Covid-19'un gölgesinde AB ve Çin ilişkileri ne durumda? Josep Borrell yanıtladı

Covid-19'un gölgesinde AB ve Çin ilişkileri ne durumda? Josep Borrell yanıtladı
© euronews
By Isabelle Kumar
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Aşağıda yerleştirilen video haber linkini kopyalayın/yapıştırınCopy to clipboardCopied

Küresel Tartışmalar programının konuğu olan, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josef Borrell, virüsün ilk tespit edildiği Çin'e yönelik AB'nin son dönemlerde benimsediği yaklaşım, Brüksel-Washington ilişkileri ve pandeminin demokrasi üzerindeki etkisine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Covid-19 salgını, bir sağlık krizi olarak başladı ancak onun yıkıcı gücü, salgından aylar hatta yıllar önce ortaya çıkan jeopolitik, ekonomik ve sosyal alanlardaki diğer krizleri de körüklüyor.

Avrupa Birliği (AB) salgını önleme hususunda, ilk başlarda yavaş adım attı ancak şimdi Washington ile Pekin arasındaki ihtilafın gölgesinde, uluslararası mücadelenin itici gücü olmaya çalışıyor.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AB'nin salgınla mücadeleden uluslararası arenada üstlendiği role kadar, koronavirüse dair euronews'ten Isabelle Kumar'ın sorularını yanıtladı. Borrell, virüsün ilk tespit edildiği Çin'e yönelik AB'nin son dönemlerde benimsediği yaklaşımı, Brüksel-Washington ilişkileri ve pandeminin demokrasi üzerindeki etkisine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Çin, virüsün kaynağı ile ilgili bağımsız soruşturmaya izin verecek mi?

Isabelle Kumar, euronews: Öncelikle, herkesin aklındaki soruyla başlayalım. Tabi ki konumuz koronavirüs. Covid-19’un Çin’in Vuhan kentindeki laboratuvarda üretildiğine dair Avrupa Birliği bir kanıta ulaştı mı?

Josep Borrell: Herkesin gördüğü, okuduğu haberlere bakılırsa oradan çıktığı iddia ediliyor, öyle deniyor, öyle görünüyor ancak bilimsel açıdan bakıldığında nerede, ne zaman ve nasıl üretildiğine dair bende bir kanıt yok.

euronews: Çin’den mi ya da Vuhan’daki merkezden mi kaynaklandığını yanıtlayabilir misiniz?

Josep Borrell: Sorunuza yanıt olarak benim elimde bir bilgi yok. Laboratuvarda mı üretildi, balık pazarından mı çıktı, doğal bir virüs mü… bilmiyorum. Bildiğim şey, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında, virüsün çıkış noktasına dair bir tartışma olduğu. Samimi olmak gerekirse, biz Avrupa olarak bu tartışmayı körüklemekten kaçınmalıyız . Bu son salgın olmayacak, o nedenle salgınları engelleyebilmek için virüsün nasıl ortaya çıktığı ile ilgili bilimsel çalışmalardan yana olmalıyız.

Salgınları önleyebilmek için bilimden yana tavır almalıyız
Josef Borrell
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi

euronews: AB, Dünya Sağlık Örgütünü (DSÖ) bağımsız bir soruşturma yürütmeye çağıran bir kararname çıkaracak. Sizin de dediğiniz gibi virüsün kaynağı oldukça önemli ve Çin de bu konuda çok hassas. Peki bu metinde virüsün çıkış noktasına da değinilecek mi?

Josep Borrell: Bizim isteğimiz ve olması gereken, birilerini suçlamak değil, bu tür olayların nasıl başladığını, nasıl ortaya çıkabildiğini anlayabilmemiz için bilimden yana tavır almamızdır, ki benzer krizleri önleyebilelim. Taslak metnin dili ile ilgili herhangi bir bilgi vermem mümkün değil çünkü henüz tamamlanmadı.

euronews: Sizce Çin virüsün kaynağı ile ilgili bağımsız bir soruşturmaya izin verecek mi?

