilitasyon ve topluma yeniden entegrasyon vurgusu yaparken Pekin Kuralları da cezadan çok, eğitici ve önleyici tedbirlerin uygulanmasını öneriyor.
Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Hasan Erdoğan, "Çocuk Koruma Kanunu'nda çocuklarla ilgili çok ciddi düzenlemeler vardı" diyor.
"Çocuklar için özel çocuk mahkemeleri kurulmuş, hatta çocuk ağır ceza mahkemeleri -biz her ne kadar çocuk ve ağır ceza terimlerinin yan yana gelmesini istemesek de- hazırlanmıştı."
Bu kanunla birlikte çocuk hukukunda suçların seviyesiyle ilgili bir düzenlemeye de gidilmiş oldu. Çocuk mahkemelerinin yanı sıra çocuk ağır ceza mahkemeleri de gelmiş ve kavram "suça sürüklenen çocuk" halini almıştı.
Ancak çocuk haklarıyla ilgilenen hukukçular bugün bu kavramı da doğru bulmuyor. Birleşmiş Milletler, UNICEF ve Uyuşturucu ve Suç Ofisi resmi olarak "Children in conflict with the law” (Hukukla çatışma içindeki çocuklar) kavramını kullanıyor. Euronews Türkçe'ye konuşan Erdoğan, Türkiye'de de bu kavramın karşılığının kullanılması gerektiği görüşünde.
"'Suça sürüklenen çocuk' dendiğinde o çocuğun suçu gerçekten işlemiş olduğu algısı ortaya çıkar. Bunun yerine 'adalet sistemi içindeki çocuk' denmesi gerektiğini söylüyoruz. Çocuğun etiketlenmesinin önüne geçilmeli."
Asgari sorumluluk yaşı: Avrupa'da 23 yaşına kadar 'çocuk olmak' mümkünken, ABD'de sınır düşük
Dünya genelinde hukuk sistemiyle çatışma yaşamış tüm çocuklar için belirli asgari sorumluluk yaşları mevcut. Bu sınır, bir çocuğun kaç yaşından itibaren yargılama ve kovuşturma süreçleriyle karşı karşıya kalabileceğini belirlemek için uygulanıyor.
Uluslararası hukuk, asgari eşiğin en az 12 olmasını şart koşuyor. Türkiye'de de bu sınır 12 olarak belirlenmiş durumda. Ancak Avrupa'da ve çeşitli ABD eyaletlerinde bu yaş sınırı son derece değişken.
Örneğin, çocuk hukukunda en çok atıf alan ülkelerden biri olan Fransa'da 13 yaşın altındaki çocukların doğruyu yanlıştan "ayırt edemediği" varsayılıyor. 13-17 yaş arası çocuklar ise çocuk mahkemelerinde "eğitim" vurgulu cezalarla yargılanabiliyor.
Bir diğer ülke Almanya'da ise 14 yaşın altındaki çocuklar cezai olarak sorumlu tutulamıyor. 14-17 yaş arası çocuklar çocuk mahkemelerinde yargılanabilirken, mahkemelerin "olgun olmadığını" tespit ettiği 18-21 yaşındaki bireylerin de çocuk olarak yargılamasına izin veren özel bir hüküm mevcut.
Benzer şekilde Hollanda yasaları da 23 yaşına kadar olan kişilerin, gelişimsel açıdan olgunlaşmamış diye değerlendirildiği durumda çocuk olarak yargılanmasına izin veriyor.
İsveç'te ise cezai sorumluluk yaşı 15. Bu yaşın altındaki çocuklar hakkında dava açılmazken, sosyal hizmetler olaylara müdahale edebiliyor. 15-17 yaş arası gençler ise normal mahkemelerde yargılanıyor, ancak özel çocuk prosedürleri kapsamında cezalar alıyor.
Öte yandan, İngiltere ve ABD söz konusu olduğunda kuralların çok daha katı olduğu görülüyor. Çoğu ABD eyaleti, 10-12 yaş civarında asgari sınır belirlerken, tüm eyaletler, bir çocuğun ciddi suçlar söz konusu olduğunda yetişkin mahkemesine nakledilmesine izin veriyor.
