Hint Okyanusu'nda 26 Aralık 2004 tarihinde meydana gelen depremin tetiklediği tsunami 220.000'den fazla kişinin ölümüne yol açtı.
2004 yılında Hint Okyanusu'nda meydana gelen ve yüz binlerce kişinin ölümüne ve 15 ülkede geniş çaplı yıkıma yol açan deprem ve tsunaminin üzerinden 20 yıl geçti.
26 Aralık günü yerel saatle gece 01:00 sıralarında Avustralya'daki bir sismometre Endonezya'nın Sumatra kıyılarında 9.1 büyüklüğünde bir deprem tespit etti.
Depremden yaklaşık 20 dakika sonra oluşan tsunami Endonezya'nın Açe eyaletinin kıyı şeridine ulaştı. Yüksekliği 50 metreyi bulan dalgalar, Hint Okyanusu boyunca bir jet uçağı hızıyla ilerleyerek bölgeyi sular altında bıraktı.
Endonezya, Sri Lanka, Hindistan, Tayland ve diğer birçok ülkedeki kıyı toplulukları sular altında kalırken, 220.000'den fazla kişi öldü ve iki milyon kişi evsiz kaldı.
Tsunami 21. yüzyılın en ölümcül doğal felaketi ve kayıtlı tarihin en ölümcül felaketlerinden biriydi. UNESCO'nun tsunami dayanıklılık programı başkanı Bernado Aliaga, bu olayların tehlikelerini anlamak için bir "uyanış çağrısı" olduğunu belirtiyor.
"O zamanlar bazı tehlikeli bölgelerin tam olarak farkında değildik. Şimdi çok sürdürülebilir ve çok olgun bir sistemimiz var."
Son 20 yılda, bu felaketin mirası tsunami biliminin çehresini sonsuza dek değiştirdi.
20 yıl sonra olayları hatırlamak
Şimdi 27 yaşında olan Martunis, tsunami Açe'yi vurduğunda henüz yedi yaşındaymış ve felaket ile birlikte o zamana kadar bildiği hayat tamamen paramparça olmuş.
"Arkadaşlarımla futbol oynarken aniden bir deprem oldu," diye hatırlıyor.
"Eve koştum ve annem, ablam ve küçük kız kardeşimle bir araya geldik ve birbirimize sarıldık. Deprem nedeniyle gardırobumuz yıkılınca annem balık çiftliğinde çalışan babamı arayıp eve gelmesini istedi."
"Birisi bağırarak suyun yükseldiğini söyledi. Annem, kız kardeşlerim ve ben bir kamyonete bindik."
Sular hiçbir uyarı olmadan hızla yaklaşırken, Martunis ve ailesi tsunaminin etkisi altında kaldı. Martunis boğulmakta olan kız kardeşlerini sudan çıkarmaya çalıştı ama dalga çok güçlüydü ve birbirlerinden ayrı düştüler. Martunis birkaç kez bayılmış ve su üstünde kalabilmek için bir şilteye, bir banka ve hatta bir hindistan cevizine tutunmuş. Sonunda kendini bir ağaçta sıkışmış halde bulmuş ve uyandığında etrafında kimseyi görememiş.
Üç hafta sonra Martunis, yerel balıkçılarla çekim yapan bir İngiliz televizyon ekibi tarafından sahile yakın bataklık bir alanda bulundu. Yetersiz beslenmiş ve sivrisinekler tarafından kötü bir şekilde ısırılmış olan Martunis, su birikintisi, erişte paketleri ve enkaz arasında bulabildiği diğer her şeyle hayatta kalmıştı.
O günleri, "21 gündür denizde olduğumu fark etmemiştim, bana sadece üç gün geçmiş gibi geldi," diye anlatan Martunis, hemen annesini ve kız kardeşlerini sorduğunu ama babasının onların vefat haberini kendisine ilettiğini söyledi.
Martunis, yardım kuruluşu Save the Children tarafından yerel bir hastaneye götürüldü ve aynı gün babası ve büyükannesiyle yeniden bir araya geldi.
