Newsletter Haber Bülteni Events Etkinlikler Podcasts Video Africanews
Loader
Bize Ulaşın
Reklam

Mussolini kitaplarının yazarı Scurati: Faşizm, çağdaş sürümleriyle demokrasileri tehdit ediyor

'M. Yüzyılın Oğlu' kitabının yazarı Antonio Scurati
'M. Yüzyılın Oğlu' kitabının yazarı Antonio Scurati ©  Esma Çakır
© Esma Çakır
By Esma Çakır
Yayınlanma Tarihi
Haberi paylaşın Yorumlar
Haberi paylaşın Close Button

'M. Yüzyılın Oğlu' adlı romanın yazarı Antonio Scurati, Euronews Türkçe’ye verdiği özel söyleşide, faşizmin günümüzdeki yansımalarını değerlendirdi.

REKLAM

İtalya’nın önde gelen çağdaş yazarlarından Antonio Scurati, kısa süre önce Türkiye’de de yayımlanan “M. Yüzyılın Oğlu” adlı romanında Benito Mussolini’nin faşist rejiminin İtalya’daki doğuşunu ve yükselişini anlatıyor.

Peki, faşizm, sadece tarihsel bir olgu mu? Yoksa günümüzün popülist ve otoriter liderlerinde yeniden hayat mı buluyor? 

Euronews Türkçe'ye verdiği özel söyleşide faşizmin günümüzdeki yansımalarını değerlendiren Scurati’ye göre cevap net: Evet. Faşizm hâlâ canlı ve sinsi bir tehlike, ama başka formlarda. 

Yazar, ABD Başkanı Donald Trump ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni gibi liderlerle birlikte faşizmin bazı unsurlarının geri döndüğünü savunuyor ve “Bugünün popülizmi ile otoriter ve otokratik eğilimleri, yüzyıl önceki faşizmin en korkunç ortak yanını taşıyor: İç savaş riskini barındırmaları,” diyor. 

Scurati, ayrıca Başbakan Binyamin Netanyahu yönetimindeki İsrail’i ise günümüz demokrasisinin “en büyük iflaslarından biri” olarak tanımlıyor. 

'Mussolini'nin faşizmi üzerine cesur bir hesaplaşma'

Antonio Scurati’nin yaklaşık 10 yıllık çalışmasının ürünü olan 'M. Yüzyılın Oğlu' (M. Il Figlio del Secolo), toplamda 3 binden fazla sayfaya ulaşan 5 ciltlik 'M.' serisinin ilk kitabı. Serinin adı, faşist diktatör Benito Mussolini’nin soyadının baş harfine gönderme yapıyor. 

2018’de İtalya’da yayımlandığında büyük yankı uyandıran ve onlarca dile çevrilen eser, mart ayında Bilgi Yayınevi tarafından Türkçe'ye kazandırıldı. 

Scurati’nin kendi tanımıyla bir "belgesel roman” olan bu kitap, Mussolini’nin faşist hareketi kurduğu 23 Mart 1919’dan başlayarak, 1925’te diktatörlüğünü pekiştirmesine kadar olan dönemi konu alıyor. Şu ana kadar Türkçeye çevrilen tek cilt bu ve gerçek kişi ile olaylara dayanma özelliği taşıyor.  

Scurati, Mussolini ve faşizmi bir roman anlatısıyla ele alan ilk yazar olarak dikkat çekiyor. Aynı zamanda gazeteci ve akademisyen olan Scurati, 2019’da bu eserle İtalya’nın en saygın edebiyat ödüllerinden Strega’yı kazandı. 

Bazı yorumcular bu eseri, 'Mussolini'nin faşizmi üzerine cesur bir hesaplaşma' olarak niteledi.  

Tarihsel doğruluğu konusunda bazı eleştiriler alsa da, hem okuyucular hem de eleştirmenler nezdinde büyük başarı kazanan 'M. Yüzyılın Oğlu', tiyatroya ve ardından İtalya ile İngiltere’de yayınlanan bir televizyon dizisine uyarlandı. 

