Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Çek tabancalarından ABD yapımı savaş uçaklarına kadar uzanan Avrupa ve uluslararası sistemlere milyarlarca euro yatırım yapıyor. Peki bu silahlar neden Alman üreticilerden satın alınmıyor?
Almanya, 2025 yılında askeri tedarik için 24 milyar euro harcadı. Alman ordusunu (Bundeswehr) hızlı bir şekilde modernize etme hedefi doğrultusunda, öncelik Avrupalı tedarikçilere verilirken, yerli kapasitenin yetersiz kaldığı alanlarda ABD sistemlerine de başvuruldu.
Bundeswehr’in 2025 tedarik bilançosu, yüksek talebe rağmen modernizasyonun ilerlediğini gösteriyor. Bunun başlıca nedenleri arasında basitleştirilen prosedürler ve Bundestag’da alınan çok sayıda karar yer alıyor.
Ağırlıklı olarak özel fon aracılığıyla finanse edilen süreçte, Bundeswehr 149 tedarik projesi hayata geçirdi. Çok sayıda yeni sistem ya teslim edildi ya da kademeli olarak envantere alınmaya başlandı.
Odak noktalarından biri kara kuvvetleri oldu. Alman savunma şirketleri KNDS Deutschland ve Rheinmetall Landsysteme tarafından üretilen Puma zırhlı muharebe aracı için ek teslimatlar gerçekleştirildi.
Ancak Bundeswehr için tedarik edilen tüm silah sistemleri Almanya’da üretilmiyor. Euronews’in eylül ayında aktardığına göre, tedarik sözleşmelerinin büyük bölümü Avrupalı üreticilere verilmesi planlanırken, alımların yalnızca yaklaşık yüzde 8’i ABD’den yapılacak.
Almanya’nın kapasitesinin sınırlarına ulaştığı alanlar
Almanya’da üretilmeyen silah sistemleri arasında, ABD yapımı F-35 savaş uçakları, donanma için P-8A Poseidon deniz karakol uçakları ve Tomahawk seyir füzeleri bulunuyor.
Bununla birlikte, Avrupa’dan da alımlar yapılıyor. Örneğin Bundeswehr’in P8 tabancasının, Çek üretimi CZ P13 ile değiştirilmesi planlanıyor.
Bundeswehr, IRIS-T gibi Alman hava savunma sistemlerine ek olarak, ABD ve İsrail iş birliğiyle geliştirilen Arrow-3 füze savunma sistemini de satın aldı.
Bu sistemlerin bazıları Bundeswehr açısından hayati öneme sahip. Örneğin F-35 savaş uçağı, içerdiği son derece karmaşık ve gizli teknolojiler nedeniyle ABD dışında üretilemiyor.
Ayrıca özel üretim tesisleri, Uluslararası Silah Ticareti Düzenlemeleri (ITAR) gibi hukuki ihracat kısıtlamaları ve stratejik çıkarlar, bu savaş uçağının yurt dışında üretilmesini engelleyen diğer faktörler arasında yer alıyor.
İsveç üretimi Gripen gibi Avrupa yapımı uçakların, F-35’in yerini alıp alamayacağı daha önce tartışıldı.
Ancak bu, göründüğü kadar kolay değil. Haberlere göre, Bundeswehr’in de teslim alacağı model olan F-35A, ABD yapımı B61-12 nükleer bombasını taşıma sertifikasına sahip. Bu da uçağın hem konvansiyonel hem de nükleer silahları taşıyabildiği anlamına geliyor.
Bu özelliğiyle F-35, NATO’nun nükleer paylaşım programı kapsamında, Tornado gibi nükleer kapasiteye sahip eski uçakların potansiyel halefi olarak görülüyor.
Bir diğer seçenek ise, Avrupa dışı ortaklara bağımlılığı azaltmayı hedeflerken “geleceğin hava muharebesini” yeniden tanımlamayı amaçlayan Fransa-Almanya-İspanya ortaklı Geleceğin Muharebe Hava Sistemi (FCAS) projesiydi.
Ancak proje zorlu bir aşamada bulunuyor. Üç ülke siyasi olarak projeye bağlılığını sürdürse de, özellikle Airbus ile Dassault Aviation arasında Yeni Nesil Savaş Uçağı’ndaki liderlik ve iş paylaşımı konusundaki süregelen sanayi anlaşmazlıkları ilerlemeyi geciktiriyor.
