40 yıllık süreç içinde, 1999 depremi ve altyapı projeleriyle Tarihi Yarımada, iki defa Dünya Mirası Listesi’nden çıkarılma riskiyle karşı karşıya kaldı.
İstanbul Tarihî Yarımadası’nın, tarihsel, kültürel ve mimari önemiyle "Dünya Mirası" ilan edilmesinin üzerinden 40 yıl geçti.
1985 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen “İstanbul’un Tarihî Alanları” arasında, Sultanahmet Arkeolojik Park, Süleymaniye Koruma Alanı, Zeyrek Koruma Alanı ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı bulunuyor.
1985’ten günümüze kadar geçen süreçte UNESCO Dünya Mirası statüsündeki kültür varlıklarının “üstün evrensel değer” ilkesine bağlı kalınarak korunması ise önem arz ediyor.
UNESCO ve Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) tarafından “İstanbul’un Tarihî Alanları” üzerine yayınlanan son raporda, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait kültürel varlıklarının bilimsel koruma ilkelerine uygun olarak restorasyon çalışmalarının gerçekleştirildiği ve İstanbul’un silüetinin korunduğu aktarılıyor.
Bununla birlikte İstanbul Surları’nın, Zeyrek ve Süleymaniye’deki anıtların etrafındaki ahşap yapıların çürümeye yüz tuttuğu, bu yapıların korunmasına yönelik gerekli önlemlerin alınması gerektiği öneriliyor.
Statüleri değişen Ayasofya Camii ve Kariye Camii’nin koruma ilkeleri kapsamında durumlarının iyi olduğu belirtiliyor. Ayasofya’da devam eden rehabilitasyon çalışmaları ve Kariye’de tamamlanan restorasyon çalışmalarıyla beraber “zemin, mozaikler ve freskler de dahil olmak üzere,” koruma çabalarının devam etmesi gerektiği vurgulanıyor.
‘Çok başarılı değiliz’
Ayasofya Bilim Kurulu'nda 30 yıl boyunca görev yapan mimar ve restorasyon uzmanı Prof. Dr. Zeynep Ahunbay Euronews Türkçe'ye verdiği demeçte, Dünya Mirası statüsü altında geçen süre içinde eksikliklere değinerek, “Çok başarılı değiliz,” dedi.
Ahunbay, “Tartışmaları biliyorsunuz, çeşitli konular var; Süleymaniye’nin durumu, dikkat çeken şeyler oluyor. Dünya Mirası Komitesi’nden geliyorlar, Zeyrek’e bakıyor döküntü halinde. Süleymaniye’ye bakıyor, Surlara bakıyor. Yapılan işler kaliteli değil. Mesela 1999 depreminden sonra Sur restorasyonu için eleştiri yapılmış,” ifadesine yer verdi.
Süleymaniye Camii’nin çevresiyle birlikte ele alınması gerektiğini belirten Ahunbay, “Süleymaniye çok iyi bakılıyor ama Süleymaniye çevresiyle birlikte bir dünya mirası. Çevreyi gezen insanlar böyle mi görmeli?” dedi.
Tarihî Yarımada’da bulunan birçok değerli eser, restorasyon sürecinden geçerek korunmayı bekliyor. Bunlardan biri de Mimar Sinan’a ait yapılardan Kepenekçi Sinan Medresesi.
Ahunbay, “Çok değerli eserler şu anda harap halde. Onları doğru bir şekilde ele alacak, değerine uygun koruyacak, restore edecek ve kullanacak insanlara ihtiyacımız var,” dedi.
'Tehlike altındaki Dünya Mirası' listesine düşme sorunu
İstanbul, 40 yıllık süreç içinde iki defa UNESCO Dünya Mirası Listesi’nden çıkarılıp “Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi”ne alınma ihtimaliyle gündeme geldi.
İlk olarak, 1985 yılından beri UNESCO koruması altında olan İstanbul Surları, “Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi”ne girme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
17 Ağustos 1999 depremi surlarda ciddi hasarlara neden olmuş, İstanbul’un batıya doğru genişlemesiyle bağlantı yollarının arttırılması surlarda oluşacak risklere karşı önlem alınması ihtiyacını doğurmuştu.
Surlarda yapılan onarımlar ve koruma ilkelerine aykırılıklar üzerine 2004 yılında UNESCO, İstanbul’un Tarihi Alanları’nın korunmasıyla ilgili kaygılarını dile getiren bir rapor hazırladı.
Raporda, İstanbul’un “Tehlike altındaki Dünya Mirası” listesine alınması riskine karşı yapılması istenenler arasında, İstanbul Kara Surları’yla ilgili bir uluslararası toplantı düzenlenmesi yer aldı.
