Newsletter Haber Bülteni Events Etkinlikler Podcasts Video Africanews
Loader
Bize Ulaşın
Reklam

Bahçeli: Alevi de bizim, Kürt de bizimdir

Devlet Bahçeli
Devlet Bahçeli ©  MHP/X
© MHP/X
By Euronews
Yayınlanma Tarihi
Haberi paylaşın Yorumlar
Haberi paylaşın Close Button

Bahçeli, ''Terörsüz Türkiye’nin adım adım ilerlediği bir dönemde, iki Cumhurbaşkanı Yardımcısından birisinin Alevi, diğerinin de Kürt olabileceği değerlendirilmiştir,'' dedi.

REKLAM

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 'Alevi ve Kürt cumhurbaşkanı yardımcısı' tartışmalarıyla ilgili gelen eleştirilere yanıt verdi.

Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) kendisini feshedip silah bırakmaya başladığı sürecin önünü, Ekim 2024'te Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) eşbaşkanlarıyla tokalaşarak ve sonrasında yaptığı çağrılarla açan MHP lideri şunları söyledi: "Türkiye’mizi yoran, yıpratan, enerjisini çalan, fahiş mahiyetli sosyal ve ekonomik maliyetlere neden olan etnik ve mezhep temelli dayatmalara karşı Terörsüz Türkiye’nin adım adım ilerlediği bir dönemde, iki Cumhurbaşkanı Yardımcısından birisinin Alevi, diğerinin de Kürt olabileceği değerlendirilmiştir.''

Gazeteci İsmail Saymaz, Halk TV'de yayınlanan haberinde Bahçeli'nin birkaç ay önce partisinin milletvekilleriyle yaptığı kapalı toplantıda, "Cumhurbaşkanı’nın iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun," dediğini aktarmıştı.

Saymaz, Bahçeli'nin bu cümleyi Kürtler ve Alevilerin bürokrasiden dışlanamayacağını vurgulamak için söylediğini yazdı.

Bu haber sonrası ise 'Lübnan modeli' tartışması başladı.

'Lübnan'la ilişkilendirmek kasten saptırmadır'

Bahçeli, 'Lübnan modeli' önerdiğini üzerinden gelen eleştirilere ''Bu fikri ve siyasi teklifi Lübnan’la ilişkilendirmek bir defa çarpıtma ve samimi bir düşünceyi kasten saptırmadır. Türkiye’yi, Lübnan veya benzeri bir başka ülkenin karmaşık ve kaotik istikrarsız yapısına çevirmeye gücü yetecek, buna cesaret ve teşebbüs edecek hiç kimse olamaz, olamayacaktır," yanıtını verdi.

Bahçeli'nin açıklamasının tamamı şöyle: "Milliyetçi Hareket Partisi’nin ülkemizi doğrudan veya dolaylı şekilde meşgul eden her soruna güçlü fikri müktesebatı ve müessir siyasi mücadelesiyle kalıcı ve köklü teklifleri vardır, kaldı ki doğal ve doğru olanı da budur. Türk milliyetçiliği asil ve aziz Türk milletinin bağımsızlık güvencesi, tarihi kişiliğinin ve milli kimliğin var oluş güvencesidir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin her türlü ayrımcılığa, bölücülüğe, etnik ve mezhep temelli bölünmeye bilaistisna karşı olduğu herkesçe bilinen, hatta maşeri vicdanda kemikleşmiş siyasi tutumudur. Bu kapsamda hiç kimseden duyacak, dinleyecek, öğrenecek, ders alacak merak ve arayışımız da yoktur. 18 Temmuz 2025 tarihinde basına kapalı olarak yapılan Merkez Yönetim Kurulu-Merkez Disiplin Kurulu Ortak Toplantısı muhtevasında şahsım tarafından Türkiye’yi alakadar eden sıcak konu başlıklarıyla ilgili değerlendirmeler yapılmıştır. Bunlar arasında Terörsüz Türkiye hedefinin aşamalarıyla bu çerçevede alınan memnuniyet verici gelişmelere elbette mühim yer ayrılmıştır.

