Yapay zeka enerji ihtiyacını artırırken, uzmanlar Avrupa ülkelerinin 'nükleer canlanmaya' ulaştığını söylüyor. Taahhütler yerinde, ancak tedarik zincirleri bunları destekleyebilir mi?
Amazon, Google ve Meta daha fazla nükleer enerji üretimi için çağrıda bulunan ağır toplardan sadece birkaçı. Teknoloji devleri, kısa süre önce düzenlenen bir konferansın oturum aralarında, 2050 yılına kadar küresel nükleer enerjinin üç katına çıkarılmasını destekleme taahhüdünde bulundular. Deklarasyon, geçtiğimiz Eylül ayında büyük bankalar ve COP28'de politikacılar tarafından yapılan benzer bir duyuruyu takip ediyor.
Toplam 31 ülke, 140 nükleer endüstri şirketiyle birlikte 2050 yılına kadar nükleer enerji kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdünü imzaladı. Dünya Nükleer Birliği'ne (WNA) göre şu anda dünya elektriğinin yaklaşık yüzde 9'u 440 güç reaktörü tarafından kullanılan nükleer enerjiden elde ediliyor.
Uranyum spot fiyatı son beş yılda jeopolitik gerilimler ve daha fazla talep tahminleriyle bağlantılı olarak artış gösterdi. Etkenlerden biri Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve ardından Moskova'ya karşı uygulanan yaptırımlar.
Rusya doğal uranyumun önemli bir küresel tedarikçisi olsa da, fiyat baskıları daha ziyade ülkenin uranyum zenginleştirme kabiliyetiyle bağlantılı. Çoğu reaktörde ham ürünün yakıt olarak kullanılabilmesi için önce öğütülmesi, dönüştürülmesi ve zenginleştirilmesi gerekiyor.
ABD hükümetinin verilerine göre Rusya dünyadaki uranyum zenginleştirme kapasitesinin yaklaşık yüzde 44'ünü elinde bulunduruyor. ABD'nin zenginleştirilmiş uranyum talebi açısından bakıldığında, Rusya 2023 yılında bu toplamın (SWU) yüzde 27'sini oluşturmaktadır.
Euratom'un verilerine bakacak olursak, Rusya aynı yıl AB kuruluşlarına tedarik edilecek toplam zenginleştirme işinin yüzde 37,9'unu sağladı.
Moskova'ya olan bu bağımlılık karşısında eski ABD Başkanı Joe Biden, 2024 yılının ortalarında Rusya'dan uranyum ithalatını yasaklayan bir yasa çıkardı. Yasa bazı sevkiyatların 2027 sonuna kadar devam etmesine izin verse de Rusya daha sonra kendi önlemleriyle karşılık vererek ABD'ye yapılan bu ihracata geçici bir yasak getirdi.
PRISM analiz şefi Benjamin Godwin Euronews'e yaptığı açıklamada, "ABD ve Avrupa yeni dönüştürme tesislerini oldukça hızlı bir şekilde devreye sokabilir ancak zenginleştirme daha zor olacak," dedi.
Godwin, "Hem ABD hem de AB'de politika oluşturmadaki tutarsızlık şirketlerin bu tür sermaye yoğun projelere girmesini zorlaştırıyor, ancak Trump yönetimi yerleştikçe endüstriye bu konuda daha net bir sinyal verileceğine dair umut var," diye ekledi.
Uzmanlara göre bir sorun da hem santral işletmecilerinin hem de yakıt tedarikçilerinin gelecekteki projeler için ilk taahhütte bulunmakta tereddüt etmeleri. Nükleer enerji üretenler, uranyum işleme tesislerinin inşa edileceğini bilmeden uzun vadeli tedarik anlaşmalarına imza atmak istemiyorlar. Öte yandan, işleyiciler de alıcılarla anlaşma yapmadıkça genişleme konusunda isteksiz davranıyor.
Elektrik Enerjisi Araştırma Enstitüsü'nde kıdemli program yöneticisi olan Craig Stover Euronews'e verdiği demeçte, "Dönüştürme, zenginleştirme ve dekonversiyon hizmetleri, nükleer yakıt tedarik zincirinde önümüzdeki on yıl içinde arzı talep tarafından zorlanabilecek üç adımdır," dedi.
"En büyük kısıtlama, kapasite kurulumu için en uzun teslim süresine sahip olan zenginleştirme hizmetlerindedir. WNA'nın büyüme tahminlerine göre, mevcut oranlarda zenginleştirme talebi 2035 yılında arzı geçecek," dedi.
Doğal uranyum tedariği
Doğal uranyum söz konusu olduğunda, ABD'nin ana tedarikçileri Kanada, Avustralya ve Kazakistan'dır. Kanada 2023 yılında ABD'nin zenginleştirilmiş uranyum oksit alımlarının yüzde 27'sini, Avustralya ve Kazakistan ise her biri yüzde 22'sini gerçekleştirmiştir. ABD devletine bağlı Enerji Enformasyon İdaresi'ne (EIA) göre Rusya menşeli malzeme, toplam teslimatın yüzde 12'sini oluşturdu. Sadece yüzde 5'i ABD'den geldi.