Ancak dizinin ABD’de yayınlanması mümkün olmadı. Sekiz bölümlük mini dizinin yönetmeni Joe Wright, İngiliz basınına verdiği demeçlerde, bazı ABD merkezli platformların yapımı “tartışmalı” bularak reddettiğini söyledi. Wright, bu tavrı Donald Trump’ın başkanlığı döneminde oluşan politik atmosferle ilişkilendirdi. 

Mussolini’yi neden yazdı?

Antonio Scurati, bugün yaşamını sürdürdüğü ve aynı zamanda faşizmin doğduğu şehir olan Milano’daki ofisinde Euronews Türkçe’nin sorularını yanıtladı. 

Yazar, neden hâlâ sert tartışmalara konu olan Mussolini ve faşizmi bir roman aracılığıyla anlatmayı seçtiğini şu sözlerle açıkladı: 

“Roman, tarih ya da gazetecilikten farklı olarak insan gerçeğine dair özel bir bilgi sunar. Herkesin anlayabileceği demokratik bir edebiyat biçimidir; okuyucuyu içine çeker, heyecanlandırır, harekete geçirir. Soğuk ve entelektüel bir bilgi sunmaz.” 

Scurati’ye göre bu romanın temel motivasyonu, “unutturulmaya çalışılan anti-faşist değerleri yeni kuşaklara aktarmak.” Yazar, sadece Mussolini’ye ya da faşizme duyulan nostaljinin değil, aynı zamanda anti-faşist demokrasiyi sorgulayan alternatif anlatıların da yükselişte olduğunu gözlemlediğini belirtti ve “Bu hikâyenin, demokratik, ilgi çekici ve tutkulu yeni biçimlerle yeniden anlatılması gerektiğine ikna oldum,” dedi. 

Scurati, bugüne dek Mussolini faşizminin yalnızca kurbanların ve anti-faşistlerin gözünden anlatıldığını, kendisinin ise bu anlatıya ilk kez faşistlerin perspektifinden yaklaşarak bir tabuyu yıktığını söyledi. 

Yazar, bunun kolay olmadığını çünkü İtalya Cumhuriyeti’nin ve anayasasının, faşizmin kurbanlarının acısı üzerine inşa edildiğini vurguladı. Ancak faşizmin yalnızca kurbanlar açısından anlatılmasının yetersiz olduğunu, Mussolini’yi kendi bakış açısından anlatmanın tarihsel bir sorumluluk olduğunu düşündüğünü de ifade etti. 

Scurati bu fikrin nasıl doğduğunu şöyle anlattı: 

“Belki de anti-faşist ideallerle yetişen son İtalyan kuşağındanım. Başlarda Mussolini’ye özel bir ilgim yoktu. Gençken, anti-faşist direnişçileri anlatan bir roman yazmak isterdim. Bunu ‘Hayatımızın En Güzel Zamanı’ (Il Tempo Migliore della Nostra Vita) adlı romanımda yaptım. O dönem anti-faşizm üzerine çalışırken, Mussolini’nin Palazzo Venezia’daki (Venedik Sarayı) ünlü balkon konuşmalarından birine rastladım. O an şöyle düşündüm: ‘Bu hikâye o taraftan hiç anlatılmadı.’ Benim için bu bir tür aydınlanma anıydı.” 

'100 yıl önceyi değil, bugünü okuyor gibiyiz'

Roman serisinde 'komik bir Mussolini' portresi çizdiği yönündeki eleştirilere yanıt veren Scurati, bunun tam aksini amaçladığını söyledi: 

“Ben bir anti-faşist olarak, Mussolini'nin yalnızca İtalya’nın değil, Avrupa tarihinin de merkezî bir figürü olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki son yıllarda yaşanan siyasi gelişmeler de bunu doğruladı. Evet, o komik olabiliyordu ama bu, birçok siyasi yeteneğinden sadece biriydi. Mussolini, olağanüstü kabiliyetlere sahip bir siyasetçiydi.” 

