Polonya Başbakanı Donald Tusk'ın "sığınma hakkının geçici olarak bölgesel düzeyde askıya alınması" yönündeki planı, Brüksel'de tepkiyle karşılandı.
Avrupa Komisyonu, Polonya'ya Avrupa Birliği (AB) ve uluslararası hukuk uyarınca her koşulda iltica prosedürüne erişim sağlama yükümlülüğünü hatırlatarak, Başbakan Donald Tusk'un "iltica hakkının geçici ve bölgesel olarak askıya alınması" yönündeki yeni stratejisini fiilen onaylamadı.
Tusk, salı günü resmi olarak duyurulması beklenen planının, Polonya'nın Ağustos 2021'den bu yana yaşadığı, Rusya ve Belarus tarafından araçsallaştırılan göç akınlarıyla mücadele etmek için gerekli olduğunu söyledi.
Son haftalarda sınır geçişleri artmış olsa da krizin zirvesinde görülen sayılara ulaşılamadı.
Başbakan'ın açıklaması, Avrupa hükümetlerinin düzensiz göçü engelleme girişimlerinde giderek daha cesur davrandıkları ve yerleşik yasal normların sınırlarını test ettikleri, siyasi açıdan gergin bir dönemde gelerek manşetlere taşındı.
Bir Avrupa Komisyonu sözcüsü pazartesi günü yaptığı açıklamada, "AB dış sınırlarının, özellikle de AB üye devletlerinin ve bir bütün olarak birliğin güvenliğini baltalayan Rusya ve Belarus'tan korunması önemli ve zorunludur," dedi.
"Aynı zamanda üye devletlerin, sığınma prosedürüne erişim sağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere uluslararası ve AB yükümlülükleri bulunmaktadır."
Sözcü, karışık saldırılarla mücadelenin ve sığınma haklarının sağlanmasının "birbirini dışlayan" görevler olmadığını da sözlerine ekledi.
Sığınma hakkı, 1951 Mülteci Sözleşmesi'ne kadar uzanan uluslararası hukuk kapsamında uzun zamandır tanınıyor. Bu hak daha sonra AB anlaşmalarıyla aynı hukuki ağırlığa sahip olan AB Temel Haklar Şartı'na da dahil edildi.
Bu hak, başvurunun otomatik olarak kabul edilmesini sağlamasa da hükümetleri sığınma taleplerini kabul etmeye, gerekli özeni göstererek analiz etmeye ve temyiz olasılığı ile birlikte gerekçeli bir karar vermeye zorluyor.
Uluslararası hukuk ayrıca, yetkililerin göçmenleri zulüm, işkence ya da başka türlü kötü muameleye maruz kalabilecekleri ülkelere sınır dışı etmelerini yasaklayan geri göndermeme ilkesini de tesis ediyor.
Tusk cumartesi günü yaptığı açıklamada, "iltica hakkının geçici olarak ulusal düzeyde (iç hukukta) askıya alınması" kararının "Avrupa'da tanınmasını" talep edeceğini söylemişti.
Merkezci Sivil Platform'un bir kongresinde konuşan Tusk, "Bu hakkın Lukashenko, Putin, insan kaçakçıları, insan tacirleri tarafından nasıl kullanıldığını, sığınma hakkının tam olarak özüne aykırı olarak nasıl kullanıldığını çok iyi biliyoruz. Polonya, ülkesine kimin geleceği konusunda yüzde 100 kontrolü ele almalıdır," dedi.
Tusk'ın politikası Finlandiya'nın temmuz ayında araçsallaştırılmış göçle mücadele için çıkardığı acil durum yasası ile benzeşiyor. Bu yasanın yürürlüğe girmesi halinde sınır görevlileri sığınmacıları "derhal" sınır dışı etme ve sığınma prosedürüne erişimi reddetme hakkına sahip olacak. Hukuk uzmanları ve insani yardım örgütleri tasarının geri göndermeleri yasallaştırdığı uyarısında bulunuyor.
Varşova, Pakt'a 'hayır' diyor
Gözlemcilerin sert sağ muhalefeti kontrol altına almak için bir seçim manevrası olarak nitelendirdiği Tusks'un konuşması, AB'nin neredeyse dört yıl süren zorlu müzakerelerin ardından mayıs ayında tamamladığı kapsamlı reform olan Yeni Göç ve İltica Paktı'nı hedef aldı.
Macaristan gibi Polonya da paktı oluşturan beş yasaya karşı oy kullandı. Kesin muhalefetleri, ülkelere sığınmacıları yönetmek için üç farklı seçenek sunacak olan yeni bir "zorunlu dayanışma" sistemi üzerinde yoğunlaşıyor: belirli bir sayıyı yeniden yerleştirmek, kabul etmeyi reddettikleri her başvuru sahibi için 20.000 euro (747.000 Türk Lirası) ödemek veya operasyonel desteği finanse etmek.
Hazırlanan pakt 2026 yılının ortalarında yürürlüğe girecek. O tarihten önce başkentlerin bu karmaşık mevzuat setinin doğru bir şekilde uygulanmasını garanti altına almak üzere ulusal planlarını ortaya koymaları bekleniyor. Ancak Tusk'a göre Polonya katılımcılar arasında yer almayacak.
Tusk cumartesi günü yaptığı açıklamada, "Güvenliğimizi tehdit ettiğinden emin olduğumuz Avrupa fikirlerini uygulamayacağız" diye konuştu.
Buna karşılık Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyi tarafından onaylandıktan sonra paktın 27 üye ülke için "bağlayıcı" olduğunu belirtti.
Reform, Polonya ve Baltık ülkelerinin yaşadığı gibi ani kitlesel varışlar ve araçsallaştırma durumlarıyla başa çıkmak için bir Kriz Yönetmeliği'ni içeriyor.
Yönetmelik uyarınca ülkeler, iltica başvuru sahiplerinin ulusal topraklara girmesine izin vermeden sığınma taleplerini kaydetmek ve incelemek için ek süreye sahip olacak.
Avrupa Komisyonu sözcüsü, "Bununla birlikte, (süreç boyunca) olduğu gibi, sığınma prosedürlerine erişimi sağlama yükümlülüğümüzü hâlâ koruyoruz," dedi.
Göç, perşembe günü AB liderlerinin bir araya geleceği zirvenin -en önemli olmasa da- en çok öne çıkan konularından biri olacak.
Almanya'nın sınır kontrollerini yeniden uygulamaya koyması, Hollanda'nın (reddedilen) opt-out maddesi talebi ve Macaristan'ın Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD) kararına misilleme olarak göçmenleri "ücretsiz" olarak Belçika'ya götürme tehdidi de dahil olmak üzere son birkaç ay içinde göç politikasında peş peşe hızlı gelişmeler yaşandı.
Geçtiğimiz hafta 17 Avrupa ülkesinden oluşan bir grup, reddedilen sığınmacıların sınır dışı edilmesinde "paradigma değişikliği" çağrısında bulunan bir belge imzaladı. Fransa'nın yeni İçişleri Bakanı Bruno Retailleau, "tüm yenilikçi çözümlerin kullanılması gerektiğini" söyledi.
2023 yılında AB, 380.000 düzensiz sınır geçişi tespit etti ve yaklaşık 1 milyon 140 bin uluslararası koruma talebi aldı. Bu da iltica başvurularının çoğunun AB'ye yasal yollardan gelen kişiler tarafından yapıldığı anlamına geliyor.