İngiltere’de de 10-13 yaş arası çocukların -yaptığı hareketin hukuka aykırı olduğunu bilebilecek durumdaysa- cezai sorumluluğu olduğu kabul ediliyor. 14-17 yaş arasında ise tam sorumluluk öngörülüyor.
'Güvenlikçi yaklaşım' mı, 'özgürlükçü yaklaşım' mı?
Uzmanlara göre ülkeler arasındaki bu derin farklılıklar hukuka yaklaşımdan kaynaklanıyor.
"Dünyada aslında iki temel yaklaşım var. Biri güvenlikçi yaklaşım, diğeri ise özgürlükçü yaklaşım," diyen Erdoğan bu durumu şöyle detaylandırıyor:
"Amerika ve İngiltere daha güvenlikçi yaklaşımı, yani kamu güvenliği gerekçe gösterdiği bir yaklaşımı benimsiyor. Çocuğun çocuk olduğu çoğu zaman göz ardı edilerek yetişkinler gibi yargılanması gerektiği yönünde bir yaklaşım bu. Asgari ceza ehliyeti yaşı da o bölgelerde çok düşük. Ancak kara Avrupa'sı bu yaklaşımı artık reddediyor ve 'Bunlar her şeyden önce çocuktur' diyor."
Türkiye'de çocuklar '12-15' ve '15-18' şeklinde iki gruba ayrılıyor
Türkiye'de ise sadece çocuk mahkemelerinin türü değil, çocukların kendisi de yaşları uyarınca iki gruba ayrılıyor. Erdoğan, "Türk Ceza Kanunu 12-15 yaş arası çocuklar ile 15-18 arası çocuklar arasında ayrım yapıyor," diyor.
Hukukçunun aktarımına göre, 12-15 yaşındaki çocuklar için sosyal inceleme raporları isteniyor. Bu raporlar ceza yerine tedbir uygulanmasında rol oynayabildiği için çocuğun ailesi ve çevresi hakkında incelemeler yapılmasını gerektiriyor. Bunun sonucunda alınacak tedbirler arasında çocuğun aileden uzaklaştırılması gibi önlemler var. Bu yaklaşım çocuğun aile içerisindeki bazı kişiler tarafından suça yönlendirilmiş olabileceğini öngörüyor.
15 ve 18 yaş arası çocukların durumu ise hakimin takdirine bırakılıyor.
Ancak Erdoğan ülkemizde bu sistemin de henüz oturmadığını vurguluyor. "Bu sosyal inceleme raporları detaylı hazırlanmıyor," ifadelerini kullanan hukukçu, "Çocuğun okuluyla, ailesiyle, eviyle, komşularıyla, arkadaşlarıyla görüşmeden sadece adliye koridorunda, 'Oğlum sen bunu niye yaptın? Bunun suç olduğunu bilmiyor muydun?' gibi soruların yer aldığı raporlar dosyalara konuyor" diye ekliyor.
"Uygulama Avrupa'nın ve dünya standartlarının çok çok gerisinde."
'Çocuğun eylemi anlamasıyla hukuku anlaması aynı şey değil'
Asgari ehliyet yaşı gibi uluslararası alanda kabul görmüş uygulamalar genellikle çocuğun yaptığı eylemin ve bu eylemin cezai karşılığının farkında olmama ihtimali nedeniyle yürürlüğe konmuş durumda. Çocuklara yönelik adli değerlendirmeler genellikle yeterlilik (suçlamaları anlama, mahkeme süreci, savunmaya yardımcı olma yeteneği), risk faktörleri ve suç anındaki zihinsel durumu ele alıyor.
Kamuoyunda genellikle suça karışan çocukların, işledikleri fiilin yanlış olduğunu doğru değerlendirip değerlendiremeyeceğine dair tartışmalar öne çıkıyor. Ancak hukukçular konunun bundan ibaret olmadığını vurguluyor. Buna göre bir çocuğun, yaptığı hareketin yanlış olduğunu bilmesi yeterli değil. Aynı zamanda o hareketin nasıl bir hukuki yaptırımı veya cezası olduğunu da bilmesi gerekiyor.
