İsrail ile haziran ayında yaşanan çatışmaların ardından yaptırımlar, enflasyon ve para birimindeki çöküş, halkın öfkesinin odağına günlük yaşam mücadelesini yerleştirdi.
İran’da derinleşen enflasyon krizinin tetiklediği protestolar dördüncü gününe girdi. Tahran’daki Büyük Çarşı’dan başlayarak İsfahan, Şiraz, Meşhed, Hemedan ve Keşm dâhil pek çok büyük kente yayılan gösterilerde, dükkan sahipleri ve çarşı esnafından üniversite öğrencilerine kadar on binlerce kişi birçok eyalette sokaklara çıktı.
Ülke genelinde enflasyon, çöken riyal, gıda ve temel ihtiyaç fiyatlarındaki hızlı artış ve rejime yakın çevrelerin dahi temkinli biçimde kabul etmek zorunda kaldığı yaygın ekonomik sıkıntılarla birlikte yüzde 42’nin üzerine çıktı.
Aralık ayından bu yana gıda fiyatları yüzde 72 artarken, sağlık ve tıbbi ürünlerdeki artış yüzde 50’ye ulaştı.
Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan hafta başında, “Protestoları resmen tanıyoruz… Seslerini duyuyoruz ve bunun insanların geçim koşulları üzerindeki baskıdan kaynaklanan doğal bir tepki olduğunu biliyoruz,” dedi.
Pezeşkiyan, İçişleri Bakanı’na göstericilerin temsilcileriyle diyalog kurulması talimatını verdi.
Hükümet yetkilileri protestoculara yönelik doğrudan tehditlerden kaçınırken, devlet medyası ve ulusal yayıncı IRIB de büyük ölçüde kışkırtıcı bir dil kullanmadı.
Öte yandan salı günü, özellikle öğrenciler arasında bazı gözaltılar yapıldığına dair haberler çıktı; ancak yerel kaynaklar bugün gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakıldığını doğruladı.
İran’ın resmî para birimi riyal, serbest piyasada ABD doları karşısında yaklaşık 1,3–1,45 milyon riyal seviyeleriyle tarihî diplerde işlem görüyor. Sadece Aralık ayında yaklaşık yüzde 20 değer kaybetti.
Günlük hayatta İranlılar fiyatları, 1932’den önce kullanılan ve duygusal önemi olan tarihî bir altın para birimi olan “tümen” üzerinden ifade ediyor. 1 tümen 10 riyale eşit; yani 100 bin riyal genellikle 10 bin tümen olarak söyleniyor.
İran–İsrail çatışmasının dalga etkisi
Hayal kırıklığı, bu yılın haziranında İran ile İsrail arasında yaşanan 12 günlük çatışmadan bu yana birikiyordu. Çatışma, İsrail’in 13 Haziran’da sürpriz bir saldırıyla ülkedeki askerî ve nükleer tesisleri bombalaması; üst düzey askerî yetkililer, nükleer bilim insanları ve siyasetçilerin öldürülmesiyle başladı.
İran, 550’den fazla balistik füze ve binin üzerinde intihar dronuyla karşılık verdi. ABD, İran saldırılarını engelleyerek ve 22 Haziran’da üç İran nükleer tesisine hava saldırısı düzenleyerek sürece dâhil oldu; bu, ABD’nin onlarca yıldır İran topraklarına yönelik en doğrudan saldırılarından biriydi.
İran da Katar’daki bir ABD üssünü füzelerle hedef aldı.
24 Haziran’da İran ile İsrail arasında ateşkes sağlansa da, yaptırımlar, mali baskılar ve kur istikrarsızlığı nedeniyle ekonomi üzerindeki aşağı yönlü baskı devam etti.
30 Haziran civarında riyal, serbest piyasada yaklaşık 91 bin 500 tümen seviyesinde işlem görüyordu; bu, bugünkü seviyelere kıyasla çok daha güçlüydü.
Dikkat çekici olan, mevcut protestoların tetikleyicisinin önceki zorunlu başörtüsü gibi konulardan farklı olarak doğrudan ekonomik olması.
Protestoların üçüncü günü olan çarşambanın, İran yönetiminin 2009 seçim sonrası protestoların bastırılmasının yıldönümü olarak andığı 9 Dey tarihine denk gelmesi, sembolik bir anlam taşıdı ve göstericileri daha da motive etti.
Yetkililerin bu tarihle bağlantılı eski güvenlik söylemlerini yeniden canlandırıp canlandırmayacağı belirsiz.
Devletin mesajları da çelişkiliydi: Bir yandan bazı yetkililer “protesto hakkını tanıdıklarını” söylerken, diğer yandan “ekonomik protestocular” ile sözde “sabotajcılar” ya da “rejim değişikliği yanlıları” arasında ayrım yapmaya çalıştı. Geçmişte bu tür ayrımlar çoğu zaman sert müdahalelerin habercisi olmuştu.
Elle tutulur öfke ve çaresizlik
Alım gücü hızla erirken, kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığını düşünenlerin sayısı hızla artıyor.
