Euroviews. PKK, Türkiye’ye karşı silah bıraktığını açıklarsa yeni bir çözüm süreci başlar mı?

Halkların Demokratik Partisi (HDP) destekçileri / Diyarbakır
Halkların Demokratik Partisi (HDP) destekçileri / Diyarbakır © AP Photo
© AP Photo
By Ecevit Kılıç
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

Cezaevinde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, uzunca bir süredir Kürt sorununun çözümüne ilişkin yaptığı öneri ve tespitleri daha da önemli bir noktaya taşıdı. Peki, PKK Türkiye’ye karşı silahlara veda ettiğini açıklarsa ne sonuç getirir? Dr. Ecevit Kılıç euronews için yazdı.

REKLAM

Cezaevinde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, uzunca bir süredir Kürt sorununun çözümüne ilişkin yaptığı öneri ve tespitleri daha da önemli bir noktaya taşıdı. Avukatları aracılığıyla T24’ten Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtlayan Demirtaş’ın özellikle üç başlıkta söyledikleri, yaklaşan seçimler ve “Yeni bir çözüm süreci mi geliyor” sorusunun etrafında analiz edilmeyi fazlasıyla gerekli kılıyor.

Birincisi, Demirtaş’ın “Ben mümkünse PKK’nın Türkiye’ye karşı silahları tümden susturmasını isterim, bırakmasını isterim” diyerek, çözüm süreçleri dışında, örgütün silaha veda etmesi gerektiğini ilk defa bu kadar net ifade ettiğini görmemiz gerekiyor. Aslında bununla da, HDP tabanından ziyade iktidar muhaliflerinde bulunan “Bu sorunu Demirtaş çözer” inancını pekiştirdi. 

Hatta yerleşik duygu haline getirdi. Kamuoyuna yansıması olmazsa da, Demirtaş’ın kendisinden çok, Kürt siyasal hareketinin silah ve çözüm denkleminde geldiği noktayı göstermesi açısından sözlerinin, iktidarın Adalet ve Kalkınma Partisi kanadında muhakkak bir yankısı olmuştur. Peki, PKK doğrudan Türkiye’ye karşı silahlara veda ettiğini açıklarsa ne sonuç getirir?

Seçim dönemindeki bir arayış Kürt sorununa çözüm getirir mi?

İkincisi ise Demirtaş’ın PKK’ya silah bıraktıracak adres olarak eksinden daha güçlü bir şekilde Abdullah Öcalan’ı göstermesidir: “O kişi Öcalan’dır, onu da yıllardır tecritte tutuyorlar” dedi. Son dönemlerde iki farklı cephede oluşturulan “Öcalan’ın alternatifi Demirtaş” ile “Demirtaş hesabı İmralı’ya verecek” denklemlerinde Demirtaş’ın sözkonusu bu yanıtı vermesi hayli önemlidir. Demirtaş’ın bu sözleri aynı zamanda olası bir çözüm sürecinin eski formatta olması gerektiği veya arzusu şeklinde de okunabilir. Peki, PKK’ya silah bıraktıracak tek kişi hala Öcalan mı? Daha da önemlisi, yeni bir çözüm süreci başlarsa yine eski tarzda olma imkanı var mı?

Üçüncü noktası ise iktidarın, Öcalan’la yeni bir görüşme başlatması olasılığına “Hükümet silahların susması için Öcalan ile görüşürse doğru bir şey yapmış olur. Bu ülkenin evlatlarının canlarını kurtarmak, kimsenin karşı koyacağı bir şey olamaz. Akan kanın durması AKP’ye oy getirir diye barışa karşı çıkmak ahlaken de siyaseten de yanlış olur” yanıtını vermesidir. Bu çözümlemesini değerli kılan ise; Demirtaş’ın neredeyse altı yıldır cezaevinde tutulması gerçeği ve her konuda iktidara yönelik sert eleştirileridir. Peki, seçim dönemindeki bir arayış Kürt sorununa çözüm getirir mi?

Doğrudan son sorununun yanıtıyla başladığımızda; Kürt sorununu barışçıl yollarla çözme çabalarıyla, seçimler arasında zamansal olarak bağ bulunmaktadır. Geçmişteki çözüm ve barış arayışlarının önemli bir kısmının başlamasında ve neredeyse tamamının bitmesinde seçimlerin hayli önemli rolü var. Bu dönemlerde taraflar arasındaki görüşme trafiğinin yoğunluğu da seçim takvimine göre şekillendi. PKK’nın 1990’lı yıllar boyunca ilan ettiği ateşkesler, diyaloga dönüşmesi beklentisiyle genel olarak seçim tarihlerinin öncesine denk geldi. Örgütün 1995 yılındaki tek taraflı ateşkes ilanı 24 Aralık 1995 seçimlerinden sadece dokuz gün önceydi. Öcalan’ın Türkiye getirilmesinden sonra ağırlıklı olarak güvenlik bürokrasisinin kendisiyle 1999-2005 yılları arasında yaptığı görüşmeler ile 2005’de başlayıp sonrasında da Oslo görüşmelerine dönüşen barış arayışları, seçim süreçlerinde başlamasa da ilerleyen dönemlerde seçimlere göre form aldı.

