Cannes’da prömiyeri yapılan bir belgeselin Filistinli kahramanının öldürülmesine dair kaleme alınan mektuba, çok sayıda yıldız ve yaratıcı isim imza attı. Mektupta, sektörün sessizliğine tepki gösterilerek şu ifadeye yer verildi: 'Böyle bir pasiflikten utanç duyuyoruz.'
Hafta başında, aralarında oyuncu, yönetmen ve yapımcıların da bulunduğu 350'den fazla uluslararası sinemacı, Cannes Film Festivali'nin açılış gününde yayımlanan bir mektupla, 25 yaşındaki Filistinli foto muhabiri ve "Put Your Soul on Your Hand and Walk" belgeselinin kahramanı Fatma Hassona’nın öldürülmesini kınadı.
Hassona, belgeselin ACID Cannes seçkisine alındığının açıklanmasından yalnızca bir gün sonra, geçen ay Gazze’nin kuzeyindeki aile evine düzenlenen İsrail hava saldırısında 10 akrabasıyla birlikte hayatını kaybetmişti.
İmzacılar arasında Pedro Almodóvar, Ruben Östlund, Guy Pierce, Ralph Fiennes, Melissa Barrera, Yórgos Lánthimos, Susan Sarandon,Alfonso Cuarón ve David Cronenberg yer alıyor.
Gazze'deki soykırıma sessiz kalmadılar
Filistin yanlısı birçok aktivist grup tarafından başlatılan ve Fransız Libération gazetesi ile ABD'li Variety dergisinde yayınlanan mektupta "Gazze'de soykırım yaşanırken sessiz kalamayız," denildi.
"Böyle bir pasiflikten utanç duyuyoruz."
Mektupta, sinemanın bir sanat formu olarak “tarihten ders çıkarmak, kararlı filmler üretmek” ve “ezilenlerin sesine sahip çıkmak” için kullanılması gerektiği vurgulandı.
İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü askeri harekâtın yıkıcı etkilerine rağmen sinema endüstrisinin sessizliğini eleştiren mektuba, bu yılın Cannes jürisine başkanlık eden Juliette Binoche’un yanı sıra Pedro Pascal, Guillermo del Toro, Noémie Merlant ve Omar Sy gibi 60’tan fazla sanatçı ve ünlü isim de imza attı.
Diğer yeni imzacılar arasında Riz Ahmed, Tomas Alfredson, Carter Burwell, Robin Campillo, Camille Cottin, Adèle Haenel, Jim Jarmusch, Michael Moore, Alice Rohrwacher ve Peter Straughan da yer alıyor.
Mektubun tamamı
Fatma Hassona 25 yaşındaydı.
Filistinli bir serbest foto muhabiriydi. Başrolünde oynadığı Sepideh Farsi'nin "Put Your Soul on Your Hand and Walk" filminin Cannes Film Festivali'nin ACID bölümüne seçildiğinin açıklanmasından bir gün sonra, 16 Nisan 2025'te İsrail ordusu tarafından hedef alındı.
Evlenmek üzereydi.
Hamile kız kardeşi de dahil olmak üzere on akrabası aynı saldırıda öldürüldü.
7 Ekim 2023'teki korkunç katliamlardan bu yana hiçbir yabancı gazetecinin Gazze Şeridi'ne girmesine izin verilmiyor. İsrail ordusu sivilleri hedef alıyor. 200'den fazla gazeteci kasıtlı olarak öldürüldü. Yazarlar, film yapımcıları ve sanatçılar vahşice öldürülüyor.
Mart ayı sonunda, "No Other Land" filmiyle Oscar kazanan Filistinli film yapımcısı Hamdan Ballal, İsrailli yerleşimciler tarafından vahşice saldırıya uğradı ve ardından ordu tarafından kaçırıldı, ancak uluslararası baskılar sonucu serbest bırakıldı. Oscar Akademisi'nin Hamdan Ballal'a destek vermemesi kendi üyeleri arasında öfkeye yol açtı ve Akademi eylemsizliği nedeniyle kamuoyu önünde özür dilemek zorunda kaldı.
Böylesi bir pasiflikten utanç duyuyoruz.
Sosyal içerikli eserler için bir üreme alanı olan sinema, neden gerçekliğin dehşetine ve kız ve erkek kardeşlerimizin maruz kaldığı baskıya karşı bu kadar kayıtsız görünüyor?
Sanatçılar ve kültürel aktörler olarak Gazze'de soykırım yaşanırken ve bu üzücü haberler toplumlarımızı derinden etkilerken sessiz kalamayız.
Tarihten dersler çıkarmayacaksak, kararlı filmler yapmayacaksak, ezilen sesleri korumak için var olmayacaksak mesleğimizin ne anlamı var?
Neden bu sessizlik?
Aşırı sağ, faşizm, sömürgecilik, trans ve LGBTQIA+ karşıtı, cinsiyetçi, ırkçı, islamofobik ve antisemitik hareketler savaşlarını fikirlerin savaş alanında yürütüyor, yayıncılığa, sinemaya ve üniversitelere saldırıyor ve bu yüzden mücadele etmek bizim görevimiz.
Sanatımızın en kötünün suç ortağı olmasına izin vermeyelim.
Ayaklanalım.
Gerçekliğin adını koyalım.
Gelin hep birlikte ona duyarlı kalplerimizin hassasiyetiyle bakmaya cesaret edelim ki artık susturulamasın ve örtbas edilemesin.
Hayal gücümüzü sürekli sömürgeleştiren ve insanlık duygumuzu kaybetmemize neden olan propagandayı reddedelim.
Fatma için, kayıtsızlık içinde ölen herkes için.
Sinemanın onların mesajlarını taşımak, toplumlarımızı yansıtmak gibi bir görevi var.
Çok geç olmadan harekete geçelim.
Fransa Kültür Bakanı Rachida Dati, haftanın başında Brüksel’de düzenlenen Kültür Konseyi’nde açık mektupla ilgili Euronews’e verdiği yanıtta şunları söyledi: “Bu konuda sorumluluk almak ve taahhütte bulunmak onların görevi. Ben kültürle siyasetin el ele yürümesi gerektiğine inanıyorum. Yaratıcı özgürlüğe bağlı kalındığında bu son derece güçlü bir etki yaratabilir – zira bildiğiniz gibi bugün yaratıcılığa yönelik saldırılar giderek artıyor. Bu nedenle yaratıcı özgürlüğü korumak amacıyla kıdemli bir devlet görevlisi atamayı planlıyorum.”
Sözlerine şunları da ekledi: "Yaratıcılığa yönelik bu saldırıları önlemek için, artık film seçmek istemeyen birçok programcı ve küratör de dahil olmak üzere, tedbirler aldım. Programlama söz konusu olduğunda giderek daha fazla otosansür uygulanıyor. Bu nedenle, yaratma özgürlüğüne bağlı kalmalı, yaratma özgürlüğünün önündeki engelleri önlemeliyiz ve sanatçıların dünyada olup bitenlerle ilgili olarak taraf tutma ve harekete geçme konusunda oynayacakları bir rol var."
Son olarak şunları paylaştı: "Şahsen, kültürel ve sanatsal aktörlerin harekete geçmemesi ve kararlı olmaması beni çok şaşırtırdı. Kültür ve siyaset bunun için vardır. Müziğin ahlakı yumuşattığı söylenir - kültür de dünyayı kurtarabilir. Dolayısıyla herkesin üzerine düşeni yaptığını düşünüyorum."