Yazar, Mussolini’nin hem insani zaaflarını hem de tarihsel ve ahlaki sorumluluklarını göstermeye çalıştığını belirtti. Ona göre Mussolini, bugünkü 'olgunlaşmış kitle çağını' önceden gören bir sezgiye sahipti: 

“Bu yönüyle bir yenilikçiydi. Milliyetçi ve popülist liderlerin günümüzdeki liderlik tarzı, onun mirasının devamıdır. Sadece İtalya’da değil; Avrupa ve ABD’deki günümüz liderleriyle Mussolini arasında dikkat çekici benzerlikler var.” 

Scurati, ölmüş bir diktatörü konu almasına rağmen 'M. Yüzyılın Oğlu' romanının hem İtalya’da hem dünyada büyük ilgi görmesini ise şu sözlerle açıkladı: 

“Bana ulaşan binlerce okur, 100 yıl önceki olayları okurken bugünü yaşıyor gibi hissettiklerini söylüyor. Özellikle siyasetçiler ve profesyonel okurlar, bu romanları bugünün belirsizliklerine ve dönüşümlerine dair bir tür zihinsel harita gibi okuyor.” 

'Mussolini, siyaseti korku üzerine kurdu'

20. yüzyıl Avrupa’sının ilk faşist diktatörü Mussolini, İtalya’da 1922-1943 yılları arasında başbakanlık yaptı. Bir krallık olan ülkeyi fiilen diktatörlüğe dönüştüren Mussolini, Adolf Hitler başta olmak üzere dönemin faşist hareketlerine de ilham verdi. 

İtalya’yı Roma İmparatorluğu dönemindeki gücüne kavuşturmayı hayal eden faşist lider, özellikle I. Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupa’da hem savaş sonrası toparlanma ihtiyacı hem de yaşanan ekonomik krizin ortaya çıkardığı hoşnutsuz kitlelerin duygularına hitap eden söylemiyle, faşizmi dönemin popüler hareketi haline getirdi.  

Scurati’ye göre, Mussolini, halkı yüksek ideallerle değil, öfke ve korkuyla harekete geçirdi, ilkesiz ve çıkarcı bir lider olarak, taktiksel fırsatları kullanarak iktidarını pekiştirdi.  

Yazar, Mussolini’yi ideolojik bir figürden çok, duyguları manipüle eden bir stratejist olarak niteledi:  

"O, kitlelerin kötü ruh halini, ihanete uğramışlık hissini, hayal kırıklığını, yenilgisini, kin ve öfkesini sezerek bunlarla beslenen ve onları körükleyen bir liderdi ve kendisini, ‘Yapacak bir şey yok, ben hayvanlar gibiyim; havadaki kokuyu alırım,’ diye tanımlıyordu.”  

Bu açıdan bakıldığında Mussolini’nin içi boş bir adam olduğunu öne süren Scurati, “Fikirleri, programları, sadakati ve ilkeleri olmayan biriydi. Herkesi yarı yolda bıraktı: Sosyalist olarak başladı, sonra faşizmin lideri oldu; başlangıçta din karşıtıydı, sonra Papa ile anlaşmalar yaptı; cumhuriyetçiydi, ama başbakanlığını yirmi yıldan fazla kralın varlığıyla yürüttü,” sözleriyle bu görüşünü destekledi.   

Mussolini’nin, demokrasi krizindeki savaştan yeni çıkmış bir İtalya’da, savaş kazanılmış olmasına rağmen insanların hâlâ kendilerini yenilmiş hissettiğini anladığını da ekleyerek, “Halkın büyük kısmı, verilen sözlerin tutulmadığını düşünüyordu ve her şeyden önemlisi korku içindeydi, özellikle sosyalist bir devrime karşı. Mussolini, şunu anladı: Siyasette insanları harekete geçiren duygu, umuttan daha güçlü olan korkudur. Sosyalistleri düşman ilan ederek toplumda bir iç tehdit algısı oluşturdu ve korkuyu nefrete dönüştürdü,” diye konuştu.  

'Mussolini’yi tüm popülist liderlerin öncüsü olarak görüyorum'

Antonio Scurati, kitle psikolojisini çok iyi analiz ederek yirmi yıldan fazla iktidarda kalan Mussolini’nin, sadece faşizmin değil, günümüze kadar uzanan tüm popülist liderlerin arketipi ve özgün biçimi olduğuna inandığını söyledi. 

