NewsletterHaber BülteniEventsEtkinliklerPodcasts
Loader
Bize Ulaşın
REKLAM

Uzmanlar psikopat ve sosyopat arasındaki farkları ortaya koydu

Alfred Hitchcock'un 'Sapık' (Psycho) filminden ilhamla yapılmış bir çizim.
Alfred Hitchcock'un 'Sapık' (Psycho) filminden ilhamla yapılmış bir çizim. © Pixabay
© Pixabay
By Euronews
Yayınlanma Tarihi
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Toplumun geneli psikopatiyi uyuşturucu bağımlılığı, evsizlik ve diğer kişilik bozukluklarıyla ilişkilendiriyor.

REKLAM

Günümüzde kötü davranış sergileyen kişiler ve onları nasıl tanıyacağınıza dair makaleler oldukça yaygın. Google'da veya sosyal medyada biraz gezinildiğinde, "Patronunuzun psikopat olduğunun 7 işareti" ya da "Yan komşunuza neden dikkat etmelisiniz: Sosyopat" gibi başlıklara rastlamak mümkün.

Özellikle bu tür metinlerde psikopat ve sosyopat terimlerinin sıklıkla birbirinin yerine kullanıldığı görülüyor. Bu durum belki de en ünlü kötü davranışlı kurgusal karakter olan, 'Kuzuların Sessizliği' filmindeki yamyam seri katil Hannibal Lecter için de geçerli.

Filmin uyarlandığı kitapta Lecter, "saf bir sosyopat" olarak nitelendirilirken, filmde ise izleyiciye "saf bir psikopat" olarak tanıtılıyor. Psikiyatristler ise ona tamamen farklı bir tanı koyuyor.

Peki, psikopat ile sosyopat arasındaki fark nedir?

Bu terimler tarih boyunca farklı zamanlarda kullanılmış ve bazı örtüşen kavramlara dayanmıştır.

Psikopati, 1800'lerden bu yana psikiyatri literatüründe yer alıyor ancak Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın (DSM) son baskısında tanınmış bir klinik bozukluk olarak listelenmiyor.

1950'lerden bu yana, "sosyopatik kişilik bozukluğu" gibi terimler yerini günümüzde kullanılan "antisosyal kişilik bozukluğuna" bırakıyor.

Antisosyal kişilik bozukluğu olan bir kişi, diğer insanların haklarına sürekli olarak saygısızlık gösterirken, buna yasaları çiğnemek, sürekli yalan söylemek, dürtüsel davranışlara teslim olmak, kavgalara karışmak, güvenliği hiçe saymak, sorumsuz davranışlar ve eylemlerinin sonuçlarına ilgisizlik de dahil.

Durumu daha da kafa karıştırıcı hale getiren şey, DSM'deki antisosyal kişilik bozukluğu bölümünde psikopati (ve sosyopati) özelliklerinin de belirtilmesi. Başka bir deyişle, DSM'ye göre, bu özellikler antisosyal kişilik bozukluğunun bir parçası ancak müstakil birer akıl hastalığı değil.

Amerikalı psikiyatrist Hervey Cleckley, 1941'de yayımlanan 'The Mask of Sanity' (Akıl Sağlığının Maskesi) kitabında psikopati özelliklerini ilk kez resmi olarak tanımladı. Kanadalı psikolog Robert Hare ise bu özellikleri daha da geliştirdi ve DSM'de yer alan antisosyal davranışlara ek olarak, kişilerarası, duygusal ve yaşam tarzı özelliklerini vurguladı.

Tüm bu bilgileri bir araya getirdiğimizde, bir psikopatın diğer insanları manipüle ettiğini, yüzeysel bir çekicilik sergilediğini, büyüklük tasladığını ve sürekli aldatıcı davrandığını söylemek mümkün. Duygusal özellikler arasında duygusuzluk ve empati yoksunluğu, başkalarının acılarına kayıtsızlık ve davranışlarının diğer insanları nasıl etkilediğini kabul etmemek yer alıyor. Ayrıca bir psikopat kolayca sıkılırken, başkalarının sırtından geçiniyor. Hedefleri olmayan psikopatlar, sürekli olarak sorumsuz davranışlar sergiliyor.

Diğer yandan sosyopat terimi ilk kez 1930'larda, Amerikalı psikolog George Partridge tarafından ortaya atıldı. Partridge, sürekli başkalarının haklarını ihlal eden davranışların toplumsal sonuçlarına vurgu yaptı.