Erdoğan bu durumu bir "bisiklet" örneğiyle açıklıyor: "Diyelim ki bir çocuğa babası bir bisiklet aldı. Arkadaşı bisiklete binmek için izin istiyor ama çocuk izin vermiyor. Daha sonra arkadaşı onu itiyor ve düşerek başını vurmasına neden oluyor. Çocuğun başı şişiyor. Bu, iki akran arasında sık yaşanabilecek bir olay. Ancak şu anki ceza sistemimize göre bu bir gasp fiili ve en az 10 yıl yatarı var."
"Bu çocuk 13 yaşında olsun. Yani asgari kriteri karşılıyor. Çocuk bu hareketi yaptığında 10 yılla yargılanabileceğini bilemez. Kötü bir şey yaptığını bilir ama kötü bir şey yaptığını bilmekle 10 yıldan başlayan bir cezayla karşılaşabileceğini bilmek farklı şeyler."
Erdoğan, "12-13 ya da 15 yaşında bir çocuk ancak yaptığı şeyin kötü olduğunu bilebilir," diye de ekliyor.
Ciddi suçlara hangi cezalar veriliyor?
Çocukların değerlendirmesi veya yargılanması Türkiye ve dünyada genellikle bu konuda uzmanlaşmış bir hakim ve diğer uzmanlar eşliğinde gerçekleşiyor. Ancak cinayet gibi ciddi suçlarda verilen hükümler ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösteriyor.
Avrupa Birliği ülkeleri genellikle küçükler için idam cezasını ve şartlı tahliyesiz ömür boyu hapis cezasını yasaklamış durumda. Son olarak Fransa 2016'da çocuklara yönelik müebbet hapis cezalarını kaldırdı.
Avrupa'da gençler için verilen cezalar, genellikle ABD'dekinden önemli ölçüde daha kısa. Çocuk hukuku kapsamında hüküm giyenler için genellikle azami hapis cezası 5 yılken, çok ciddi suçlar için azami 10 yıl uygulanıyor. Çok ciddi cinayet davalarında ise 18-20 yaş arası kişiler için azami 15 yıl uygulaması var. Çocuklara verilen hapis cezalarının yalnızca yüzde 0,5'i beş yıldan uzun.
Örneğin, Almanya'da, 18 yaş altı kişilerin işlediği çok ciddi suçlar bile en fazla 10 yıl "gençlik hapis cezası" ile cezalandırılıyor. Hollanda'da 16-17 yaşındakiler için herhangi bir suç karşısında verilen azami süre ise sadece 2 yıl. İsveç de 15-17 yaşındaki çocuklara genellikle hapis cezası yerine güvenli bakım (en fazla 4 yıl) uyguluyor.
Ancak ABD'de çocukların cinayet nedeniyle yetişkin olarak yargılanması mümkün. 2012'de Alabama ve sonra bazı diğer eyaletler şartlı tahliyesiz müebbet hapis cezasını yasaklasa da, bazı eyaletlerde müebbet cezası hala mümkün ve genellikle çok uzun hapis cezaları verilebiliyor. Ancak ABD'de de çocuklara idam cezası yasak.
Yine Avrupa'da 18 yaşın altındakiler neredeyse her zaman, özel prosedürlere sahip çocuk (aile) mahkemelerinde yargılanıyor. Bazı ülkeler (örneğin Lüksemburg) yetişkin mahkemelerinde 16 yaş ve üzeri kişilerin yargılanmasına istisnai durumlarda izin veriyor.
ABD'de ise, kanunlar veya savcılık, cinayet veya diğer ciddi suçlarla karşı karşıya olan çocukların yetişkin ceza mahkemesine otomatik sevk edilmesine olanak tanıyor.