Bu ölümcül doğal afetten sağ kurtulanlar arasında ölüm, korkunç çileler, kaybedilen evler ve parçalanan ailelerle ilgili hikayeler oldukça yaygın. Olayın üzerinden geçen 20 yılda bilim insanları, benzer bir olayın daha böylesine yaygın bir ölüm ve yıkıma yol açmasını önlemek için yorulmak bilmeden çalışıyor.
'Kimseye anlatmak için resmi bir yolumuz yoktu'
Dünya genelinde yaklaşık 700 milyon kişi okyanus tehlikelerine karşı savunmasız bölgelerde yaşıyor. Bu sayının 2050 yılına kadar 1 milyara ulaşması bekleniyor. Tsunamilerin yaklaşık yüzde 80'i depremlerden kaynaklanırken, su altı toprak kaymaları ve yanardağlar tarafından da tetiklenebiliyor.
Ancak bu felaketlere karşı en savunmasız olan belirli bir bölge var: tüm ölümcül tsunamilerin yaklaşık yüzde 70'i Pasifik Okyanusu'nda meydana geliyor ve ölümlerin yüzde 90'ı sadece birkaç saat içinde meydana gelen yerel veya bölgesel olaylardan kaynaklanıyor. Ancak daha önce böyle bir olayın yaşandığı her yeri vurabiliyorlar - buna Hint Okyanusu, Güney Amerika'nın Şili ve Peru gibi bölgeleri ve hatta Akdeniz de dahil.
Bu "kısa süreli," fark edilmeyen tehlikeler, depremler kıyı şeridine yakın bir yerde meydana gelirse toplumları dakikalar içinde etkileyebiliyor. Önceden tahmin edilmedilerinin zor olması da uyarı sağlamayı muazzam bir teknik ve pratik zorluk haline getiriyor.
2004 yılında bu uyarıların yapılmasına yardımcı olacak veriler sınırlıydı. En kötü etkilenen ülkelerden biri olan Endonezya'da tsunami riskinin düşük olduğu düşünülüyordu. Bölgeden gelen deniz yüzeyi seviyeleri hakkında çok az bilgi vardı ya da hiç yoktu, bu da yetkililere dalgayı "öngörme" imkanı vermiyordu. Endonezya'nın kendi sismometreleri sadece 6.5 büyüklüğüne kadar olan depremleri kaydedebiliyordu.
Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi'ndeki uzmanlar, nihayet internette Tayland'daki yıkımla ilgili haberler aracılığıyla tsunaminin ne kadar yıkıcı olduğunu öğrendi.
Oradan da Afrika'nın doğu kıyısındaki büyükelçiliklerle temasa geçerek onları yaklaşan tehlike konusunda uyardı. Bu, Hint Okyanusu'ndaki pek çok kişi için çok geç gelen doğaçlama uyarılar karmaşasıydı.
ABD'nin Honolulu kentindeki Uluslararası Tsunami Bilgi Merkezi'nin direktörü Laura Kong, "Basitçe şunu söyleyebilirim ki 2004'te büyük bir trajedi yaşandı çünkü bir uyarı sistemi yoktu, yani bir olay olduğunu bilsek de bunu kimseye söylemenin resmi bir yolu yoktu," diyor.
Son 20 yılda erken uyarı sistemleri nasıl gelişti?
Ölümcül olayın ardından Birleşmiş Milletler (BM), Endonezya ve Samoa gibi hassas ülkelerde daha hazırlıklı olunması için toplantılar düzenledi.
Uluslararası merkezler ve ülkeler artık dünyanın dört bir yanındaki depremleri yılın 365 günü, günde 24 saat izliyor. Toplamda, büyük gelişmeler sayesinde küresel ağda şu anda yaklaşık 150 istasyon bulunuyor.
Tsunamilerin Derin Okyanus Değerlendirmesi ve Raporlanması ya da DART şamandıraları, bir tsunami oluşup oluşmadığını anlamak için deniz tabanındaki basınç değişikliklerini takip ediyor. Her okyanusa yayılmış ve tüm kıyı şeritlerini kapsayan 75 adet şamandıra bulunuyor.
2004'te sadece bir deniz seviyesi izleme istasyonu varken, şimdi Hint Okyanusu boyunca gerçek zamanlı veri sağlayan yaklaşık 1.400 istasyon var. Teknolojideki gelişmeler bilginin çok daha hızlı iletilmesini ve daha hızlı süper bilgisayarların hızlı modelleme yapılmasını sağlıyor.
