Listenin ilk 10’unda yer alan birçok restoranın aksine, Neco Tantuni’nin baş aşçısı Hafize Kaya herhangi bir Michelin yıldızlı mutfakta eğitim almış değil.
İngiltere'nin başkenti Londra’nın en iyi restoranları listesinde genellikle The Ledbury, Ikoyi ya da The Ritz gibi Michelin yıldızlı yerleri görmeyi bekleyebilirsiniz. Ancak bu kez kentin gastronomi devlerinin arasına, kuzey Londra’nın Enfield bölgesinde, mütevazı salonunun arkasına saklanmış küçük bir Türk dükkanı da girdi.
Mersin mutfağının simge lezzetlerinden tantuniye odaklanan Türk restoranı Neco Tantuni, Londra’nın popüler gastronomi dergilerinden Vittles tarafından hazırlanan listede kentin dördüncü en iyi restoranı seçildi. Başkentin 'radar dışı' ama nitelikli mekanlarını mercek altına almasıyla bilinen derginin 99 restoranlık listesinde Neco Tantuni; Core, The Ledbury ve The Ritz gibi üç Michelin yıldızlı restoranların önünde yer aldı.
Bu başarı, işletmeciler için de sürpriz oldu. “Tam anlamıyla şoktayım,” diyen Eren Kaya, Enfield’ın ücra bir köşesinde yer alan küçük dükkanlarının Londra’nın en iyileri arasına girmesini ailesinin yıllar süren yoğun emeğine bağlıyor.
The Guardian'dan Sammy Gecsoyler, mekanın bugün Londra’nın en çok konuşulan yemek adreslerinden biri olduğunu belirtiyor. Ancak mekan fiziksel olarak çok da değişmiş sayılmaz: 20 kişiden biraz fazla kapasitesi olan dükkanda, tantuninin müşterilerin gözleri önünde pişirildiği canlı mutfak gösterisi dışında düzen neredeyse aynı. Kaya, “Küçük ve bodur bir yer,” diyerek espriyle mekanını özetliyor.
Neco Tantuni’nin asıl gücü ise mutfağında. Restorana adını veren tantuni (fiyatı 5 sterlin), sadeliğiyle öne çıkıyor. Kuzu ya da tavuk eti önce buharda pişirilerek sulu ve yumuşak kalması sağlanıyor, ardından büyük bir tavada baharat ve yağla yavaş yavaş harmanlanıyor. Et kaynamaya başladığında ev yapımı lavaşlar tavanın üzerine seriliyor ve tüm aromayı içine çekmesi sağlanıyor. İnce doğranmış soğan ve bir miktar maydanozla tamamlanan lavaş sıkıca sarılıyor; limon ya da turşuyla servis ediliyor. Ortaya sumak dokunuşları, keskin soğan tadı ve kırmızı biber aromalı yağın bir araya geldiği güçlü bir lezzet çıkıyor.
Menüde bir de yoğurtlu tantuni var. Etle doldurulmuş lavaşlar dilimlenip üzerine yoğurt, domates sosu ve kızdırılmış tereyağı ekleniyor. Vittles editörü Jonathan Nunn, bu yemeği 'Londra’daki nadir kusursuz tabaklardan biri' olarak tanımlıyor. Tatlı içinse, şerbeti daha hafif tutulan künefe öne çıkıyor; bu da tatlıya daha yoğun ama baymayan bir lezzet kazandırıyor.
Neco Tantuni, listede Michelin yıldızlı şef Stephen Williams’ın yönettiği 40 Maltby Street, The Ritz ve modern Fransız mutfağı örneklerinden Planque’ın hemen arkasında yer alıyor. Buna karşın fiyatlar arasındaki fark dikkat çekici: Neco Tantuni’de iki kişi 25 sterlinin altında doyarken, The Ritz’te beş aşamalı tadım menüsü 199 sterlinden başlıyor, Planque’ta ise küçük tabakların fiyatı 30 sterlini aşabiliyor.
Restoran, listede yer alan beş Türk işletmesinden biri olmasının yanı sıra, merkez bölgelerin dışında kalan yaklaşık 30 mekandan biri. Eren Kaya’ya göre bu başarının sırrı lüks değil: “Londra pahalı bir şehir. Pahalı olanın otomatik olarak en iyi servis ve yemeği sunduğu düşünülüyor ama ben buna inanmıyorum. Asıl önemli olan sıcaklık, samimiyet ve insanların kendileri olabildiği, rahat hissedebildiği bir yer.”
Vittles editörü Jonathan Nunn da bu görüşe katılıyor. Hatta esprili bir dille, Londra belediye başkanı olsaydı, 'şehirdeki tüm şeflerin zorunlu olarak Neco Tantuni’ye gelmesini şart koşacağını' söylüyor: “Aşırı karmaşanın tuzaklarını görmek ve bir ya da birkaç şeyi kusursuz yapmanın neler mümkün kıldığını öğrenmek için.”
Listenin ilk 10’unda yer alan birçok restoranın aksine, Neco Tantuni’nin baş aşçısı Hafize Kaya herhangi bir Michelin yıldızlı mutfakta eğitim almış değil.
“Dükkanımızla ve annemizle gurur duyuyorum,” diyen Eren Kaya, bu başarının arkasındaki emeği özellikle vurguluyor.
Yedi yıl önce kapılarını açan Neco Tantuni’nin yükselişi, haftanın yedi günü süren yorucu mesailerle mümkün olmuş. Kaya, annesinin fedakârlığını şu sözlerle anlatıyor: “Sabah alışverişe gider, öğleden sonra hazırlıklara başlardı. Her şey el yapımıydı. Tek başına çocuklarına, evine ve dükkana yetişti. Sosyal hayatı vardı ama arkadaşları buraya gelip ona destek olurdu. Tüm bu roller onu bugün olduğu kişi yaptı.”
Bu başarının yalnızca restoranla sınırlı kalmayacağını düşünen Kaya, “Türk toplumu Londra’nın çok büyük bir parçası. Sanırım birçok insan benim gibi gurur duyacaktır,” diyor.