Durban Kyoto'nun yerini alabilecek mi?

Durban Kyoto'nun yerini alabilecek mi?
By Euronews
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Durban’da düzenlenen iklim konferansında aralarında bilim insanları, yetkililer ve sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğu çok sayıda kişi sera gazı salınımının önlenmesi konusunda dünyanın ağır davrandığını ve küresel ısınmanın arttığını dile getirdi. Buzulların erimesi ile on milyonlarca insan evsiz kalabilir, yıkıcı kuraklıklar baş gösterebilir ve bu deniz seviyesinin yükselmesini tetikleyebilir.

Dünyanın en fazla karbon gazı yayan ülkeleri Amerika, Hindistan ve Çin bu çıkmazın aşılması için gelişmekte olan ülkeler ve ada ülkeleri tarafından baskı altına alındı. Maraton konuşmaları sırasında, Kyoto Protokolü’nün başarısızlığının sebebi masaya yatırıldı. Sera gazlarının azaltılmasının yasal olarak zorunlu hale getirilmesi ve için kirletici ülkelerin tahhütte bulunması istendi.

2020 yılında etkili olması hedeflenen anlaşma için konuşmalar 2015’e kadar devam edecek. Sonrasında ise artık çok geç kalınmış olacak. O tarihten itibaren geri dönüşü olmayan bir kırılma noktasına ulaşılacak.

Euronews Network programı sunucusu Chris Burns konuyu konukları ile birlikte masaya yatırdı:

“Network’ün bu sayısında, Oslo’dan Dünya Vahşi Yaşamı Koruma Derneği’nin iklim ve enerji girişimi başkanı Samantha Smith konuğumuz olacak. Kendisi aynı zamanda Dubran’daydı. Kopenhag’dan Jancqueline McGlade. O da Durban’daydı. Kendisi Avrupa Çevre Ajansı direktörü. Buradan yani Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’ndan İngiliz Sir Graham Watson. Aynı zamanda Avrupa Liberal Demokrat ve Reform Partisi genel başkanı.”

Samantha’dan başlamak üzere hepinize yönelik bir soru soruyorum. Durban’ın Kyoto’nun yerini alması bekleniyordu ama orada daha fazla konuşulmak üzere bir program hazırlandı ve yol haritası çıkarıldı. Bu sizce başarısızlık mı oldu? Bu küresel felaketi durdurmak için artık çok mu geç kalındı?

Samantha Smith:

“Doğrusu iklim değişikliği konusunda birşeyler yapmak için henüz çok geç kalınmış sayılmaz. Bu aklımızda tutmamız gereken ilk konu. İnsanlar, iş çevreleri ve hükümetler olarak iklim değişikliğinin önüne geçmek için neler yapılabileceğine bakmalıyız. Eğer hükümetin yaptığı ile ölçersek evet başarısızlık oldu.”

euronews:

Peki Jacqueline sen bu konuda neler söyleyebilirsin?

Jacqueline McGlade:

“Bence bu çok farklı alanlarda uzlaşı için kapı araladı. Daha fazla eşitlik var, ülkeler kendilerini geleneksel ortakları ile aynı hizaya dizilmiş halde bulmuyorlar. Bu yüzden herkes sınırötesi ve ekonomi ötesi konuştu. Bana göre Durban bize bunu sağladı.

euronews:

Graham izin verirsen konuyu biraz değiştireyim. Greenpeace Durban’ı gönüllü bir anlaşmanın ötesine geçmeyecek bir durum olarak yorumladı. Yani tehlikeli felaket sadece on yıl daha ertelendi. Ne düşünüyorsun?

Graham Watson:

“Durban yeterli ve hızlı olmasa bile bir ilerlemeydi. Elimize geçen tek şey, ilk defa olmak üzere Amerika, Çin ve Hindistan’ı da kapsayan bağlayıcı bir anlaşma olması. Gönüllü bir uygulama değil uluslararası bir hukuk uygulaması olduğu kabul edildi.”

euronews:

Peki Samantha Çin, Amerika ve Hindistan 2015’te yapılacak olan ve hukuki bağlayıcılığı bulunan bu anlaşmaya ne ölçüde uyacak? Sen buna ne kadar inanıyorsun?