Josep Borrell: Durumu kavramak, kaynağını bilmek herkesin yararına. Eminim ki bilimsel yollarla sebepleri öğrenmek ve başka salgınları önleyebilmek de herkesin ortak çıkarıdır. Bu konu, ABD ile Çin arasındaki ilişkileri zehirleyen bir tartışma unsuru haline geldi. Konuya mantıklı, gerçekçi ve bilimsel yaklaşmak gerektiğine inanıyorum.

AB ile Çin arasındaki ilişkiler saygı ve güvene dayanıyor mu?

euronews: ABD ile Çin arasındaki ilişkilerin zehirlenmesi dedik, peki ya Çin ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler ne durumda? Dezenformasyona gelindiğinde, bazı metinlerin elekten geçirilmesiyle alakalı Çin’in baskısı altında olduğunuzu itiraf etmiştiniz. 27 ülkenin AB büyükelçisi tarafından kaleme alınan bir değerlendirme yazısında, virüsün çıkış noktasına ilişkin bir bölüm Çin hükümetinin sansürüne takılıp çıkarılmıştı. Hal bu durumdayken, AB ile Çin arasındaki ilişkilerin saygı ve güvene dayandığını söyleyebilir misiniz?

Josep Borrell: Çin ile yapıcı ilişkilere sahibiz ve benim görevim de bu ilişkiyi sürdürmek. Bir çok alanda Çin güçlü bir devlet. Çok farklı açılardan değerlendirmek gerekiyor zira ilişkilerimiz karmaşık. Rekabet ediyoruz, ekonomik açıdan… Faklı bir siyasi yapıya sahipler, bu nedenle Çin sistemik de bir rakip. Fakat aynı zamanda, güçlü ekonomik ve ticari iş birliğinin yanı sıra iklim krizi, çok yanlılık gibi konularda da önemli çalışmalar yürütüyoruz. Kısaca, Çin ile ilgili ilişkileri çok kapsamlı ve farklı açılardan değerlendirmek lazım, ancak bu durum, söylememiz gerekenleri söylerken bize bir engel oluşturmuyor.

euronews: Dezenformasyonla ilgili Çin’e ne demeniz gerekiyor? Bu salgınla ilişkili, yanıltıcı bilgi verilmesi ve bilgilerin gizli tutulmasına yönelik Çin’in yürüttüğü kampanya ile ilgili neler söyleyeceksiniz?

Çin’e tek taraftan bakmayın, ilişkilerimiz oldukça komplike

Josep Borrell: Söylememiz gerekenleri, yayınladığımız raporda zaten söyledik. Rapor kamuoyuyla paylaşıldı. Orada belli başlı maddelerden, bizim dezenformasyonun bir parçası olarak addettiğimiz bazı malumattan bahsedildi.

Bu konu üzerine rapor hazırladık ve hiçbir şeyi gizlemedik. Dezenformasyona karşı ciddi, somut bir pozisyon aldığımızı düşünüyorum. Sadece Çin için değil, virüsün kaynağına ilişkin, Rusya’dan veya çok sayıdaki diğer kaynaklardan gelen teyitsiz bilgilere de karşı. Bugün bilgi edinme noktasında ciddi sorun yaşıyoruz. Ortalıkta insanların kafasını karıştıran çok fazla bilgi dönüyor ve bizim neyin, nasıl olduğunu izah etmemiz çok büyük çaba gerektiriyor.

AB Pekin'e güveniyor mu?

euronews: Çin’i sistemik bir rakip olarak tanımladınız. Ayrıca, Çin’in Avrupa’ya yönelik dezenformasyon kampanyasından da açıkça bahsettiniz. Bu durumda Çin nasıl güvenilir bir ortak oluyor?

Josep Borrell: Çin’in sistemik rakip olduğunu ben söylemiyorum. Bu Avrupa Birliği’nin geçen yıl hazırladığı raporda yazıyordu. Yani yeni bir şey yok. Ve ayrıca, sadece sistemik bir rakip olarak değil, önemli bir ortak olarak ele almak lazım.

euronews: Pekin’e güveniyor musunuz?