'Etnik ve mezhep temelli bölünme rüyası görenlerin hevesleri de kursaklarında kalacaktır'

Ne var ki, 102 yıllık Cumhuriyet tarihimizin tamamına etnik ve mezhep temelli bölücülüğün taciz, tahrip ve tahrikleri damga vurmuştur. Aklı başında ve vicdan sahibi hiç kimse bu sarsıcı gerçeği inkar edemeyecektir. Yeni yüzyılda 'Terörsüz Türkiye'nin tezahürüyle birlikte etnik ve mezhep temelli bölünme rüyası görenlerin hevesleri de kursaklarında kalacaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin siyasi ve hukuki imkanları, ihata ettiği kuramsal ve kurumsal ilkeleriyle milli birlik ve kardeşliğin pekişmesi mümkün ve muhakkaktır. Bunun şematik formülü de eşkenar üçgen formatında siyasi ve hukuki düşünce kalıbına dökülmüştür. Nitekim 11 Kasım 2024 tarihindeki ağaçlandırma kampanyası münasebetiyle, üstelik Türk devlet geleneğimize müzahir olarak partimizin önüne dikilen ağaçlardan esinlenerek; köknar ağacı yürütme, mavi ladin ağacı yasama, sedir ağacı bağımsız yargı sedir olarak simgeleştirilmiştir. Bunun da yanında en tepede Cumhurbaşkanı, aşağıdaki iki köşesinde de Cumhurbaşkanı Yardımcısı olabileceği siyasi bir önerme olarak gündeme gelmiştir. Türkiye’mizi yoran, yıpratan, enerjisini çalan, fahiş mahiyetli sosyal ve ekonomik maliyetlere neden olan etnik ve mezhep temelli dayatmalara karşı Terörsüz Türkiye’nin adım adım ilerlediği bir dönemde, iki Cumhurbaşkanı Yardımcısından birisinin Alevi, diğerinin de Kürt olabileceği değerlendirilmiştir.

'Teklifi karalama ve terörize etme çabası acınası bir fırsatçılıktır'

Bu fikri ve siyasi teklifi Lübnan’la ilişkilendirmek bir defa çarpıtma ve samimi bir düşünceyi kasten saptırmadır. Türkiye’yi, Lübnan veya benzeri bir başka ülkenin karmaşık ve kaotik istikrarsız yapısına çevirmeye gücü yetecek, buna cesaret ve teşebbüs edecek hiç kimse olamaz, olamayacaktır. Beyrut gecelerine özlem duyan bohem ve buhranlı siyaset düşüklerinin tarih ve kültür esasına dayanarak paylaşılan bir teklifi karalama ve terörize etme çabası acınası bir fırsatçılıktır. Cumhuriyet Halk Partisi on yıllar boyunca Alevi kardeşlerimizi siyaset malzemesi yapmış, Kürt kardeşlerimiz üzerinde de oyunlar kurulmuştur. Pek çok telkin ve tezvirata rağmen ne Aleviler, ne de Kürtler düşmanca planlanan tuzaklara çok şükür düşmemiştir. Kimsenin önüne geçen yoktur, engel çıkaran yoktur. Kaldı ki ister Alevi, ister Kürt olsun, herhangi bir Cumhurbaşkanı adayının yüzde 50 oy nisabını geçtikten sonra vaki demokratik ve milli irade hükmünü yok sayacak, tecelli eden meşruluğu tartışmaya açacak birisinin çıkması da düşünülemeyecektir.