Yeni bir sürecin seçim takvimi içerisinde veya dışında başlamasından ziyade seçimden sonra da devam ettirilecek perspektif ve bağlayıcılıkta olması daha değerli.
Dr. Ecevit Kılıç

Silahların susması noktasında bugüne dek yapılan en nitelikle ve kapsayıcı diyalog olma özelliğini taşıyan 2013-2015 yılları arasındaki Çözüm Süreci’nin özellikle sonlanmasında seçimlerin kilit rolü oldu. Çözüm Süreci’ni, özellikle 7 Haziran 2015 ve sonrasındaki 1 Kasım 2015 seçimlerinden ayrı değerlendirmek mümkün değil. Bu kısa tarihi özet bize gösteriyor ki; yeni bir sürecin seçim takvimi içerisinde veya dışında başlamasından ziyade seçimden sonra da devam ettirilecek perspektif ve bağlayıcılıkta olması daha değerli.

Dolayısıyla neredeyse tüm kamuoyu şirketlerinin Kürt oylarını “kilit” veya “belirleyici” olarak nitelediği önümüzdeki seçimler arifesinde “Yeni bir çözüm süreci mi geliyor?” sorusunu daha sık duyacağız. Ancak geçmiş dönemlerde birbirine paralel giden seçim-çözüm görüşmeleri denklemlerinin aksine iktidarın bu kez böyle bir niyetinin olmadığı kanaatindeyim. Her kadar seçime yönelik de olsa iktidarın, Kürt sorunuyla ilgili bazı önemli adımlar atacağı ve devletin yeniden Öcalan’la görüşeceği yönünde analiz ve haberler yayınlansa da bunu gösterecek net bir emare veya bilgi bulunmamakta.

Ak Parti-MHP iktidarı açısından baktığımızda, söylendiği gibi Kurban Bayramı’nda gerçekleşmemiş olsa da, Öcalan’ın kardeşiyle veya HDP Milletvekili olan yeğeni Ömer Öcalan’la görüşmesine seçim sürecinde izin verilebilir. Hatta aileden aynı anda 4-5 kişinin İmralı’ya gitmesine de olanak sağlanabilir. Veya yerel seçimler öncesinde akademisyen Ali Kemal Özcan’ın İmralı’ya gitmesinin benzeri olmasa da, farklı boyutta gelişmeler de yaşanabilir. Bunlar hep siyaset stratejisinin bir parçası olarak Kürt oylarının iktidar karşıtlığında kemikleşmesinin önüne geçmek ve aynı oyların muhalefete gitmesinin önüne geçmeye yönelik hamleler olarak kalacaktır. Bu hamlelerin devlet heyeti-Öcalan görüşmesine veya yeni bir çözüm arayışına dönüşmeyip, siyasi spekülasyon olarak kalacağı şimdiden görülmekte.

''CHP’nin, Kürt siyasal hareketinin Avrupa’daki önemli isimleriyle yapılan görüşmelerin yansımaları var''

Kürt sorununda iktidarı yukarıdaki pozisyonda tutan milliyetçi oylar-Kürt oyları çıkmazı muhalefet, özellikle CHP için de sözkonusu. CHP ve öncüsü olduğu altılı masa, seçim süreci olmasına karşın HDP’yle de olsa Kürt sorununun çözümü noktasında kamuoyu önünde kurumsal ilişki kurmamakta. Ancak CHP, sorunun nasıl çözüleceğine ilişkin Kürt siyasal hareketinin demokratik zeminde siyaset yapan yapılarıyla resmi olmayan görüşmeler yapmakta. CHP’nin, HDP’nin yanı sıra Kürt siyasal hareketinin Avrupa’daki önemli isimleriyle yapılan görüşmelerin yansımaları var. Bunlar da, seçimlerde Kürt siyasi hareketinin iktidar lehine olabilecek kararları almasını engellemeye yönelik girişimler olarak okunabilir.

''HDP’nin 21 Mart'tan bu yana iktidarı tekrar Çözüm Süreci zeminine çekme çabası var''

HDP açısından bakıldığında ise 2013-215 yılları arasında yürütülen Çözüm Süreci perspektifine bütünsel olarak sahip çıkılıyor. Partinin aktörleri, iktidar veya muhalefet fark etmeksizin çözüm hafızasına sahip çıkılarak başlatılacak yeni bir sürece destek vereceklerini dile getiriyor. HDP’nin özellikle Nevruz kutlamalarından bu yana iktidarı tekrar Çözüm Süreci zeminine çekme çabası var. HDP’nin yine 21 Mart’tan bu yana bir konuda daha özel çaba göstermektedir, o da olası bir sürecin hala en önemli aktörünün Öcalan olduğu. Demirtaş’ın PKK’ya silah bıraktıracak tek isim olarak Öcalan’ı göstermesi HDP’nin bu çabasına denk gelmekte. Buradan hareketle yeni bir çözüm sürecinin başlatma karından çok sürecin akıbetinin ne olacağı ve PKK’nın silah bırakıp bırakmayacağıyla ilgili son söz tartışmasız bir şekilde hala Öcalan’ın.