Kong, "2003 yılında... bir deprem olduğunu ve tsunami oluştuğunu anlamamız yaklaşık 15 ila 20 dakika, belki de 50 dakikaya kadar sürüyordu," diyor.
"Şimdi, 2004'ten sonra, daha fazla istasyon, daha iyi algoritmalar sayesinde, yaklaşık beş ila yedi dakikaya düştük. Yani yaklaşık 10 ya da 20 dakikalık bu kazanım oyunun kurallarını değiştirdi. Bu sayede dalga gelmeden önce uyarıda bulunabiliyoruz."
Özellikle Endonezya, ölümcül olaydan bu yana sistemlerini çok geliştirdi ve ülkeyi vuran her tsunamiye uyum sağlamaya devam ediyor. UNESCO'nun Hint Okyanusu Tsunami Bilgi Merkezi Başkanı Ardito Kodijat, sistemin 2004'ten bu yana birkaç kez test edildiğini söylüyor.
"Yaklaşık yedi dakika içinde 27 Hint Okyanusu ülkesine izlediklerini teyit edebiliyorlar" diyor ve ekliyor: "Bence bu 2004'te yaşananlar açısından büyük bir fark."
Erken uyarıdan daha fazlası
Çok sayıda can kaybını önlemek, hızlı uyarılar vermekten daha fazlasını gerektiriyor. Araştırmacılar, halkın bilinçlendirilmesine yönelik kampanyaların son 20 yılda kaydedilen en önemli ilerleme olduğunu belirtiyor.
Her uyarı sisteminde olduğu gibi, insanları bu uyarıyı aldıklarında ne yapmaları gerektiği konusunda eğitmek, uyarının kendisi kadar önemli.
Bunu yapmak için tahliye haritaları, kamu duyuruları, cep telefonu uyarıları, ulusal tatbikatlar, tatbikatlar ve daha fazlası oluşturuluyor. Topluluklara yer sarsıntısını hissetmek, okyanusun çekildiğini görmek, kükremeyi duymak ve tahliye için koşmak gibi konularla ilgili uyarılardan önce dahi tsunami belirtilerini nasıl tanıyacakları öğretiliyor.
Birçok durumda, resmi uyarı dalgalar kıyıya ulaştığında ya da ulaştıktan sonra bile gelebiliyor.
2009 yılında UNESCO'nun Hükümetlerarası Oşinografi Komisyonu, bir tsunaminin vurması halinde neler olabileceği konusunda halkı bilinçlendirmek için Apia, Samoa'da bir araya geldi.
Vurguladıkları bir numaralı nokta, harekete geçmek için sadece 15 dakikalık bir uyarı süresi olduğuydu. Yedi ay sonra, kuzey Tonga çukuru boyunca iki büyük deprem meydana geldi ve 22 metre yüksekliğe kadar bir dizi tsunamiyi tetikledi. Samoa, Amerikan Samoası ve Tonga kıyıları sular altında kaldı.
Ulusal tatbikatlar, tahliye planları ve eğitici mesajlar yerel topluluklara öğretilmişti. Yine de yüzlerce kişi ölmüş olsa da, en savunmasız bölgelerdeki ölümler bu çabalar olmasa çok daha kötü olabilirdi. Kong, bu kadar çok hayatın hazırlıklı olunması sayesinde kurtarıldığını vurguluyor.
Kasım ayında bir grup uzman, UNESCO'nun Tsunamiye Hazır Tanıma Programı için 2030 yılına kadar risk altındaki tüm topluluklara hazırlık eğitimi verme hedefini belirledi. 32 ülkenin halihazırda tsunamiye hazır olduğunu belirten BM kuruluşu ayrıca, 10 yılın sonuna kadar en riskli kıyı şeritlerine 10 dakika içinde tsunaminin teyidini sağlamak istiyor.
Bu, teknolojinin geliştirilmesinden eğitimin ve afet planlamasının arttırılmasına kadar uzanan büyük bir zorluk. Ancak tsunami uzmanları, 2004'teki ölümcül trajedinin tekrarlanmasını önlemek için bu zorluğun üstesinden gelmeye hazır olduklarını belirtiyor.