Akademisyenler ve klinisyenler genellikle sosyopat ve psikopat terimlerini birbirinin yerine kullanmıştır. Ancak bazıları, halkın bazen psikopat kelimesini psikozla karıştırması nedeniyle sosyopat terimini tercih ediyor.

1952'de DSM'nin ilk baskısında "sosyopatik kişilik bozukluğu" terimi kullanıldı. Bu, o dönemde hâkim olan antisoysal davranışların büyük ölçüde sosyal çevrenin ürünü olduğu görüşüyle uyumluydu ve bu davranışlar sadece sosyal, yasal ve/veya kültürel kuralları ihlal ederse sapkın olarak değerlendiriliyordu.

Sosyopatiye dair bu erken tanımların bazıları, günümüzde antisosyal kişilik bozukluğu olarak adlandırdığımız şeyle daha uyumlu. Diğerleri ise Cleckley'nin 1941'de tanımladığı psikopatın duygusal özelliklerine daha yakın.

REKLAM

Kısacası, sosyopati hakkında farklı insanların farklı görüşleri vardı ve bugün bile sosyopati psikopatiden daha az tanımlanmış durumda. Sosyopatinin tek bir tanımını vermek zor olsa da genel olarak, antisoysal davranışları psikopatide gördüğümüz davranışlara benzer olabilir.

Yıllar boyunca sosyopati terimi gözden düştü. 1960'ların sonlarından itibaren psikiyatristler bunun yerine antisosyal kişilik bozukluğu terimini kullanmaya başladılar.

Hem sosyopati hem de psikopati, geniş bir gelişimsel, biyolojik ve psikolojik nedenler yelpazesiyle ilişkilendiriliyor. Örneğin; psikopatik özelliklere sahip kişilerin, özellikle duygular, davranışların engellenmesi ve problem çözme ile ilgili beyin bölgelerinde bazı farklılıklar var. Ayrıca, sinir sistemlerine ilişkin farklar da gösteriyorlar ve bu farklar arasında yavaş kalp atış hızı da yer alıyor.

Bununla birlikte, sosyopati ve antisoysal davranışları birinin sosyal çevresinin ürünü ve genellikle ailelerde devam ediyor. Bu davranışlar fiziksel istismar ve ebeveyn çatışmalarıyla ilişkilendiriliyor.

REKLAM

Kurgusal temsillerinin aksine – 'Kuzuların Sessizliği'ndeki Hannibal Lecter veya 'Killing Eve' dizisindeki Villanelle gibi – psikopati veya sosyopati özelliklerine sahip tüm insanlar seri katil veya fiziksel olarak şiddet eğilimli değil. Ancak psikopati, geniş bir yelpazede zararlı davranışları öngörüyor. Ceza adalet sisteminde, psikopati özellikle yeniden suç işleme ve şiddet içeren suçlar ile güçlü bir şekilde ilişkili.

Toplumun genelinde psikopati uyuşturucu bağımlılığı, evsizlik ve diğer kişilik bozukluklarıyla ilişkilendiriliyor. Ancak sosyopati, başkalarına zarar verme riski taşıyan insanları belirlemede anahtar bir risk faktörü olarak daha az yerleşmiş durumda. Ve sosyopati, gelecekteki antisoysal davranışların güvenilir bir göstergesi değil.

Özet olarak, psikopati de sosyopati de resmî psikiyatrik tanı kılavuzlarında bir akıl hastalığı olarak sınıflandırılmıyor. Her ikisi de antisosyal davranışlarla ilgili kişilik özellikleri ve belirli kişiler arası, duygusal ve yaşam tarzı özellikleri ile bağlantılı.

Psikopati, bir kişinin başkalarının haklarını ihlal etme riskini artıran genetik, biyolojik ve psikolojik temellere sahip olduğu düşünülüyor. Ancak sosyopati daha az tanımlanmış olup, antisoysal davranışları bir kişinin sosyal çevresinin ürünü.

REKLAM

İkisi arasında, başkalarına zarar verme olasılığı en yüksek olan kişiyi belirlemede psikopati daha fazla kullanılıyor.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

İngiltere'de 50 yıllık araştırmaların sonucunda 'MAL' adı verilen yeni bir kan grubu keşfedildi

Yutkunmak sineklerde serotonin salınımını tetikliyor: Araştırma

İnme kaynaklı ölümler Avrupa'da azalıyor ancak dünya genelinde artıyor: Araştırma