Olası yeni bir çözüm arayışında geçmiş benzeri süreçlerin yaşanacağını söylemek zor. Tarafların doğrudan akıl koyacağı ve sonuç alacağı bir süreç daha olası görünüyor. Yani Çözüm Süreci’ndeki gibi demokratik zeminde ilerleyen bir sürecin yeniden yaşanması zor görünüyor.

Ancak başlaması ihtimali bu dönemde çok zor olsa da olası yeni bir çözüm sürecinin eski formatta olmayacağı kesin. Hem Oslo’da hem de Çözüm Süreci’nde görüşmelerin zeminini heyetler oluştursa da Kürt siyasal hareketinin bütün unsurları aslında sürecin bir parçası veya aktörüydü. Devlet heyeti ile Öcalan arasında bir tıkanma yaşandığında bu kez, Oslo’da olduğu gibi, doğrudan örgüt ile devlet görevlileri arasında görüşmeler yapılıyordu. Oslo görüşmelerine dönüşen ve 2005’te başlayan çözüm arayışlarının ön açıcı aktörü ise Demokratik Toplum Partisi’ydi. Olası yeni bir çözüm arayışında benzeri süreçlerin yaşanacağını söylemek zor. Siyaset ve devlet mekanizmasının günümüzdeki işleyişine bakıldığında siyasetçilerden oluşan heyetlerinin İmralı’ya gitmesi veya Akil İnsanlar Heyeti gibi oluşumların oluşturulması olası görünmüyor. Tarafların doğrudan akıl koyacağı ve sonuç alacağı bir süreç daha olası görünüyor. Yani Çözüm Süreci’ndeki gibi demokratik zeminde ilerleyen bir sürecin yeniden yaşanması zor görünüyor.

PKK doğrudan Türkiye’ye karşı silah bıraktığını açıklarsa yeni bir çözüm süreci başlar mı?

Son olarak ilk soruya gelirsek, PKK doğrudan Türkiye’ye karşı silah bıraktığını açıklarsa yeni bir çözüm süreci başlar mı, bu gelişme Kürt sorununu ne kadar sorun olmaktan çıkarır? Öcalan’ın böyle bir çağrısı olmadan bu mümkün görünmese de PKK’nın çözüme zemin olması açısından bu kararı alması durumunda yeniden bir çözüm masasının kurulması kaçınılmaz olur. Bu masadan HDP’li belediyelere atanan kayyum uygulamasının son bulması, legal alanda siyaset yapan ancak cezaevinde bulunan siyasetçilerin tahliyesi, HDP’ye açılan kapatma davasının sonucunun seçim sonrasına kalması ve hatta anadilde eğitime de çözüm çıkabilir.

Kürt sorununun günümüzde kilitlendiği yer Suriye’dir. Çözüm Süreci’nin son bulmasının önemli bir nedeni de yine burasıydı

Ancak Kürt sorununun günümüzde kilitlendiği yer Suriye’dir. Çözüm Süreci’nin son bulmasının önemli bir nedeni de yine burasıydı. PYD’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığını ulusal güvenliğine varoluşsal tehdit olarak kodlayan Türkiye, Ortadoğu ve burasıyla ilintili olan tüm ülkelerle olan dış politika konseptini bu sorun üzerinden şekillendiriyor. 

Dahası devletin savunma, istihbarat ve dışişlerini kapsayan kurumsal dengesi ve kadro yapısı tam da bu bölgeden hareketle belirlenen ulusal güvenlik kaygısı üzerinden oluşturulmuş durumda. Aynı şekilde PYD’nin kontrol ettiği bölgelerden ve buralardan elde ettiği kazanımlardan vazgeçmesinin olası olmadığını büyük güçlerin buradaki varlığıyla birlikte değerlendirdiğimizde yakın zamanda Suriye üzerinden bir uzlaşı mümkün görünmüyor. Suriye meselesi üzerinden müzakere koşullarının oluşmasıyla ancak yeni ve sağlıklı bir zeminde ilerleyecek çözüm süreci başlar.

Dr. Ecevit Kılıç, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Ardından uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. Savaş politikası, Kürt sorunu, Türkiye-ABD ilişkileri ve devlet içindeki illegal yapılar konularında araştırmalar yapan Kılıç, sırasıyla Cumhuriyet, Sabah ve Habertürk’te çalıştı. Kirli Kramponlar, Özel Harp Dairesi, JİTEM ve Yeni Derin Devlet isimli yayımlanmış dört kitabı var..
Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Çin'den ABD'ye: Tayvan ziyareti askeri dahil sert tepkilere neden olur

Demirtaş'tan 'aydınlar heyeti', 'hayalimiz var konferansları' ve 'demokrasi sözleşmesi' önerisi

'Döner diplomasisi': Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier Türkiye ziyaretine İstanbul'dan başlıyor