Euratom'a göre, 2023 yılında AB'nin başlıca doğal uranyum tedarikçileri Kanada (yüzde 32,94), Rusya (yüzde 23,45) ve Kazakistan (yüzde 21,00) oldu. Yurt içi arz ise yüzde 0 olarak gerçekleşti.
Nükleer Enerji Derneği (NEA) uranyum ve nükleer yakıt analisti Jamie Fairchild Euronews'e yaptığı açıklamada, "Dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde bulunan çok çeşitli [doğal] uranyum tedarikçileri var," diyerek bu kaynağın risk altında olmadığını belirtti.
Fairchild, "Artan taleple birlikte uranyum fiyatlarındaki artışların yeni keşifleri teşvik etmesini ve madencilik operasyonları ile işlemedeki iyileştirmelerin önümüzdeki on yıllar boyunca yeterli arzı garanti altına almasını bekliyoruz," diye ekledi.
2011'de Japonya'daki bir nükleer santralin tsunami nedeniyle sular altında kaldığı Fukuşima felaketinin ardından, uranyum fiyatları halkın güvenlik endişeleriyle sarsılması sonucu düştü. Son yıllarda, ülkeler kendilerini fosil yakıtlardan arındırmaya çalıştıkça maliyetler yeniden istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Uranyum ve uranyumla ilgili malzemeleri çıkaran, rafine eden, üreten ve öğüten şirketlerin değeri son beş yılda yüzde 500'den fazla arttı.
Yapay zekanın büyümesi de 'nükleer rönesansa' katkıda bulunuyor ve Büyük Teknoloji, enerji yoğun veri merkezlerini beslemek için enerji santrallerine para akıtıyor. Bazı analistler DeepSeek'in yapay zeka modelinin gelişinin bu talebi soğutabileceğini öne sürerken Jamie Fairchild aksini öngörüyor.
"Her ne kadar gelişmelerin yapay zekayı daha verimli hale getirme ihtimali olsa da, Ai ve AGI'nin kullanım alanları o kadar evrensel ki, küresel ekonominin bu teknolojiden etkilenmeyen çok az yönü olacak," dedi.
ABD'den uranyum ithalatına gümrük vergisi
Dünya Nükleer Birliği İletişim Müdürü Henry Preston, Euronews'e yaptığı açıklamada, zenginleştirme hizmetlerinin bir şekilde kısıtlanmış olmasına rağmen nükleer enerjinin diğer enerji kaynaklarına kıyasla jeopolitik risklere daha az maruz kaldığını söyledi.
"Nükleer yakıt için kullanılan uranyum, reaktörde belki birkaç yıl dayanabilir," diye açıklayan Preston, "ve sonra yakıt ikmali kesintilerinden önce sahada iki yıllık yakıtınız olabilir," dedi.
Bu çok daha uzun zaman çizelgeleri, bir arz sıkıntısı yaşanması halinde stokların, etkilerin hemen enerji fiyatlarında bir artışa dönüşmemesini sağladığı anlamına geliyor.
Yine de, ABD Başkanı Trump'ın mevcut gümrük vergisi savaşında açıkça görüldüğü gibi, belirsiz bir ticaret ortamı uzun vadeli alımları etkileyebilir. Trump, ABD'deki nükleer enerji şirketlerini ürküten bir hamle olarak Kanada'dan gelen enerji ithalatına yüzde 10 gümrük vergisi koymayı planlıyor.
Cameco'nun finans müdürü Grant Isaac Şubat ayında şunları söyledi: "Kanada gibi önemli bir tedarik kaynağından önerilen yüzde 10'luk bir gümrük vergisi uranyum fiyatını yüzde 10 artıracaktır çünkü düşünecek olursanız, ABD'nin iç talebi sözleşmeli hacimler için esnek değildir."
Cameco, merkezi Kanada'nın Saskatoon kentinde bulunan dünyanın en büyük uranyum üreticilerinden biri.
Daha önceki bir ticaret anlaşmasına göre, Cameco gibi uranyum tedarikçileri Trump'ın gümrük vergileriyle bağlantılı ekstra maliyetleri ABD'li kamu hizmeti şirketlerine aktarmak yerine üstleniyordu. Bu durum 2018'de Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nda (NAFTA) yapılan bir düzenleme nedeniyle değişti, yani artık ABD bu yükü üstlenecek.
Bir Cameco sözcüsü geçen yılın sonlarında, ilk tarife tehditleri ortalıkta dolaşırken, "Rusya'ya ve diğer kamu iktisadi teşebbüslerine olan bağımlılığı kırmak için Batı'nın koordineli tepkileri gerekiyor," dedi.
Sözcü, "Rusya'nın [ABD'ye ihracatı engelleme] duyurusu, bir süredir söylediğimiz şeyi, nükleer yakıt tedariĞine yönelik kümülatif risklerin önemli olduğunu vurguluyor," diye ekledi.