Josep Borrell: Arada çok, çok fazla farklılıklar var. Çin’e tek açıdan bakmayın. Dediğim gibi ilişkilerimiz oldukça komplike.

euronews: Peki, sorumu tekrar sorayım. İlişkiler karmaşık olabilir ama sorum gayet basit. Pekin’e güveniyor musunuz?

Josep Borrell: Diplomatik ilişkilerde, taraflar karşı güce baskı yapmak için diplomatik kanallara başvurur. Biri bizden memnun kalmadığında bize bildirirler, biz de aynını yaparız. Burada önemli olan baskıya maruz kalmak değil, o baskıya nasıl karşılık verdiğiniz.

AB ve Çin baskısı: Avrupa hiç boyun eğdi mi?

euronews: Baskıya karşı tepkiniz ne oluyor? Çin’in baskısı karşısında hiç boyun eğdiniz mi?

Josep Borrell: Hayır, benim mesuliyetimde hazırlanan rapordan bahsediyorsanız, hayır, asla. Daha önce dediklerimizi tekrar ediyorum, dahili bir çalışma ile hazırladığımız rapordan memnunuz. (Rapora) Bakın, siz de göreceksiniz.

euronews: Peki ol zaman neden bir muhbir sizin görev alanınızda olan bitenleri sızdırma gereği duydu?

Josep Borrell: Ne gerekiyorsa yaptık ama belki de yeterli olmadı.

euronews: Hangi bakımdan?

Josep Borrell: Hizmet alanımdaki çalışmaların dahili faaliyetlerle yürütüldüğünü biliyorsunuz, yani bu bir iç mesele.

euronews: Peki, ama benim sorum şuydu: Neden sizin içinizden bir muhbir, Çin’in dezenformasyonuna karşı yanıtınızı süzgeçten geçirdiğinizi duyurma ihtiyacı hissetti?

Josep Borrell: Sanırım bu mesele ile ilgili ne söylemem gerekiyorsa söyledim.

Bizim Donald Trump ile değil ABD ile ilişkilerimiz var

euronews: Devam edelim o zaman ve AB’nin dış politika şefi olarak sizin, Donald Trump ile olan ilişkilerinize bakalım. Bu konuda gayet açık oldunuz ve bu ilişkiyi idare etmenin meşakkatli olduğunu, itina etmek gerektiğini söylediniz. Donald Trump ile muhatap olmak nasıl bir şey, ilişkileriniz ne kadar karmaşık?

Josep Borrell: Bilemiyorum, benim Donald Trump ile bir bağım yok. Bizim Donald Trump ile değil, ABD ile ilişkilerimiz var. Kişisel bağlamda da muhatabım ABD Dışişleri Bakanı, sorumluluğumdaki departmanın da muhatabı Dışişleri Bakanlığı. Bu kurumlar arası bir ilişki, şahsi düzeyde değil.

Bizimle ABD arasında anlaşmazlıklar olduğunu herkes biliyor. ABD’den, onlarla hemfikir olmadığımız ya da beğenmediğimiz açıklamalar gelebiliyor. Tüm anlaşmazlıklara rağmen olumlu ilişkiler kurmaya çalışıyoruz, bunun da yöntemi bu.

euronews: ABD tam geri çekilmişken belki de AB’nin öne atılması gereken noktadayız ama bunu yapmadı?...

AB’nin önemli rol oynayacağı, çok yanlı bir sistem inşa edilmeli

Josep Borrell: Dünya salgından çok daha önce yara almıştı. Özellikle ABD’nin, küresel meselelerle ilgili uluslararası anlaşmalardan çekilmesinden dolayı, çok taraflılık prensibinde sıkıntılar yaşanıyordu. Bugünkü dünya düzeninin bir düzen olmadığı, İkinci Dünya Savaşı sonunda yapılan güç dağılımdan çok farklı olarak, bugün artık gerçek güç dağılımının olmadığı gayet net. O dönemde ABD’nin liderliği ele alışı ile yeni bir düzen doğmuştu. Bugün düzensiz bir dünyada yaşadığımızı, AB’nin önemli rol oynayacağı, çok yanlı bir sistemin inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

euronews: Şu an AB’nin tam da o rolü üstlenebileceği bir an, fakat arka planda duruyor gibi.. Neden?