Hükmün uygulandığı koşullar söz konusu olduğunda ise AB ülkelerinde, eğitim ve sosyal hizmet uzmanlarının görev yaptığı özel çocuk merkezleri mevcut. Örneğin, Alman yasaları, gençlik hapishanelerinin "eğitsel şekilde yapılandırılmasını" ve çocukların suça karışmasına katkıda bulunan sorunları çözmelerini sağlamasını zorunlu kılıyor. Almanya'daki çocuk davalarının yüzde 5'inden azının hapis cezasıyla sonuçlandığı biliniyor.
İsveç'te ise ciddi suçlardan hüküm giyen 15 ila 17 yaşındaki çocuklar da hapishaneler yerine bakım tesislerine gönderiliyor.
ABD'de 18 yaşına kadar olan çocuklar için tutukevleri veya eğitim merkezleri mevcut. Ancak yetişkin olarak yargılanan çocuklar yetişkin hapishanelerine gönderiliyor. Ülkede bu durum yaygın bir tepkiyle karşılanıyor. Son politikalar ise (özellikle Çocuk Adaleti ve Suçluluğu Önleme Yasası sonrası), gençlerin yetişkin hapishanelerinden uzak tutulmasını gözetir hale geldi. Birçok eyalet, gençlerin hücre hapsinde tutulmamasını ve gözaltındayken yaşlarına uygun eğitim almalarını şart koşuyor.
ABD'nin ceza sistemi de prensipte rehabilitasyona dayalı, ancak şiddete başvuran gençler için hapis cezası oranları ve ceza süreleri genelde daha yüksek. Ayrıca rehabilitasyon seçenekleri de Avrupa ülkelerindeki kadar yaygın değil.
'Türkiye'de 3 binden fazla tutuklu çocuk var'
Çocuklara yönelik cezai uygulamalardaki bu farklılıkları değerlendiren Erdoğan, "Çocuk hakları sözleşmesine ek protokollerle çocukların yargılanmasının yetişkinlerden farklı olması gerektiği ve çocukların çok istisnai hallerde kapalı kurumlarda tutulması gerektiğine karar verilmiştir," diyor.
"Bu yüzden Avrupa'nın pek çok ülkesinde çocuk cezaevi diye bir şey yok. Almanya'da çocuk evleri de var. Bu evlerde az sayıda çocuk uzmanların gözetiminde kalıyor ve okullarına normal şekilde gidiyor. Bazı ağır suç işleyen çocuklar ise bir uzmanla birlikte bu evlerde tek kalıyor."
Türkiye'de ise 3 binden fazla tutuklu çocuk olduğunu aktaran hukukçu, cezaevi sisteminin de büyük ölçüde yetişkinlerin cezaevlerine benzediğini aktarıyor.
"Cezaevlerinde çocukların sağlık, eğitim ve beslenme haklarına erişimi ihlal ediliyor. Çocuk cezaevlerinin en temel problemlerinden biri de şu: Bunlar bölgesel cezaevleri. Yani her ilde yok ve doluluk sorunundan dolayı Ankara'da tutuklanan bir çocuk Samsun'daki cezaevine gönderilebiliyor. Ailesinden ve avukatından uzak kalıyor. Atanan avukatlara az ücret ödendiği için avukatlar müvekkillerini görmeye gidemiyor. Çocuk da avukatını bile görmeden duruşmaya bilgisayar üzerinden bağlanıyor."
"Cezaevi içinde de kantinden havlu veya terlik alabilmek için elektrik veya seramik atölyesi gibi atölyelerde para kazanmaya çalışan çocuklar var."
Çocukların ne kadarı tekrar suç işliyor?
Yargılanan veya tutuklanan çocukların yeniden suça karışma ihtimalini anlamak için yapılan araştırmalar, çeşitli ülkelerde uygulanan bu farklı sistemlerin hangisinin daha başarılı olduğuna dair önemli göstergelerden biri olarak kabul ediliyor. Ancak uzmanlara göre çocukların yeniden suça karışma ihtimalleri yalnızca ceza sistemlerine değil, ülkelerin sosyo ekonomik koşullarına da bağlı.