2007 yılında İstanbul’da uluslararası bir sempozyum düzenlendi ve “sürekli bakım ekibinin” oluşturulması önerildi, ancak bu öneri hâlâ gerçekleştirilmiş değil.
İkincisi ise 10 yıl süren tartışmaların odağı olan Haliç Metro Köprüsü oldu.
2005 yılında onaylanan dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın ön ayak olduğu köprü projesi, Mimar Sinan'ın inşa ettiği Süleymaniye Camii'ni gölgeleyerek İstanbul’un silüetini bozduğu için eleştirilerin odağı haline gelmişti.
UNESCO 2009’daki raporunda, köprünün Dünya Mirası listesinde yer alan Süleymaniye'nin silüetine zarar vereceğini belirterek, kulesiz düz köprü önerisi sundu. Projenin gerçekleştirilmesi halinde bölgenin "Tehlike Altındaki Dünya Mirası" listesine alınması ihtimaline yer verdi.
Bunun üzerine köprünün Haliç'in ‘altın boynuz’ lakabına ithafen düşünülen altın kaplama kuleleri, gri renge dönüştürülüp alçaltılarak inşası tamamlandı.
18. yüzyıl sonrası eserler risk altında mı?
Edirne'deki Selimiye Camii ve Külliyesi’nin restorasyonunda kubbe tezyinatının silinmesi önerisiyle gündeme gelen 18. yüzyıla ait Osmanlı barok motifleri, birçok tarihi eserin risk altına olup olmadığı sorununu da gündeme taşıdı.
18. yüzyıl sonrası yapılarda dönemin Osmanlı mimarisinde etkili olan barok bezemelerinin silinmesi, kültür mirası koruma ilkelerine aykırılık tartışmalarını başlattı.
Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” dediği Selimiye Cami 16. yüzyıl eseri. Tartışılan restorasyon projesinde, ana kubbeye 18. ve 19. yüzyılda eklenen süslemeler ve katmanların kaldırılması isteniyor. Amaç ise kubbenin 16. yüzyıldaki "orijinaline" döndürülmesi.
ICOMOS Türkiye Milli Komitesi tarafından 11 Haziran’da yayımlanan raporda, Selimiye Camii’nde 16. yüzyıla ait belgelenmiş bezemelere ulaşılamadığı, 18. yüzyılda eklenen bezemelerin ise "belgelenebilir tek somut katman" olduğu belirtildi.
Ahunbay, "16. yüzyıl binası (olan Selimiye Camii) 16. yüzyılla bütünleşmiş bir bezeme ile görülmek isteniyor. Fakat ona ait olmadan, onu yeniden yapmak uydurma bir şey oluyor. Biz de bunu istemiyoruz," dedi.
Nuruosmaniye Camii ve Ayasofya’nın şadırvanında kullanılan Osmanlı barok bezemelerini örnek gösteren Ahunbay, restorasyonu "sadece mimari ana yapı değil; detaylarla, bezemeyle onu bütünleyen bir şey," olarak nitelendirdi.
"Dolayısıyla bu bezemeleri restore eden sanatçıların da koruma eğitimi alması gerekiyor. Koruma eğitimi almadan ‘Bu yapı 16. yüzyıl, bezemesi de 16. yüzyıl olmalı’ diyerek, 16. yüzyıla dönüş yönünde bir çalışma yapmaları yanlış. Bunu öğrenmeleri gerekiyor,” dedi ve şöyle devam etti:
“Bugün çağdaş restorasyonda ilk yapılan döneme dönüş diye bir şey yok. Tarih gelişen bir şey. Zaman içinde yapılan değerli ekler o tarihin bir parçası olarak korunmalı."
Koruma bilinci
Kültür mirasının korumanın en etkili yolu, küçük yaşlardan itibaren koruma bilincini aşılamak ve özeni kaybetmemekten geçiyor.
Profesör Ahunbay, “İstanbul bizim için çok önemli. Dünya Mirası (listesinde) olmuş olmamış çok önemli değil. Benim beklediğim, biz kendimiz dünya mirası olarak restore edelim, koruyalım,” diyor.
İlkokul çağından itibaren çocuklara ve gençlere kültür mirasını korumanın ve gelecek nesillere aktarmanın öneminden bahsedilmesi gerektiğinin altını çiziyor:
“Çok çalışmamız ve hakikaten sevmemiz gerekiyor. Bir şeyi severseniz fedakârlık yaparsınız. Fedakârlık yapmadan da bu kadar çok kültür varlığını ayakta tutmamız mümkün değil.”