Samantha:

“Ben öncelikli olarak gerçekten hukuki bağlayıcılığı bulunan bu anlaşmaya geri dönmek istiyorum. Hindistan çevre bakanı düzenlediği basın toplantısında Hint basınına o zamandan bu işin çok önemli olmadığını söyledi. Bazı ülkeler 2015’e kadar bu anlaşmanın bağlayıcı olup olmayacağını deneyecekler. Bir diğer konu da Çin gibi ülkeler iklim değişikliği konusunda ulusal düzeyde birçok şey yapıyorlar. Aslında daha fazlasını isteriz. Dediğim gibi masanın etrafına oturup da anlaşmaya varacağımız 2015’e kadar kimin ne yapacağını henüz bilmiyoruz.”

euronews:

Jacqueline, sen kuzey buzullarında bulundun ve zemin üzerinde neler olup bittiğini göstermek için yanına yetkilileri de aldın. Alman bilim insanları şimdilerde 2 santigrat yerine 3,5 santigrat yükselme olduğunu ifade ediyorlar. Kötü bir felakete doğru adım adım yol mu alıyoruz? Yetkilieri kuzeye götürdüğünde etkilendiler mi?

Jacqueline:

“Görmenin inanmak olduğunda şüphe yok. Bence buz örtüsü üzerinde oturan kuşkucu insanların altındaki buzulun erimesini görünce düşünceleri inanılmaz değişiyor ve şu anda birşeyler yapmak gerektiğine inanıyorlar. Dramatik olan şu ki, Kuzey Kutbu’nun kendini siyasilerin gündemine getirmesi çok uzun zaman aldı. Sanırım şimdi ile 2015 arasında köprü oluşturmamız lazım. Asıl mesele de sanırım bu.”

euronews:

Ok Graham, Kanada geçenlerde amaca zarar verdiğini ifade ederek Kyoto’dan çıkacağını söyledi. Amerika Birleşik Devletleri de gelişmekte olan ülkeler de Kyoto’nun şu anki halini ölü olarak görüp çekiliyorlar.

Graham:

“Bence Kanada yanlış yapıyor ve Kyoto kesinlikle ölmedi. Bence onların muhafazakar hükümetlerinin böyle bir karar almış olması talihsizlik. Umarım önümüzdeki dönemde daha liberal bir hükümet bu yanlıştan geri döner. Hepimizin Kyoto’da olması lazım. Bunun hukuki olarak gerekli olduğunu hepimiz kabul ettik. Kalabalığı görüyorsunuz ve hızlı adımlarla ilerlememiz lazım. Kanadalı vatandaşların bunu hükümetlerine söylemesi lazım.”

euronews:

Jacqueline Avrupa’nın 2020 yılına kadar emisyonları yüzde 20 oranında kesmek için kendi planına sadık kalacağını düşünüyor musun? Hatta kimileri bu rakamın yüzde 30 oranında olacağını söylüyor. Ya da Avrupa rekabeti kaybederek Kyoto’dan çıkan ülkelerin arasına mı katılacak?

Jacqueline:

“Hayır tam aksine bu çok net ve hatta daha radikal tutum var. Ekonomik sürümle yüzde 50 civarında bir kesintiye gitme yönünde bir yenilik var. Bu da sonunda Avrupa’yı daha başarılı hale getirecek.”

euronews:

Bu süreçte eğer bazı sanayi alanlarına girerseniz belirli bazı yerleri kapatmak durumunda kalacaksınız. Bu durumda insanları işinden atmak gerekecek değil mi?

Jacqueline:

“Evet ama bunun bir başka yönü daha var. Verimsiz sanayiler çok fazla kirlilik kaynağı ve yüksek maliyetli sağlık sorunları yaratıyor. Bunlardan bazılarını devre dışı bırakarak genel anlamda ekonomik verimliliği artırıyorsunuz. Aynı zamanda daha iyi ve sağlıklı bir yer haline getiriyorsunuz.”

euronews:

Druban anlaşmasının bir parçası olan yeşil iklim fonunun bütçesinin yıllık 100 milyar dolara çıkarılması öngörülüyordu. Gelişmiş dünya teknoloji transferi ve ormanların korunması için sübvansiyonların kesilmesi konusunda verdikleri sözün ne kadar arkasındalar. Sen gerçekten gelişmiş dünya ülkelerinin bu 100 milyar doları vereceklerine inanıyor musun?