Yine de uluslararası çalışmalar, çocukların eğitimine yönelik etkin müdahaleler olmadığı sürece tekrar suç işleme oranının arttığını gösteriyor. Örneğin ABD'de ulusal çapta yapılan bir araştırma, tutukluluğun ardından serbest bırakılan gençlerin yaklaşık yüzde 55'inin sadece bir yıl içinde tekrar tutuklandığını ve yüzde 24'ünün de tekrar gözaltına alındığını ortaya koyuyor.
Benzer şekilde, Almanya'daki tarihsel veriler de 1970'lerde hapishaneye gönderilen gençlerin tekrar suç işleme oranının çok yüksek olduğunu (yüzde 70-80) göstermişti. Bu veriler, ülkenin alternatif ıslah yöntemlerine eğilmesinde etkili oldu.
Avrupa'da yapılan daha güncel araştırmalar ise ciddi suçlara karışan gençler için daha düşük tekrarlama oranları gösteriyor. Örneğin, Hollandalı araştırmacılar, zorunlu terapi alan şiddete başvurmuş gençlerin yaklaşık yüzde 13,5'inin iki yıl içinde cezaevine geri döndüğünü tespit etmişti.
Aşağı Saksonya Kriminoloji Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülen çalışmalar da cezalandırmadaki bireysel ve bölgesel farklılıkların suçun tekrarlanmasında önemli rol oynadığını ortaya koyuyor. Enstitünün elde ettiği sonuçlar, 100 bin kişiye düşen suçlu sayısının, hapis cezasının norm olduğu bölgelerde yüzde 7 oranında daha yüksek olduğunu, alternatif ıslah yöntemlerini tercih eden bölgelerde ise yüzde 13 azaldığını göstermişti. Ancak araştırmada neden-sonuç ilişkisi kurulamamıştı.
'Türkiye'de 22 kez cezaevine giren çocuk var'
Türkiye’de ise cezaevine girip çıkan çocukların tekrar suç işleme oranları ile ilgili veriler sınırlı. Güncel istatistikler açıklanmadığı için akademik makalelerde de sıklıkla bu eksiklik gündeme getiriliyor.
Ancak konuyla ilgili kaleme alınan bir makalede, Türkiye’de çocuk ceza adalet sisteminde oluşturulan politikaların, çocukların yeniden suç işlemesini önleme konusunda yeterince etkin olmadığı ve genellikle cezalandırma, caydırıcılık ve kamu koruması yaklaşımıyla sınırlı kaldığı, daha bütüncül ve işlevsel önleme stratejilerine ihtiyaç olduğu vurgulanıyor.
Makalede saha çalışmaları ve bölgesel araştırmaların, yüzde 25 ila 35 aralığında tekrar suç işleme oranlarını ortaya koyduğu belirtiliyor.
Öte yandan, Erdoğan'a göre bu oran çok daha yüksek.
"Ben 15-18 yaş arasında 22 defa cezaevine giren bir çocukla karşılaştım. Bu da bu sistemin çocuk suçluluğunu önleyemediğini, çocuklara ve topluma bir faydasının olmadığını gösteriyor," diyen hukukçu, tekrar suça karışma oranının yüzde 90'a vardığını ifade ediyor.
"Çünkü çocuk dışlanıyor. Topluma 'kazandırmak' deniyor çünkü çocuk kaybedilmiş olarak görülüyor. Halbuki kayıp değil. Suçun asıl nedeni, yani ailesinin mi yönlendirdiği, çevresel faktörlerin mi etkili olduğu araştırılmıyor. Normalde çocuk mahkemeleri sadece ceza yargılaması yapmaz. Suçun işlenmesinden bile önce tedbir kararı verir. Koruyucu ve destekleyici tedbirler, mesela eğitim tedbiri, sağlık tedbiri, barınma tedbiri verir."
Yetişkin gibi yargılanma: Etkili örnekler var mı?