Yazar, onun, sıradan insanların modern dünyanın karmaşıklığı altında ezildiğini, onlar için bu dünyanın anlaşılmaz göründüğünü sezdiğini söyledi ve ekledi:  

“O, 20. yüzyılın tüm faşizmleri ve günümüzün tüm popülizmleri gibi, gerçekliğin karmaşıklığını vahşi sözlerle acımasızca basitleştirdi ve küçümsedi.”  

Mussolini’nin düşman olarak hedefine aldığı İtalyan sosyalistleri, “yabancı istilacılar” diye niteleyerek tabanını ikna etmeye çalıştığını anlatan Scurati, “Oysa onlar da İtalyan’dı, hem de çok İtalyan. Mussolini’nin kendisi bile gençliğinde bir sosyalistti. Ancak ne var ki, faşist propaganda çok kurnazdı,” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:  

“Korku içe dönük, depresif bir duygu iken, nefret dışa dönük, saldırgan ve enerji vericidir. İnsan nefret ettiğinde kendini canlı hisseder. Nefretin ardından tabanını, ‘Onlar içimizdeki istilacılardır ve yok edilmeleri meşrudur,’ diyerek savaşmaya ikna etmeye çalışıyordu. Bu oyun şeması basit görünse de son derece etkilidir.” 

Faşizmin İtalya’da yükseldiği dönemde, toplumun büyük çoğunluğunun bu ideolojiyi toplumsal düzenin yeniden sağlanması için bir kurtuluş olarak gördüğünü anlatan yazar, faşizmin yalnızca tarihî bir olgu olmadığını, bugün de pek çok popülist ve otoriter rejimle paralellikler taşıdığını vurguladı. 

'Trump gibi liderler iç savaş tehlikesi yaratıyor'

“Mussolini’nin oyun şeması bugün hâlâ karşımıza çıkıyor,” diyen yazar, Donald Trump’ı bir örnek olarak gösterdi. 

Scurati, faşist bir siyasi gelenekten gelmese de Donald Trump’ın söylem ve stratejilerinin, Benito Mussolini’ninkiyle yapısal benzerlikler taşıdığını savundu.  

Antonio Scurati, Trump’ın halkı ortak bir düşmana karşı birleştirme taktiğiyle; bilim insanları, göçmenler, muhalifler ve öğrenciler gibi kesimleri hedef aldığını hatırlattı ve gerçekliğin karmaşıklığını reddedip dünyayı siyah-beyaz şekilde sunan bu yaklaşım ile toplumsal kutuplaşmayı derinleştirerek iç savaş riskini artırdığını öne sürdü.  

Scurati, yüz yıl önceki faşizmin ve bugünün popülizmi ile otoriter eğilimlerin en korkutucu ortak yönünün iç savaş tehlikesini barındırmak olduğunu da ekledi. 

Scurati’ye göre bu tür otoriter liderler, sadece kendi seçmenlerini “gerçek halk” olarak tanımlarken diğer kesimleri ise hain ya da düşman ilan ediyor. Yazar, Trump’ın da tüm ABD halkının değil, yalnızca kendi destekçi kitlesinin (MAGA – Make America Great Again) başkanı gibi davranmakta olduğunu dile getirdi. 

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray, 17 Nisan 2025.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray, 17 Nisan 2025. Alex Brandon/Copyright 2025 The AP. All rights reserved

'Batı demokrasisinden söz ederken Trump’ın Amerika’sını bu çerçevede düşünemiyorum'

Scurati, Mussolini dönemine ait belgeleri incelerken en dokunaklı keşfinin, insanların yaşananlara ne kadar kör kaldığını fark etmek olduğunu söyledi: 

“O dönemde liberaller, faşistleri sosyalistlere karşı kullanılabilecek geçici bir araç olarak görüp hafife aldı, ama sonunda demokrasiyi kaybettiler ve kendileri de yok oldu. Demokrasi öldüğünde bile kimse fark etmedi. Bu körlük beni ürküttü.” 