Samantha:

“Bu gelişmiş ülkelerin verdikleri sözü geliştirmelerine bağlı. Bu birinci mesele. Ancak eğer Euro Bölgesi’ndeki kriz konusunda neler olup bittiğine bakacak olursak, bazı Avrupalı hükümetlerin uzun siparişlerle vatandaşlarına para için geldiklerini görebiliriz. Yapmaları gereken şey, kamu fonlarına ilaveten gelecekteki yenilikçi finansman kaynaklarına ulaşmalarıdır. Vahşi Yaşamı Koruma Vakfı gemi yakıtlarına vergi artırımını teşvik ediyor. Bu kirli bir yakıttır ve aynı zamanda havacılıkta kullanılıyor. Bu vergi iklim finansmanında kullanılabilir.”

euronews:

Jacqueline sen sahada bulundun. Ancak iklim değişikliği şüphecileri iklim değişikliğinin insanoğlunun kontrolünün ötesinde birşey olduğu görüşünü savunuyorlar. Kabron gazı salınımını sadece işsizliği artırır diyorlar. Bu şüphecilere cevabın nedir?

Jacqueline:

“Eğer birşeyler yapmazsak daha fazla insan işini kaybedecek. Nobel Ödülü sahipleri ve siyasi liderlerle toplantı yaptık. Her iki taraf da çok netti eylem de en az uyum kadar önemlidir. Sonuç olarak eğer şu anda harekete geçmezsek çok daha fazla insan işini kaybedecek. Şu anki yaşam şartlarımızı kaybedeceğiz.”

euronews:

Graham, karbon kredileri ile alakalı konuşalım. Kimileri bu işin bir şaka olduğunu, karbon kredisi fiyatı oluşturma işinin ise işlev kazanmayacağını ve karbon salınımını düşürmeye yardımcı olmayacağını dile getiriyor. Ne düşünüyorsun?

Graham:

“Hayır. Bu kesinlikle şaka değil. Doğrudur ama henüz düzgün çalışmıyor. Henüz fiyatlar yok. Karbon kredisini en iyi kullanma yolu piyasa mekanizmalarıdır. Hatırlayalım, iklim değişikliği ile mücadele en güçlü mekazima piyasa gücüdür. Avrupa Birliği diğer bazı konularda olduğu gibi bu konuda doğrudur ve sanırım kabul edilecektir.”

euronews:

Peki Samantha, Durban’da üzerine anlaşıldığı üzere temiz gelişim mekanizması altında karbon kredisine verilmek üzere karbon yakalama fikrine nasıl bakıyorsun? Bunun yapılması karbon gazı salınımını engellemenin en iyi yolu mudur?

Samantha:

“Hayır. Dünya Vahşi Yaşamı Koruma Derneği bunun doğru yöntem olduğunu düşünmüyor. Temiz gelişim mekanizması ve karbon piyasası zaten teknoloji transferi için iflas etmiştir. Zaten olgun ve diğer ülkeler tarafından kolayca kabul edilebilir. Karbon yakalama ve depolama asıl mesele değil. Belki bir gün son çare olarak kullanılır ancak bizim şu anda yenilenebilir ve etkin enerji için yapmamız gereken daha çok şey var. Önce bu yapılmalı ve iş alanı yaratılmalıdır.”

euronews:

Jacqueline, nükleer ve güneş enerjisi gibi belki de bir çarpışma programı cevap olabilir. Ne dersin?

Jacqueline:

“Hayır ben hala dağıtılabilir enerji sistemlerinin ki

bu şekilde merkezileştirilmiş devasa dağıtım nesli enerjisinin yeniden gözden geçirilmesi gereken birşey olduğunu düşünüyorum. Bir şekilde enerji kaynaklarını kullanmalıyız, bunun anlamı da güneş enerjisi. Rüsgarın da dahil olduğı her türlü yenileneblir enerji alanlarını kullanmalıyız.”

euronews:

Teşekkürler Jacqueline ve ben diğer konuklarıma da teşekkür etmek istiyorum. Samantha Smith, Jacqueline McGlade ve Sir Graham Watson. Ben Chris Burns, bir sonraki sefere kadar Network’e bağlandığınız için teşekkür ederiz.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Avrupa Birliği parçalanıyor mu?

Avrupa Kalkınma Planı Bütçesi göçmenler sebebiyle açık veriyor

İngiltere öncülüğündeki Birleşik Krallık, AB'den ayrılacak mı?