Ahmet Minguzzi'nin öldürülmesinin ardından başlayan kamuoyu tartışmasında sıkça dile getirilen bir talep de bazı ağır suçlara karışan çocukların yetişkin olarak değerlendirilmesi. Barolar bu talebe açıkça karşı çıktığı için özellikle sosyal medyada bazı avukatlar hedef tahtasına oturtulmuş durumda.
"Yetişkin gibi yargılanmak" söz konusu olduğunda Batı'da ABD ve İngiltere dışında örneklere çok nadir rastlanıyor. Bu iki ülkede ise daha önce denenmiş bazı yargılamalar mevcut.
En bilinen örnek 1993'te 4 yaşındaki Derrick Robie'yi boğarak öldüren 13 yaşındaki ABD'li Eric Smith. O dönemde New York yasası, 13 yaşındaki Smith'in yetişkin mahkemesinde yargılanmasına izin veriyordu; 1994'te ikinci derece cinayetten suçlu bulunan Smith, 2021'de şartlı tahliye olmadan önce 27 yıldan fazla hapis yatmıştı. Dava medyada yoğun ilgi görmüştü.
2023'te İngiltere'de görülen bir dava da ciddi bir tartışmaya sebebiyet vermişti. Scarlett Jenkinson ve Eddie Ratcliffe adlı 16 yaşındaki iki genç, arkadaşları Brianna Ghey'i öldürdüğü gerekçesiyle yetişkin mahkemesinde yargılanmış ve 20 ile 22 yıl arasında hapis cezasına çarptırılmıştı.
Benzer vakaların Batı dışında bazı ülkelerde çok daha fazla tepki çeken cezalarla karşı karşıya kaldığı da biliniyor. 2014'te 17 yaşındaki İranlı Arman Abdolali bir kız arkadaşını öldürmekten suçlu bulunmuş ve idam cezasına çarptırılmıştı. Uluslararası tepkiler üzerine ceza 2020-21 yıllarında defalarca ertelenmişti.
Son olarak da 2024'te Çin'de hepsi 13 yaşındaki üç çocuk, sınıftan bir arkadaşlarını öldürdükleri gerekçesiyle yetişkin mahkemesinde yargılanmıştı. Hebei mahkemesi, bir çocuğa müebbet, bir diğerine 12 yıl hapis ve üçüncüsüne de "özel ıslah eğitimi" cezası vermişti. Bu dava için ülkede cezai sorumluluk yaşı 12'ye düşürülmüştü.
Türkiye'de 'çocuklar, çocuk sistemi içinde bile çocuk olarak değerlendirilmiyor'
Türkiye'de ise çocukların yetişkin olarak görülüp yargılanması söz konusu değil. Ancak buradaki çocuk hukuku sisteminin işleyişinde de aksaklıkların mevcut olduğu belirtiliyor.
Örneğin Erdoğan, hem yetişkinlerin hem de çocukların karıştığı suçlarda iki kesimin yargılanması sırasında herhangi bir ayrım gözetilmediğini ve çocukların da yetişkin mahkemelerine çıkarıldığını, hatta ters kelepçe uygulamasına maruz kaldığını savunuyor.
Yakın zamanda Ankara'da yapılan kapsamlı uyuşturucu operasyonunu örnek gösteren Erdoğan, süreci şöyle açıklıyor:
"Operasyonda 600'e yakın kişi alındı. Bunlardan 97'si çocuktu. Hatta içlerinden biri 11 yaşındaydı. Normalde o çocuğun alınmaması gerekirdi. Bu 97 çocuğun ifadelerini çocuk savcısının alması gerekiyordu. Ama hepsini kaçakçılık savcıları aldı ve bu 97 çocuğun 94'ü tutuklandı. Eğer çocuk savcıları ifade alsaydı tutuklanmayacaklardı."
Erdoğan, "Görüştüğümüz yetkili kişiler o an tüm savcıları çocuk savcısı olarak atadıklarını söylediler. Oysa böyle bir usul yok" diye ekliyor.
"Çocuk adalet sistemi içerisinde çocuklar çocuk olarak değerlendirilmiyor. Maalesef en büyük sorun bu."