Mussolini’nin, demokrasiyi bir aldatmaca olarak küçümsediğini anlatan Scurati, ”Demokrasi, ona göre, her dört yılda bir seçimle insanlara özgürlük yanılsaması veren bir sistemdi. Aynı zamanda demokrasinin sözüm ona zayıflığını, düşmanlarının onu içeriden yıkabilmesine olanak tanıyan bir yapı diye tanımlıyordu,” yönündeki gerçeği de aktardı.  

Bugün, demokraside yüz yıl önceki gibi bir kriz yaşadığımızı öne süren yazar, bu görüşünü şu sözlerle açıkladı: 

"O dönem demokrasi henüz emekleme aşamasındaydı. Bugünse olgun, hatta yaşlı bir formuna ulaşmış durumda, ancak derin bir krizle karşı karşıya. Bugün tüm Batı'nın çöküşü söz konusu. Trump dönemi, hiç kuşkusuz Amerikan yüzyılının sonunu simgeliyor. Bugün Batı demokrasisinden söz ederken Trump’ın Amerika’sını bu çerçevede düşünmekte zorlanıyorum. Biz Avrupalı Batılılar, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra liberal demokrasi, barış ve refah içinde büyüdük. Ancak demokrasinin, yalnızca bir dış saldırıyla yıkılabileceğini sanarak onun aslında tarihsel, kırılgan ve sınırlı bir insan deneyi olduğunu unuttuk." 

“Oysa demokrasiler yavaş yavaş ölür,” diye sözlerine devam eden Scurati, “Mussolini, tehditle kraldan hükümeti kurma görevini alarak iktidara geldi; demokrasiye balta indirmedi, ama onu yavaş yavaş aşındırarak, çürüterek öldürdü. Günümüz demokratik sistemi ölmüyor, ama hastalanıyor,” görüşünü savundu.    

'Faşist taktiklerin modern sürümleri günümüzün sinsi tehlikesi'

İtalya’nın hâlâ faşizmin bedelini ödediğini söyleyen Scurati, faşizmin geri döndüğüne ise inanmadığını belirtti: 

"Mussolini’nin mirası ne yazık ki hâlâ yaşıyor. Ancak ne Giorgia Meloni’nin seçim zaferini ne de Trump’ın başarısını faşizmin dönüşü olarak görüyorum. Yine de bu liderlerle faşizmin bazı unsurlarının geri döndüğü açık. Tehlike gelecekte değil, şimdi var. Demokrasi saldırı altında; nedeni faşizmin dönüşü değil, popülist milliyetçiliğin faşist özellikler taşıması." 

Scurati, bu tehdidin daha sinsi ve tehlikeli olduğunu, “Çünkü bu tehdit açık bir çatışma yaratmıyor. Seçimle iktidara gelip demokrasinin içini boşaltıyor,” diye vurguladı. 

“Bu, faşist taktiklerin modern sürümü,” diyen Scurati, günümüzde “faşizm” kelimesini kullanmayı ise doğru bulmadığını ekliyor: 

“Tarihi faşizmin aynen geri döneceğini düşünmek yanıltıcı. Asıl tehdit, egemenlikçi popülizmdir. Örneğin; Trump, bazı yönleriyle Mussolini’yi andırıyor, ama bu onu faşist yapmaz.” 

'Şu anki en büyük demokrasi krizi İsrail’de yaşanıyor'

Antonio Scurati, günümüz demokrasileri üzerine konuşurken İsrail’i de andı ve şu an dünya çapında yaşanan en ciddi demokrasi krizinin, İsrail demokrasisi olduğunu öne sürdü:  

“Elbette Filistin halkının, Gazze Şeridi'nde her gün katledilmesi, yok edilmesi, başlı başına korkunç ve kınanması gereken bir durumdur, çünkü bu bir katliamdır, bir halkın tümden sistemli şekilde yok edilmesidir. Ancak bu durumu daha da korkunç hale getiren şey, bunu demokratik bir devletin yapıyor olmasıdır.” 

Yazar, İsrail’in, günümüz demokrasisinin en büyük hayal kırıklığı, en büyük ihaneti ve en büyük iflası olduğunu öne sürerek, “Binyamin Netanyahu, zaten bu askeri katliam harekâtından önce de, demokrasiyi içten içe aşındıran popülist, milliyetçi liderlerden biriydi,” dedi.  