Josep Borrell: O sizin görüşünüz.

euronews: Peki sizin görüşünüze göre, AB sesini yeterince duyurabiliyor mu? Dünyada daha güçlü bir Avrupa, ekonomik ve jeopolitik konulara yeterince nüfuz edebiliyor mu? Kaldı ki, bu da sizin görev sorumluluklarınız arasında.

AB, ılımlı bir güç olarak önemli bir jeopolitik rol oynuyor

Josep Borrell: Avrupa Birliği neyse odur, bir devlet değildir. Koronavirüs karşısında önemli rol üstlenip, Afrika ve Latin Amerika’daki ortaklarımıza tüm kaynaklarımızı kullanarak yardım etmektedir. Dün, bir konferans düzenleyip, salgınla ilgili araştırmalar için neredeyse 8 milyar dolar topladık. AB, ılımlı bir güç olarak önemli bir jeopolitik rol oynuyor. Dün Balkan devletleri ile bir toplantımız oldu. İki hafta önce de Sahra devletleriyle. Misyonlarımız, koronavirüs salgınına rağmen devam etmekte. Ne isek öyle kalmak için ne gerekiyorsa onu yapıyoruz. Askeri güç olmadan, dünyaya büyük ölçüde nüfuz edebilmek… Salgında, jeopolitik bir aktör olarak katkılarımızın da önemli olduğunu düşünüyorum. Dünya çapında pandemi ile mücadeleye bizim kadar katkısı olan olmadı.

AB içinde birliğin sağlanması ve Alman mahkemesinin kararı

euronews: Eğer Avrupa, sınırları dışında da etkili olacaksa kendi evinde bir birlikteliğe ihtiyacı var demektir. AB içindeki bazı meselelere değinmek istiyorum. Öncelikle Almanya Anayasa Mahkemesinin, kendi kararlarının AB kurumları kararlarından üstün olduğuna yönelik hükmü var. Oldukça tartışmalı, öyle değil mi? AB’nin kriz halinde olduğu, Kuzey ile Güney’i birleştiren çözümler ararken, her ne kadar geçmiş teşvik düzenlemelerine yönelik olsa dahi, bu karar ayrışmaya ve AB içinde yaralara yol açmayacak mı?

Josep Borrell: Nasıl ki tüm demokratik ülkelerin yargı kararlarına saygı duyuyorsak Alman mahkemesinin kararına da saygı göstermeliyiz. Ama bu aynı fikirde olacağız anlamına gelmiyor. Muhakkak ki Alman Anayasa Mahkemesinin bu kararı, Avrupa Merkez Bankasının rolü ile ilgili soruları da beraberinde getiriyor. Burada söyleyeceğim tek şey var; Avrupa Merkez Bankasının bağımsızlığını ve Avrupa yargı kurumlarının üstünlüğünü kesin bir şekilde savunmaya devam edeceğiz.

euronews: Bu, muhtemelen sizi Almanya Mahkemesi ile, onun yasal kararları ile ihtilafa düşürüyordur?

Josep Borrell: Muhakkak, Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararı, çözmemiz gereken bir sorun teşkil ediyor.

AB, kamu sağlığı ile ilgili üye ülkelere daha fazla yaptırım uygulayabilir mi?

euronews: Salgınla beraber Avrupa dayanışmasının eksikliğini gördük. Avrupa Birliği sağlık alanında yeterliliğe sahip değilken, bu salgın da şöyle bir soruyu doğurdu: AB, kamu sağlığı alanında bağımsız devletlere dayatmada bulunabilir mi? Siz bunu destekler misiniz?

Josep Borrell: Haklısınız. Salgın, kamu sağlığı ile ilgili hizmetin nasıl verilmesi gerektiği tartışmasını doğurdu. Sağlık hem iç hem de dış güvenlik meselesi haline geldi. Sağlık bir sorun, güvenlik ve savunmadan bahsederken artık sağlık konusunu da konuşmamız gerekiyor.

