Barzani’nin korkuları Türkiye ile ittifakın şifreleri

Barzani’nin korkuları Türkiye ile ittifakın şifreleri
© 
By Bora Bayraktar
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
REKLAM

Haftasonu Diyarbakır’da yaşanan Türkiye ile Irak Kürdistan Özerk Yönetimi arasındaki yakınlaşma kuşkusuz çok tartışılacak. Türkiye içerideki çözüm sürecinin geleceği ve PKK’nın tasfiyesi açısından konuyu değerlendirirken küresel güçler de bölge barışı ve dengeler üzerinden meseleyi mercek altına alacak. Kürt bölgesinde ise daha varoluşsal hesaplar yapıldığı ortada.

İran’ın ABD ile konuşmaya başladığı, D5+1(Daimi 5) ülkeleri ile müzakerede sonuca yaklaştığı, bu gelişmelerin İsrail ve Suudi Arabistan’ı aynı safa sürüklediği, Suriye’de rejimin toparlandığı ve uluslararası kabul gördüğü bir dönemde yani bölgede dengeler değişirken Ortadoğu’daki Türk-Kürt yakınlaşması önemi azımsanmayacak bir gelişme.

Peki bu yakınlaşmanın temelinde hangi hedefler, hangi kaygılar rol oynuyor? Yıllardır bölünme korkusuyla Barzani ile çekişen Türkiye neyin peşinde? Büyük Kürdistan söylemi ile bölge ülkelerini tedirgin eden, Türkiye’nin PKK’dan kaynaklı güvenlik endişelerine duyarsız bir izlenim veren Barzani nasıl bir ittifak arayışında?

Önce Ankara perspektifinden bakılırsa, meselenin Türkiye açısından çok karmaşık olmadığı görülüyor: Türkiye çözüm sürecinin sekteye uğramamasını, eylemsizliğin devamını ve bu süreçte PKK’nın silahlı güçlerinin kesin tasfiyesini istiyor. Bir de Suriye’nin kuzeyinin PKK için yeni bir stratejik derinlik kazanmasını engellemek istiyor. Bu hedefle PYD’nin siyasi olarak kuşatılmasına, sınıra örülen duvarlarla fiziksel olarak bu kuşatmanın desteklenmesine çalışılıyor.

Türkiye’nin bir başka hedefi, 1960’lardan bu yana Arap ülkeleriyle ilişkilerini belirleyen, Ankara’nın güttüğü Arap-İsrail dengesinin ana sebebi olan enerji ihtiyacının karşılanması ile ilgili. Türkiye yaptırımlar ve enerji arzı çeşitliliği politikası nedeniyle İran’la geçen yıl azaltmak zorunda kaldığı enerji ithalini Kuzey Irak petrolleri ile ikame etmek istiyor. Kürt bölgesinin yaklaşık 45 milyar varillik kanıtlanmış petrol rezervini kullanmak ve Batı’ya taşımak Türkiye’nin hem kendi ihtiyacını karşılayacak hem de transit ülke konumunu güçlendirecek, Ankara’ya dış politika için yeni araçlar sunacak. Barzani ile yakınlaşmak Türkiye’nin bu hedeflerini destekliyor.

Peki Barzani açısından Türkiye’yi cazip kılan ne? Barzani nasıl oldu da Diyarbakır’da Başbakan Erdoğan’la yan yana gelebildi? Bunun yanıtı Kürtlerin Irak’ta son yüzyılda yaşadıklarıyla yakından ilgili.
Ortadoğu’da son 50 yılda Kürtlerin asıl mücadelesi Türklerle değil Araplarla oldu. Çatışmanın merkezi de çoğu zaman Irak’tı. Acıların büyüğü Irak’ta çekildi.

Baba Molla Mustafa Barzani’nin Irak’taki bağımsızlık çabaları Bağdat tarafından defalarca, çoğu zaman kanlı bir biçimde bastırıldı. Soğuk Savaş’ta Moskova destekli Kürtlerin ayaklanmaları Irak’ın askeri rejimlerince engellendi. Baas rejiminin 1970’te Kürtlere tanıdığı özerkliğin taktik olduğu ve kısa sürede sona erdirilmesi Arap-Kürt ilişkilerinde sadece kısa süreli bir rahatlama getirebilmişti. Üstelik İran da Kürtleri destekler görünmekle birlikte her zaman başlarına daha büyük dertler açtı.