Bu çaresizlik duygusu, protestoların ilk gününden yayılan ve viral olan bir görüntüde çarpıcı biçimde somutlaştı: Güvenlik güçlerinin karşısında, sokak ortasında silahsız şekilde asfaltın üzerine oturmuş bir adam.
Görüntü, Tiananmen Meydanı’nda tankların önünde duran yalnız adamı çağrıştırıyor; mevcut krizin sıradan İranlılar için yarattığı umutsuzluğu ve aşağılanmışlık hissini gözler önüne seriyor.
İran kültüründe ailesinin geçimini sağlayamamak, son derece ağır bir utanç kaynağı.
Önceki birçok protesto dalgasının aksine, yetkililer ilk günlerde yaygın internet kesintileri ya da mobil hat ve SMS servislerini kapatmadı.
Ancak bu durum kalıcı ya da yapısal bir değişimin işareti olarak görülmemeli. İran’ın güvenlik kurumları ve devlet medyasının uzun sicili, baskıya geri dönüş ihtimalinin tamamen masada olduğunu gösteriyor.
Sosyal medyada dolaşan videolar — özellikle Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerden — güvenlik güçlerinin sert müdahalelerini ortaya koyuyor ve devletin bu bölgelere yönelik hassasiyetini vurguluyor.
Pezeşkiyan yönetiminin tonu önceki protesto dönemlerinden farklı olsa da, kamuoyundaki memnuniyetsizliğin temel nedenlerini ya da İran’ın köklü ekonomik sorunlarını ele almıyor.
ABD ve Avrupa Birliği’nin uyguladığı yaptırımlar petrol gelirlerini, bankacılık erişimini ve ithalatı sınırlarken; birçok İranlı, iktidar elitinin bölgesel güç projeksiyonuna ve ideolojik önceliklere yatırım yapmasının, fiyat istikrarı ve gelirlerin korunması pahasına gerçekleştiğini düşünüyor.
Yeniden saldırı endişesi
ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun son görüşmesinin ardından Washington’un Tahran’a yönelik söyleminin sertleşmesi, askerî tırmanma korkularını artırdı.
Birçok İranlı için savaş ihtimali, boş akşam sofralarıyla birlikte gündelik hayatın parçası hâline gelmiş durumda; bu da ulusal önceliklerin günlük gerçeklerden koptuğu hissini pekiştiriyor.
Tüm bunlar, İran yönetiminin bölgesel ve küresel nüfuzunu koruma takıntısı ve yurtdışındaki çatışmalara sürekli müdahil olması sonucu ülkeyi fiilen ekonomik bir parya hâline getiren yıllara yayılan yaptırımların gölgesinde yaşanıyor.
Çoğu İranlı, enflasyona yetişemeyen mütevazı kamu ya da özel sektör maaşlarına, kayıt dışı ek işlere ve eriyen hane birikimlerine dayanıyor.
Tüketim giderek yerli üretim ve temel gıdalara kayarken; ilaçtan elektroniğe, bebek mamasından yedek parçalara kadar ithal ürünler bankacılık kısıtları ve döviz darlığı nedeniyle ya fahiş fiyatlara ulaştı ya da zaman zaman tamamen bulunamaz hâle geldi.
Birçok hane beslenmesini yerel tarım ürünleri, küçük ölçekli üretim ya da aile destek ağlarıyla tamamlamaya çalışıyor; artan gıda ve enerji maliyetleri ise alım gücünü aşındırarak nüfusun giderek daha büyük bir kesimini ekonomik kırılganlığa itiyor.
Bundan sonra ne olacak?
12 günlük çatışma, üst düzey İranlı komutanların öldürülmesine ve bazı muhalif çevrelerde hükümetin çökeceğine dair beklentilere rağmen ateşkesle aniden sona ermişti. Sonrasında Netanyahu, İsrail’in hedefinin rejim değişikliği olmadığını söylese de “İran halkının özgürlüğüne” dolaylı göndermelerde bulundu.
İran medyasına göre, Pezeşkiyan’ın Çaharmahal ve Bahtiyari eyaletine yapacağı ziyaret planlandığı gibi gerçekleşti ve şu anda Şehr-i Kord’da bulunuyor. Ziyaretin “beklenmedik gelişmeler olmaması” şartına bağlanmış olması bile mevcut ortamın kırılganlığını yansıtıyordu.
Sonuç olarak, İran liderliğinin hangi yolu seçeceği belirsiz: Ekonomik şikâyetleri ele alacak gerçekçi kanallar açmak mı, yoksa tanıdık baskı yöntemlerine geri dönmek mi?
Eski cumhurbaşkanlığı danışmanı Hesameddin Aşena’nın son uyarısı bu ikilemi özetliyor. Sosyal medyada yaptığı paylaşımda, yetkililerin “huzursuzluğu kışkırtması hâlinde huzursuzluğun büyüyeceği” uyarısında bulundu ve geçmiş yaklaşımlarda ısrarın kaçınılmaz olarak halk ayaklanmasına yol açacağını söyledi.