'Hitler, Mussolini’yi izledi'

İtalya’nın geçen yüzyıl boyunca ve günümüzde de siyasi açıdan ilgi uyandıran bir laboratuvar olduğunu dile getiren Scurati, “Sadece sağ değil, sol partiler bakımından da bu böyle. Düşünün ki İtalya, Batı dünyasındaki en büyük komünist partiye sahipti ve birçok ilerici demokratik kazanım önce İtalya’da yaşandı,” bilgisini paylaştı. 

Hitler’in Mussolini’ye duyduğu hayranlığı da hatırlatan yazar, “Hitler, onu öğretmeni olarak görüyordu. Mussolini, Hitler’in Almanya’da on yıl sonra yaptıklarını, on yıl önce gerçekleştirmişti. İtalya, Batı’da aşırı sağ popülist bir parti tarafından yönetilen ilk ülkedir (Meloni liderliğindeki hâlihazırdaki hükümet). ‘Popülist’ sıfatını kaldırırsak bu, aşırı sağ dalganın iktidara ulaştığı ilk ülkedir diyebiliriz,” bilgileriyle sözlerine devam etti.  

'İtalya’da post-faşistlerin iktidara gelmesi nefret ve iftirayı artırdı'

Yazar Antonio Scurati, Mussolini hakkında yazdığı ve her cildine 'M.' harfini koyduğu kitap serisi nedeniyle tehditler aldığını söyledi. Bu harf nedeniyle sosyal medyada ve Meloni’ye yakın medya kuruluşlarında hedef alındığını, 'M.' ile 'merda' yani 'dışkı' kelimesine atıfta bulunmakla suçlandığını anlattı. 

Meloni hükümetinin 2022'de iktidara gelmesiyle baskının ve nefretin arttığını vurgulayan Scurati, otoriter eğilimi eleştirdiği ve faşist geçmişle hesaplaşma çağrısı yaptığı için doğrudan iktidar mensuplarının saldırılarına uğradığını dile getirdi: 

“Çünkü hem ideolojik ve kültürel bir eleştiri yapıyordum hem de onların tarih anlatısını yeniden yazma çabalarının önüne geçiyordum. Bu siyasi hareket, geçmişiyle hiç hesaplaşmamış ve bugün faşist geçmişi yücelten bir tarih yazımı peşinde. Benim bu romanlarım, onların bu yeniden yazım projesini neredeyse imkansız hale getirdi.”  

Scurati’ye göre bu saldırılar, eleştiriye ve kültürel tartışmaya tahammülsüzlüğü yansıtıyor. Medya desteği olmayan basit bir vatandaş, bir yazar olarak hedef gösterilmesinin, hem de bir başbakan tarafından bile bunun yapılmasının özgürlük karşıtı bir atmosferi yansıttığını söyleyen yazar, amacın kendisini susturmak ve sindirmek olduğunu dile getirdi: 

“Ortada devasa bir güç var ve bu güç, sıradan bir bireyi ezmeye çalışıyor. Hep aynı yöntem; içeriğe dair tartışma yok, sadece nefret, iftira ve karalama var.”  

Scurati, son olarak, Batı dünyasının genelinde gençlerin siyasetten uzaklaşmasından dert yandı ve demokrasilerin ölmesine izin vermemek adına bir uyarıda bulundu:  

“Gençler siyaseti duymak bile istemiyor; kendilerini siyasetten uzak, dışarıda tanımlıyorlar. Bu noktaya nasıl gelindiğini, bu tür bir tiksinti duygusunu psikolojik olarak anlayabiliyorum. Ancak bu, sürdürülebilir değil ve işe yaramıyor. Çünkü sen siyasetle ilgilenmesen bile, siyaset seninle ilgilenmeye devam edecek.” 

Erişilebilirlik kısayollarına git
Haberi paylaşın Yorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

İtalya Başbakanı Meloni, Mussolini'yi konu alan diziyi izlemeyeceğini söyledi

Floransa'da Mussolini ve Hitler'in yürüdüğü Vasari Koridoru ilk kez halka açıldı

İtalyan diktatör Benito Mussolini'nin milletvekili kızı Strazburg'da saldırıya uğradı