İran’ın gerek şah gerekse İslam rejimi sırasında Irak Kürtlerini merkezi hükümete karşı sürekli desteklediği bilinen bir gerçek. Bilinen bir başka gerçek ise Tahran’ın çoğu zaman Bağdat’la anlaştığında Kürtleri yüzüstü bırakması ve onları Saddam Hüseyin’in insafına bırakmasıydı. 1982’de başlayan, Saddam Hüseyin’in idamına da gerekçe olan Enfal kampanyası Kürtlere büyük acılar çektirdi. 1988’deki Halepçe katliamı, 1991 Körfez Savaşı’nda Kürtlerin kitleler halinde Türkiye’ye sığınması, Arap-Kürt çatışmasının hangi boyutlarda olduğunu hatırlatıyor.

2003’teki Amerikan müdahalesi Araplarla Kürtler arasındaki bu gerilimi azaltmış değil. Hatta arttırdığı bile söylenebilir. Geçmişle bugün arasındaki tek fark Kürtlerin artık ekonomik açıdan güçlü, siyaseten arkasında ABD’nin bulunduğu bir özerk yönetime sahip olması. Ancak Arap-Kürt çatışması sürüyor. Çatışmalar özellikle petrol rezervlerinin bulunduğu hat üzerinde yoğunlaşıyor.

Kerkük, Musul, Çemçemal ve Hanakin ile yine aynı hat üzerinde Türkmenlerin ağırlıkta olduğu Tuzhurmatu sürekli ölümlerin, çatışmaların, terör saldırılarının yaşandığı noktalar. Erbil ile Bağdat arasındaki hidrokarbon(petrol ve doğal gaz) gelirleri paylaşım anlaşmazlığı tam olarak çözülmüş değil. Siyasi gerilim Maliki’nin Erbil ziyaretinden sonra şu an için sadece ötelenmiş görünüyor. Irak, Kürt-Arap gerilimi üzerinde her an patlamaya hazır bir bomba adeta. Üstelik bu gerilime artık Suriye de eklendi.

Suriye’nin de Kürt politikası uzun yıllar Irak’tan çok farklı olmadı. Esad rejimi kuzeydeki Kürtlere uzun yıllar vatandaşlık hakkı bile tanımadı. Çoğu zaman muhaberat sayesinde Kürtlere baskı uyguladı, bir siyaset geliştirmesine izin vermedi. Kürtlerin taleplerine sırtını döndü. PKK’yı Türkiye aleyhine tıpkı Hamas ve Hizbullah’ı İsrail’e karşı kullandığı gibi kullandı. Sıkıştığı noktada örgütü yüzüstü bıraktı. Şu an için PYD ile rejim arasındaki paralellik de sadece Esad’ın içinde bulunduğu sıkıntılı durum dolayısıyla zorunlu bir beraberlik. Suriye’de şu ya da bu şekilde kurulacak bir merkezi idarenin Kürt halkına farklı bir yaklaşım getirmesini beklemek biraz hayalcilik olacak.

Barzani tecrübeli bir bölge aktörü olarak bu durumun kuşkusuz farkında. Eğer işler tersine dönerse böylesine bir ortamda arkasını verebileceği güçlü bir ortağa ihtiyaç duyuyor. Irak Kürt bölgesinde kurulan, kuzeyde halka görece huzur ve refah sağlayan yapı büyük ölçüde Türkiye’nin tavrına bağlı. Türkiye’nin Kürt bölgesine uygulayacağı bir kuşatma, sınırları kapatması Erbil’i boğar. Büyük sıkıntıya sokar. İşbirliği ise iki tarafı karşılıklı olarak mutlu etme potansiyeline sahip. Şu an için hem Ankara hem Erbil bölgeyi böyle okuyor.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Dünya Bankası, Türkiye'ye ilave 18 milyar dolar finansman sağlayacak

HRW'den Ankara'ya suçlama: Suriye'de Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde hak ihlalleri yaşanıyor

ABD'nin yeni yaptırım tehdidi Türk-Rus ticaretini nasıl etkiledi?