'Cumhur İttifakı Türkiye’nin etnik ve mezhep temelli depreme maruz kalmasına müsaade etmeyecektir'

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Üstünlerin değil, hukukun üstünlüğü hakim ve havidir. Kökeni, mezhebi, yöresi ve anasının dili ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes hukukun karşısında bir ve eşittir. Aynı zamanda Türk milletinin şerefli mensuplarıdır. Kimsenin kimseden bir ayrıcalığı ve imtiyaz içeren bir farklılığı yoktur. Ancak etnik ve mezhep temelli bölücülüğün Terörsüz Türkiye hedefinin yanında bütünüyle gündemden çıkarılması gayesiyle bir düşünce tavzihini farklı yerlere çekmek ahlaken ve tarihen mahsurludur. Türkiye’nin ve Türk milletinin kutlu geleceğini perdelemek için el ovuşturanların, mayası ve meşrebi zehirli çevrelerin bizimle milliyetçilik yarışına girmesi yüz kızartıcı bir densizlik ve edepsizliktir.

Konforlu köşelerindeki karanlığa saklanarak aydınlığı taşa tutan kuklaların ne dediğine bakmıyor, milletimiz ne diyor, tarih ne diyecek ona odaklanıyoruz. Görüşümüzden milim adım atmamız ise söz konusu olmayacaktır. Basına kapalı toplantıdaki sözlerimin malum sözde bir gazeteciye sızdırılması, o dedikodu markası ve her ipte cambazlık yapan gazetecinin de mal bulmuş mağribi gibi gündeme taşıması zamanlama itibariyle manidardır. Ve notlarımız arasındadır. Milliyetçi Hareket Partisi her saldırıyı göğüslemeye hazırdır. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı Türkiye’nin etnik ve mezhep temelli depreme maruz kalmasına müsaade etmeyecektir. Alevi de bizim, Kürt de bizimdir. Cami de bizim, Cemevi de bizimdir. Biz hep birlikte Türk milletiyiz. Biriz, beraberiz, kardeşiz, çok büyük bir aileyiz. Herkes bizse, biz de kardeşsek dürüst ve sorumlu hareket etmemiz milli namusumuzun gereğidir. Piyonlaşmış bozguncular, suyu bulandıranlar, sipariş senaryolara figüranlık yapanlar, bu suretle Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-antilaik, inanan-inanmayan kutuplaşmasına çanak tutanlar da bu muazzam ailenin üvey evlatlığına bile layık olmayan çürüklerdir."

Lübnan modeli

Lübnan’da yönetim sistemi mezhepsel ve dinsel güç paylaşımına dayanıyor. 1943’teki 'Milli Pakt' ve 1989’daki Taif Anlaşması ile her büyük siyasi makam belli dini gruplara tahsis edilmiş durumda. Buna göre cumhurbaşkanı Maruni Hristiyan, başbakan Sünni Müslüman, meclis başkanı ise Şii Müslümanlar arasından seçiliyor. Parlamento ve kamu kurumlarında da mezheplere göre kotalı temsil esas alınıyor. Bu model, ülkenin çok dinli ve etnik yapısını dengelemeyi amaçlasa da zamanla siyasal tıkanıklık ve mezhepçilik eleştirilerine yol açmış durumda.

Irak'taki sistem

Irak’ta da Lübnan’a benzer şekilde, etnik ve mezhebi temsile dayalı bir siyasi denge sistemi uygulanmakta. 2003’te Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra oluşan düzende, cumhurbaşkanlığı Kürtlere, başbakanlık Şiilere, meclis başkanlığı ise Sünni Araplara bırakıldı. Bu güç paylaşımı toplumun farklı kesimlerini sisteme entegre etmeyi amaçlasa da, mezhepçilik, yolsuzluk ve siyasi istikrarsızlık gibi sorunları da beraberinde getirdi.

Erişilebilirlik kısayollarına git
Haberi paylaşın Yorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

İddia: Bahçeli'den 'Kürt ve Alevi Cumhurbaşkanı yardımcıları' önerisi

Bahçeli, İmamoğlu duruşmalarının TRT'den canlı yayınlanmasına destek verdi

Bahçeli: Türkiye davalardan süratle kurtulmalı