FCAS’in hedefi tek bir savaş uçağı üretmek değil; insanlı bir savaş uçağı, insansız refakatçi 'drone'lar ve dijital bir muharebe bulutundan oluşan, birbirine bağlı bir 'sistemler sistemi' oluşturmak.
Yeni uçağın ilk uçuşunun en erken 2030 civarında yapılması, operasyonel hale gelmesinin ise 2040’tan önce pek olası olmaması bekleniyor. Ancak takvimin ve maliyetlerin tutturulup tutturulamayacağı belirsizliğini koruyor.
Siyasi dengeler
Savunma teçhizatının yaklaşık yüzde 80’i Almanya’da tedarik edilse de, tam bağımsızlığa siyasi düzeyde ulaşmak da zor görünüyor.
Aralık ayı başında yapılan bir NATO toplantısında, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Christopher Landau, Avrupa ülkelerini kendi savunma sanayilerini ABD’li tedarikçilerin önüne koydukları gerekçesiyle eleştirdi.
Landau, Avrupa’ya savunma harcamalarını somut operasyonel kapasitelere dönüştürme çağrısında bulunarak, ABD şirketlerinin pazardan dışlanmaması gerektiğini söyledi.
Kısa süre önce yayımlanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi de, “askeri ittifaklardan ticari ilişkilere kadar her alanda ABD’nin diğer ülkeler tarafından adil şekilde muamele görmesini talep edeceğini” vurguluyor.
Strateji belgesinde, “Artık bedavacılığa, ticaret dengesizliklerine, yırtıcı ekonomik uygulamalara ve ülkemizin tarihsel iyi niyetine zarar veren, çıkarlarımızı zedeleyen diğer dayatmalara ne tahammül edeceğiz ne de bunu karşılayabilecek durumdayız” ifadelerine yer veriliyor.
Euronews’e konuşan, ABD Kara Kuvvetleri’nden emekli Korgeneral Ben Hodges, “Almanya’nın savunma teçhizatını nereden satın alacağının, her şeyden önce Bundeswehr’e en iyi kabiliyeti neyin sağlayacağına bağlı olması gerektiğini” söyledi.
Ancak Hodges, Almanya’nın hâlihazırda üretmeye muktedir olmadığı ya da üretmek istemediği bazı sistemler bulunduğunu da kabul etti.
Güvenlik uzmanı Dr. Christian Mölling ise Alman Bild gazetesine yaptığı değerlendirmede, yalnızca Almanya içinde üretime dayanmanın zaman kısıtları nedeniyle mümkün olmadığını belirtti.
Mölling’e göre, askerler için alınan yeni tabanca Almanya’da üretilmiş olsaydı, yeni fabrikalar kurulması, devletin ön finansman sağlaması ve uzun bir zamana ihtiyaç duyulması gerekecekti.
Avrupa savunma kabiliyetlerinin standartlaştırılması
Avrupa’dan tedarikin bir diğer nedeni ise, kıta genelinde daha fazla standartlaşma sağlama ve silahlı kuvvetler arasında iş birliğini güçlendirme hedefi.
AB, oldukça parçalı yapıya sahip Avrupa savunma teçhizatı pazarını standartlaştırmak ve mükerrer yatırımları azaltmak amacıyla savunma ekipmanlarının ortak tedarikini teşvik ediyor. Birden fazla ordunun aynı ya da birbiriyle uyumlu sistemleri kullanması, ortak askeri operasyonları önemli ölçüde kolaylaştırıyor.
Bu doğrultuda EDIRPA ve Avrupa Savunma Sanayi Programı (EDIP) gibi girişimler, üye ülkeleri tek başına ulusal alımlar yapmaktan vazgeçmeye ve ortak yatırımlara yönelmeye teşvik etmeyi amaçlıyor.
Hedef, daha iyi koordine edilmiş bir Avrupa savunma sanayisi ile teknik olarak uyumlu silah sistemleri oluşturmak.
AB stratejisine göre bu yaklaşım, uzun vadede yalnızca verimliliği ve dayanışmayı değil, aynı zamanda Avrupa’nın askeri entegrasyonunu ve ortak savunma kapasitesini de güçlendirecek.