Sağlık sadece bir hastanenin veya bir kasabanın nasıl yönetildiği ile ilgili bir mesele değil. Ülke sınırları içinde çözülebilecek bir sorun da değil. Salgın sınır tanımıyor. Bu nedenle Avrupa Birliği’nin, bir bütün olarak, ileride nasıl tavır alması gerektiğini düşünmek faydalı olacaktır. İş birliği bir yöntem olabilir. Kritik malzemelerin Avrupa düzeyinde stoklanması başka bir yöntem olabilir. Her ülkenin kendi stoğunun olmasının bir anlamı yok, Avrupa çapında olması daha iyi olacaktır. Fakat bu da tartışılması gereken bir mevzu.

euronews: Sizin görüşünüze göre sağlık söz konusu olduğunda AB’nin yeni güçlere ihtiyacı var mı?

Josep Borrell: Sanırım güç değil de yeni yetkilerden bahsediyorsunuz?

euronews: Tamam, yetki olsun?

Josep Borrell: "Yeni yetkiler demek daha iyi. Kötü bir fikir değil, ancak hangi yetkilerden bahsediyoruz? Bunların belirlenmesi üye ülkelerin münazarasına bağlı. AB'ye yeni yetkiler tanımak anlaşmaların değiştirilmesi demek, ki bu da gündemimizde olan bir şey değil. Fakat, üye ülkeler AB’ye koordinasyon için daha fazla yetki verebilir. Örneğin, şu an dış ilişkiler kapsamında, savunma bakanları ile beraber, üye ülkelerin askeri açıdan pandemi ile mücadeleye katkılarını koordine ediyoruz, aynı zamanda NATO ile birlikte."

Avrupa Birliği ve demokratik değerler: Demokrasi yara aldı mı?

euronews: "Sayın Borrell farklı bir konuya geçmek istiyorum. Bu krizin yıkımlarından biri de demokrasi oldu. (Sivil toplum kuruluşu) Freedom House, Covid-19’dan sonra Macaristan’ın puanını düşürdü hatta demokrasi kategorisinden çıkardı. Polonya’nın da aynı yolda ilerleyeceğinden endişe ediliyor. Avrupa Birliği’nin, kendi üyeleri arasında demokratik değerleri ayakta tutmakta başarısız olduğunu kabul ediyor musunuz?"

Dün nasılsa bugün de demokratik bir ülkede yaşıyorum. Bu tüm Avrupalılar için de geçerli

Josep Borrell: Özür dileyerek şunu söylemeliyim ki, çok dramatik bir dünya görüşünüz var. Demokrasinin pandeminin bir kurbanı olduğu görüşünüze katılmıyorum. Dün nasılsa bugün de demokratik bir ülkede yaşıyorum. Tüm Avrupalılar için de geçerli bu. Salgına karşı alınan bazı önlemlerin, kişisel özgürlük dinamiklerinde bazı sorunlar yaratmasını konuşmak istemenizi anlayabiliyorum.

Ancak demokrasinin salgının bir kurbanı olduğunu kabul etmem mümkün değil. Polonya ve Macaristan’a gelince.. Komisyon, Polonya ile ilgili kararını zaten verdi. Macaristan ile ilgili ise bizim almamız gereken tavır doğrultusunda, Komisyon çalışmalarını sürdürüyor.

Avrupa Birliği’nin, hukukun üstünlüğü ve demokratik değerler temeline inşa edilen demokratik bir birlik olmaya devam edeceğini açıkça belirtmek istiyorum. Ve bu, salgın olsun olmasın, bu şekilde devam edecek.

euronews: Bir üye devletin ‘demokrasi’ sayılmadığı andan itibaren demokratik bir birlikten bahsedebilir miyiz?

Josep Borrell: Demokrasi olarak tanımlama yetkisi, duruma göre Komisyon, Konsey ve Avrupa Parlamentosuna ait. Bildiğim kadarıyla AB’de hiçbir üye devlet “demokratik değildir” diye tanımlanmadı.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

ABD ve Çin BM'de karşı karşıya geldi: Covid-19 için 90 günlük küresel ateşkes tasarısı geçmedi

Macaristan Başbakanı Orban: Avrupa'da kurulmaya çalışılan imparatorluğun bir parçası olmayacağız

Antarktika'da kuş giribi alarmı: Penguen vakaları artıyor